Hoş Geldin Türkçe

Irak, üç yıldır çatışmalarla dünyanın gündeminde. Kan ve gözyaşının dinmediği toprakların kuzeyinde Türkçe öğrenen iki Kürt kızı, bu sene dördüncüsü düzenlenen Türkçe Olimpiyatları'na katılmak için Türkiye'ye geldi. Amaçları Türkçeyi en güzel konuşanlar arasında dereceye girmek, hatta altın madalya almak. Erbil Nilüfer Kız Koleji'nin 350 öğrencisi arasında aksansız ve güzel Türkçe becerileriyle öne çıkan ve yarışmaya katılma hakkı kazanan Safiye Abbas (Lise 2) ve Yara Vüşyar (Lise 1) isimli öğrenciler, "Dillerimiz bizim için çatışmanın değil, uzlaşma ve birleşmenin simgesi." diyor. Üstelik bunu, herkesin Kuzey Irak'taki oluşumlarla ilgili endişe duyduğu bir ortamda söylüyor.

Yara Vüşyar, 6 yıldır Türkçe konuşuyor. Ayrıca Arapça, İngilizce ve Kürtçe de biliyor. Jules Verne'in klasikler arasına giren 80 Günde Devr-i Âlem kitabını Kürtçeye çeviriyor bugünlerde. 19 yaşındaki Safiye Abbas da dört dil biliyor. Okullarında eğitim dilinin İngilizce olmasına karşın Türkçe kitaplardan aldıklarını "Dünyamı dolduran ne varsa onlardan öğrendim." diye tarif ediyor. Kuzey Irak'ın Türkçe sevdalısı kızları olarak hedefleri televizyon, radyo, internet kanalıyla hayatlarına yerleşen Türkçenin sınavında madalya almak. Öğretmenleri Ayşe Coşkun, Kırgızistan, Afganistan ve Irak olmak üzere 9 yıldır dünyanın değişik coğrafyalarında Türkçe öğretiyor.

Türkçe Sevdası

Türkçenin dünya dili olma yolunda olduğuna inanan Coşkun, öğrencilerinin Türkçe ile tanışmalarıyla Türkiye'nin gerçek yüzüyle tanışmalarının aynı anlama geldiğini söylüyor: "Türkçe öğrenen her öğrencim, benim ülkeme benden daha çok sevdalı hale geldi. Biz öğrencilerimizin ailelerinde bile oluşan dil merakını imrenerek izliyoruz. Dilimizi konuşan herkes bizi de çok iyi tanır hale geliyor. Türkçe bu yönüyle çok bereketli."

Türkçe, konuşma dili olarak en az 5 bin yıllık tarihe sahip. Belki de bu köklü tarihi nedeniyle Sırbistan'dan Japonya'ya, Kuzey Irak'taki Kürtlerden Buryak Özerk bölgesine (Rusya), Romanya'dan Çuvaşistan'a milyonlarca insanın öğrenmek istediği diller arasında ilk sırada yer alıyor. Osmanlı ve Selçuklu bakiyesi coğrafyalarda Türkçe yeni bin yılda bölgenin lider dilleri arasına giriyor. Peki, hem Türkçenin bu ülke halklarına öğretilmesi, hem de bu coğrafyaların stratejik dillerinin Türkiye'de öğrenilmesi ve yaşatılması için uygulanan dil politikaları neler? Bugünkü birçok dil yokken var olan Türkçe bu stratejik mücadele ve kültür savaşının neresinde?

Dile Dayalı Kültürler Savaşı

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın'ın tespitiyle bugün dünyada bilgi ve iletişim teknolojileri üzerinden 'temeli dile dayanan bir kültürler savaşı' yaşanıyor. Prof. Akalın, Türkçenin yeryüzündeki 5-6 stratejik dilden biri olduğuna inanıyor. Bir kere son bin yıldır imparatorluk dili olması nedeniyle Türkçe bölgenin en stratejik lisanı. Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Orta Asya'da kalan kervansaray, han, hamam ve sanat eserlerinden çok daha kıymetli bir şeyi, Türk dilini emanet olarak bu coğrafyada bıraktığımızı hatırlatıyor. Bugün 250 milyona yaklaşan nüfusuyla üç kıtada Türkçe ve lehçeleri konuşuluyor. Bu haliyle Türkçe bu kıtaların vadilerinde en çok sesi çıkan dil. Ve kapsama alanı her geçen gün genişliyor.

Türkçenin alanı artık 73 milyonluk Türkiye coğrafyasından Çuvaş Türkleri (2 milyon), Başkurtlar (1 milyon), Azerbaycan (9 milyon), Doğu Türkistan Türkleri (10 milyon), İran Türkleri (30 milyon), Irak Türkleri (2,5 milyon), Bulgaristan Türkleri (3 milyon), Kazan Türkleri (4 milyon), Kırım Türkleri (1 milyon), Suriye Türkleri (500 bin), Batı Trakya, Makedonya, Bosna Hersek, Romanya, Karadağ, Kosova (1.5 milyon), Altay, Hakas, Nogay, Tuva, Saha, Karaçay, Gagavuz, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kumuk Türklerine kadar uzanıyor. Son dönemde Türkçenin çekim alanı Hollanda, Belçika, Almanya, Yunanistan gibi Avrupa ülkeleri ile Amerika kıtasına; oradan Sudan, Tunus, Kamerun, Nijerya, Etiyopya, Burundi gibi Afrika ülkelerine, oradan da Japonya, Güney Kore gibi Uzakdoğu ülkelerine kadar genişledi.

Şüphesiz bunun altında yatan en önemli faktörler arasında Türk müteşebbislerin bu ülkelerle ticaret yapmaya başlaması, devletin bölgedeki tarihî ve kültürel değerlere sahip çıkan imaret, restorasyon faaliyetleri ile kültürel etkinlikleri, gönüllü teşekküllerin açtığı okul ve dil kursları, devletlerarası öğrenci, memur eğitim değiş tokuşları öne çıkıyor. Türkiye bu sayede ekonomik, kültürel ve tarihî bağları dolayısıyla açıldığı çevre ülkeler nazarında daha şimdiden merkezî ülke konumuna bürünüyor. Üç sene öncesine kadar Türkiye'nin çevre ve komşu ülkelerle ihracatı genel ihracat rakamları içinde yüzde 3'leri geçmezken, bugün yüzde 20'lere dayandı. Ticaret yaptığımız komşularımızla konuşmak zorundayız ve onlara hatırlatacağımız en güzel yanlarımızdan biri de yüzyıllarca o coğrafyaların hamuruna katılmış Türkçemiz. Bu yüzden Türkçe, yayılma alanındaki en önemli stratejik kazanımı belki de bölgede ekonominin dili haline gelerek elde edecek.

İttihat ve Terakki'den Beri En Büyük Fırsat

Türkiye Yazarlar Birliği eski Başkanı Yazar Necmettin Turinay'ın tabiriyle Türkiye ekonomik, kültürel ve siyasi anlamda piramidal bir taban üstüne oturarak bölgesine yerleşiyor. Dolayısıyla böyle bir ülkenin yeni baştan 'cephe ülke' konumuna gelmesinin en önemli aygıtlarından biri dil olacak. Turinay, yakın döneme kadar kapalı bir havzada kalan Anadolu insanının şimdilerde çevre ve bölge ülkelere açılmasının Türkçeye yeni bir devinim kazandırdığına inanıyor: "İran ve Orta Asya dillerine Türkiye Türkçesinden en çok tercümenin yapıldığı bir döneme girdik. İttihat ve Terakki'den bu yana Türkçe adına yakaladığımız en büyük fırsat bu. Türkçenin yakın zamanda dünyanın en çok konuşulan dillerinden biri olması işten bile değil."

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra yaşanan sürecin Türkçe adına çok da planlı işlemediğine inanan Prof. Akalın da bu tespite katılıyor. Ancak Akalın yabancılara ve özellikle Türk soylu milletlere dil öğretmede yaşanan en önemli açığı eğitim materyallerinin eksikliğine, bir de sistematik ve bilimsel metotlarla bu eğitimin ele alınmamasına bağlıyor. Türkçe ders kitabı, laboratuar, görsel ve işitsel malzemeler, internet ortamına uygun yazılım ve içeriklerin oluşturulamaması da bu eksikliği pekiştiriyor. Dünyanın en kolay öğrenilebilen dillerinden biri olmasına karşın Türkçe öğretim setlerinin dil eğitim şartlarına uygun şekilde üretilmemesi, kurs ve enstitülerin istenen keyfiyete ulaştırılamaması, son 20 yıldır elde edilen fırsatların bir anlamda geri tepildiğinin ya da iyi kullanılmadığının göstergesi. Peki, tüm şartlara rağmen dil eğitiminde öne çıkanlar kimler? Dil eğitiminin doğruları ve yanlışları, hataları düzeltmek için atılan adımlar neler?

Yurtiçinde Türkçe eğitimi konusunda kısa adı TÖMER olan Türkçe ve Yabancı Dil Araştırma ve Uygulama Merkezleri ön planda. Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi'nin TÖMER'leri ve Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü'nde yılda ortalama 10 bin kişi Türkçe öğreniyor. Türk soylu ülkelerden gelenlerin ağırlıklı olduğu dil kurslarında dünyanın dört bir yanından gelen diplomat ve işadamlarına da hizmet veriliyor. İleri düzeyde Türkçe eğitimi Ankara ve İstanbul üniversiteleri Dil ve Tarih Coğrafya Fakülteleri ile yaklaşık 15 üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde veriliyor.

Türkoloji Enstitüleri

22 yıldır faaliyet gösteren Ankara Üniversitesi TÖMER, temelden başlayarak dil eğitimini markalaştıran kurumlardan biri. Bugüne kadar 14 bini Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden olmak üzere, 108 uyruktan yaklaşık 200 bin kursiyere Türkçe öğretmiş. Türkçenin yanı sıra İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca, Rusça, Arapça, Japonca, Macarca, Çağdaş Yunanca, Hollandaca, Bulgarca, Çince, Korece ve Osmanlıca dillerinde de kurslar düzenleniyor. Bu kurslara müracaat edenlerin sayısı yıllık 50 binleri buluyor. Dokuz ilde şubesi bulunan TÖMER 540 kişilik kadrosuyla bu hizmetleri yürütüyor. Geçmiş yıllarda dil eğitim setlerindeki yetersizlik, Türkçenin standartlarının belirlenmemesinden kaynaklanan sıkıntılar ise TÖMER'in eksiler hanesinde yer alıyor.

Ankara Üniversitesi TÖMER Müdürü Doç. Dr. Engin Uzun, son 3-4 yılda Türkçe eğitiminin ele alınışıyla ilgili köklü adımlar atıldığını hatırlatıyor. Avrupa Birliği süreciyle ders kitapları, eğitmenler ve dil standartları açısından yapılan çalışmalar umut verici. Uzaktan Türkçe Sınavı (UTS) uygulaması Ekim 2006'dan itibaren internet üzerinden gerçekleştirilecek. Dil öğretim setleri revize ediliyor. Lisans sahibi eğitmenlerin görev yaptığı TÖMER en son Yunanistan'da açtığı Türkçe dili sertifikası ile gündeme gelmişti. Yediden yetmişe yaklaşık 80 kişinin katıldığı Türkçe sınav heyecanı, dilimize artan ilginin stratejik sınır tanımadığının da göstergesi.

Yurtdışında Türkçe dil eğitiminin asıl merkezleri ise Türkoloji Enstitüleri ile yabancı ülke üniversitelerinin Türkoloji bölümleri, müteşebbis işadamlarının katkılarıyla açılmış Türk Kolejleri ve son dönemde Japonya, Hindistan, Güney Amerika ülkeleri başta olmak üzere değişik ülkelerde yaygınlaşan dil kursları. Başbakanlık Türkiye İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) bünyesinde 1999'dan beri yürütülen Türkoloji Projesi, komşu dost ve akraba toplulukların bulunduğu ülkelerde Türkçe öğretimini sağlamayı hedefliyor. TİKA'nın bu çerçevede açtığı merkezlerde son öğretim yılında 1400 öğrenci ders almış. TİKA yakın dönemde Letonya, Ukrayna, Irak (Musul), Makedonya ve Hindistan'da (Yeni Delhi) yeni merkezler açacak.

Türkçenin Oxford'u olacaklar

Türkiye'de Türkçe öğrenen yabancılar ve Türk soylu öğrencilerle ilgili son yıllarda değişen önemli bir nokta ise, halen sayıları 8 bini bulan öğrencilerin neredeyse yüzde 30'a yakınının doktora ve yüksek lisans yapan öğrenciler olması. Yani temel dil eğitimini TÖMER'lerde alan ya da yurtdışında Türkçe öğrenip ülkemize gelen ve daha sonra üniversitelerde seçtikleri bölümleri okuyan öğrenciler akademisyenlik basamağına geçmiş durumda. Örneğin başkentteki Ankara, Gazi, ODTÜ ve Hacettepe üniversitelerinde okuyan 2 bin 300 öğrencinin 500'ü yüksek lisans, 500'ü doktora talebesi.

Türk gönüllü müteşebbisleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla dünyanın dört bir yanında açılan Türk Kolejleri de dil eğitiminin yurtdışındaki beşiklerinden biri. Yaklaşık yüz ülkede on binlerce öğrenci Türkçe öğrenenler kervanına dâhil oldu. Bu okulların Türkçe eğitim ders kitaplarını oluşturmak üzere 2000 yılında kurulan Dil-Set Yayınları dünyanın Türkçe öğrenme serüvenine çok önemli katkılar sağlıyor. Yurtdışındaki okullarda lise düzeyinde Türkçe öğretimi 1990'lardan sonra arttı. Dil-Set Yayın Müdürü Tuncay Öztürk, Türkçe eğitiminin ıstırabını yedi yıl bizzat yaşayanlardan. Lise düzeyinde Türkçe öğretim seti eksikliğiyle harekete geçen Dil-Set, Adım Adım Türkçe eğitim setleri kapsamında oluşturulan 100 parça eğitim materyali ile bugüne kadar 80 binden fazla öğrenciye ulaşmış. Amerika'dan Tacikistan'a kadar birçok ülkede bu dil setleri eğitim materyali olarak kullanılıyor. Yayın müdürü Öztürk, Kazakistan'da 5 bin, Türkmenistan'da 3 bin diye sıraladığı seti kullanan öğrenci sayısını bugün sadece Orta Asya için 20 binden fazla diye tamamlıyor.

Dil öğretiminin karışıklığına rağmen Dil-Set'i öne çıkaran noktaları ise şöyle özetliyor: "Dil eğitiminde iş sadece öğrencide bitmiyor, öğretmenin de hazırlanması lazım. Her coğrafya için değişik sistemler kurgulandı. Afrika, Orta Asya, Avrupa için farklı setler var. Orta Asya'daki çocuklar için daha kolay oluyor eğitim. Buralarda Türkçe birinci yabancı dil konumunda ve ders saati fazla. Ama Kenya'da mesela ikinci hatta bazı yerlerde üçüncü yabancı dil konumunda. Bu da ders saatini düşürüyor. Kırgızistan'da 8 saat mesela ama Kenya'da haftada 4 saat. Çünkü ülkeler kendine göre bir hesaplama yaparak, 'Bu dili öğrenme bana ne fayda getirecek.' diye düşünüyor. Bu bağlamda Türkçe ikinci, üçüncü yabancı dil konumuna getiriliyor. Mesela Avrupa'da 3'üncü dil konumuna dahi düşebiliyor. Mevzu Türkçenin sadece kültür dili olması değil, aynı zamanda siyaset, ticaret dili de olması gerekiyor. Küresel anlamda öğretim, ama bölgesel özellikleri göz ardı etmeden yayıncılık yapmaya çalışıyoruz."

Yunus Emre Kültür Merkezleri Geliyor

Dil eğitiminin başka ülkeler için yurtdışında adresi haline gelen modern enstrümanları var. Türkiye bugüne kadar kullanamadığı bu enstrümanlardan birini de Yunus Emre Kültür Merkezleri adıyla yakın zamanda hayata geçirecek. Kültür ve Turizm Bakanı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa İsen, tarihî derinliği açısından dünyanın önde gelen dilleri arasında yer alan Türkçenin İspanya'nın Cervantes'i, Almanya'nın Goethe Enstitüsü gibi yapılanacak Yunus Emre Kültür Merkezleri ile yeni bir kimliğe kavuşacağına inanıyor. Dışişleri Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ortaklaşa hazırladığı Yunus Emre Kültür Merkezleri projesinde öncelik Batı Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde olacak. Bugüne kadar soydaşlarımıza yönelik işleyen kültür merkezleri kabuk değiştirecek. Yurtdışında bu merkezlerin kurulmasıyla ilgili yasal altyapı 10-15 gün içinde Meclis gündemine gelecek.

Yunus Emre Kültür Merkezleri aynı zamanda Türkçe seviyelerinin tıpkı İngilizce'deki TOEFL sistemi gibi standart bir şekilde ölçüleceği uluslararası sınav merkezleri haline de gelecek. Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de sınava giren ile Viyana'da sınava tabi olan kişinin Türkçe dil seviyesi bu merkezlerde belirlenecek.

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, hem Türk dili öğretiminin hem de öğrenilmiş dilin ölçme standartlarının tam anlamıyla belirlenemediğine dikkat çekiyor. Türkçe dil seviyesini ölçecek TOEFL'nin yani sözlü, yazılı, işitsel ve görsel ölçüm sisteminin bilimsel kriterler esasında acilen hazırlanması gerekiyor. Şimdi ihtiyaç duyulmasa da 5-10 yıllık zaman diliminde Türkçe, ekonomi ve kültür dili olarak coğrafyada hakim olduğunda herkes dil seviyesinin ölçülmesini isteyecek.

Türk dilinin hinterlandını bilinen haliyle 250 milyon ile sınırlandırmayan Bilkan, etki alanı da düşünüldüğünde Avrupa'nın batısından Çin'e kadar uzanan coğrafyada 500 milyon insanın Türkçe dil havuzunun içinde yer aldığına işaret ediyor. Bu nüfusun beşte birinin ise 18 Türk lehçesi içinde en çok Türkiye Türkçesini konuştuğunu belirtiyor. Kısa adı MUM (Model Birleşmiş Milletler-Model United Nations) olan gençlik toplantılarında özellikle Orta Asya ve çevresinden gelen öğrenci temsilcilerinin toplantı haricinde aralarında iletişim dili olarak Türkçeyi seçmeleri onu çok etkilemiş. Bu yüzden "Türkçeyi dünya dili olarak algılamanın ve alabildiğine geniş kitlelere iletmenin zamanıdır. Bakın bizi Pakistan'da Türk dostu Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in Türkçe bilen protokol müdürleri karşılıyor. Havaalanlarında abi hoşgeldiniz sözlerini duyuyoruz. Bütün coğrafya aynı dostluklara gebe." diyor.

Türkçenin hem dışarıda hem içeride yaygınlaşması ve popüler hale gelmesine karşın yabancı dil eğitiminde ciddi hatalar yapılıyor. Yabancı dil tam anlamıyla verilemezken, yabancı dille eğitim bahanesiyle Türkçe eğitim de sabote ediliyor. Yani en temel yanlış, yabancı dil eğitimini de baltalayan 1953'te azınlık okulları ve bazı üniversitelerle başlayan yabancı dille eğitim uygulaması. TDK Başkanı Şükrü Haluk Akalın, bugün 'sömürge ülkelerini bile aratmayacak şekilde' Türkiye'de üniversite ve liselerde eğitimin yabancı dille yapıldığına işaret ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın devlet okullarında yabancı dille eğitimden vazgeçmesi gibi özel okullar ve üniversitelerin de vazgeçmesi çağrısında bulunuyor. Türk Dil Kurumu'nın 2003 yılı araştırmasına göre eğitim dili İngilizce olan fakültelerde öğrenci başına bir dönemlik yabancı dil eğitim materyali kitap masrafı 550 dolar. Araştırmaya göre markası Oxford, Cambridge olan kitapların fiyatı Londra'ya, New York'a göre belirlense de ucuz işçiliğin yapıldığı Uzakdoğu ülkelerinde basılıyor. Akalın'a göre anadilinde eğitimi terk eden Türkiye eğitim sistemi milyarlarca dolarını bu fason yabancı dil kitapları için harcıyor. Eğitim sistemimizde yabancı dille eğitim oranı yüzde 18. Arnavutluk'ta binde 4 olan bu oran çokdilliliğin hâkim olduğu NATO ve AB'nin kalbi Belçika'da bile yüzde 5'ler seviyesinde değil. Türkiye'de halen 12 üniversite İngilizce, bir üniversite Fransızca, yani tamamen yabancı dille eğitim veriyor. Bunların haricinde diğer üniversitelerin 163 fakültesinin eğitim dili İngilizce, 2 fakülte Almanca, 2 fakülte Fransızca'yı resmî eğitim dili olarak kabul etmiş.

Stratejik dil ve dilin stratejik önemi ABD'nin uğradığı 11 Eylül saldırılarından sonra daha açık şekilde dünya kamuoyunun gündemine geldi. Ulusal güvenlik örgütlerinin raporları bile teröristlerin dili bilinmediği için saldırı hazırlıklarının tespit edilemediğine dikkat çekti. Bununla ilgili ilk adım ABD Başkanı George Bush'tan geldi yakın zamanda: "Çıkarlarımız için ABD çocukları Arapça ve Farsça'yı bilmeli." Dışişleri Bakanlığı'nda düzenlenen bir oturumla 'Ulusal Güvenlik Dil Girişimi'ni başlatan Bush, yeni programın amacını 'Amerikan ideal ve kültürüne ilişkin sınırlı veya yanlış bilgisi bulunan toplumlarla daha iyi iletişim kurulması' şeklinde açıkladı. Program için 2007'de Amerikan Kongresi'nden 114 milyon dolar talep edilecek.

Stratejik Diller Hangileri?

Gazeteci-Yazar Fikret Ertan, Irak'ta 135 bin askeri bulunan ABD'nin 5 bine yakın tercüman kullandığını ve bunların çoğunun yerel insanlardan oluştuğunu hatırlatıyor. Ertan'a göre büyük devletlerin köklü siyasetleri arasında yer alan stratejik dil vurgusu özellikle Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlar'a ilişkin dilleri, hatta Türkçe, Arapça, Çince gibi dillerin lehçelerini bile önemli hale getiriyor.

Örneğin Arizona'da bir üniversitede Türkçenin Orta Asya'daki lehçeleri öğretiliyor. Türkiye'de bu anlamda eğitimin yükü filoloji okullarına, yani Ankara ve İstanbul Dil ve Tarih Coğrafya Fakülteleri'ne düşüyor. Fikret Ertan, Arapça, Farsça, Rusça, Çince, İspanyolca, Türkçenin lehçeleri, Yunanca, Ermenice, Sırpça, Boşnakça, Belluci, Peştunca gibi dillerin stratejik dil olarak eğitim müfredatları ve dil okullarında öne çıkarılması gerektiğine işaret ediyor. Ekonomik olduğu kadar istihbari anlamda da Türkiye'nin bu dillere azami ihtiyaç duyduğu bir süreçten geçiliyor.

Yıllardır dondurulmuş diplomatik ilişkilerle gündeme gelen, iki yıldır ise 'tarihçilerimizle ortak bir bilim kurulu kurup' Anadolu'daki Ermeni olaylarını tartışalım dediğimiz Ermenistan'ın dilinden anlayan uzman sayısı bir elin parmaklarından bile az. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Ermenice bölümü bu sene Rusça'nın himayesi altında açılabildi. Farsça'dan mezun olan öğrenci sayısı yılda sadece 10 kişiyle sınırlı. Diğer dil okullarında ise İngilizce, Fransızca, Almanca dışında dil eğitimi yok denecek düzeyde. Her eğitim fakültesinin bünyesinde bir dil okulu var, işi dil olan iki büyük fakülte var, ancak stratejik dil eğitimi konusunda ne öğrenci, ne devlet, ne de öğretim görevlileri yapılanları yeterli görüyor. Çince eğitimi veren Fatih Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ile bir ilki hayata geçiriyor örneğin. Çince'yi öğrenmek isteyenlerin tek şansı bu üniversiteler, bir de İstanbul'da yakın zamanda faaliyete geçen bir özel kurs.

Dil Okulları Birleştirilip Tercüme Merkezleri Açılsın

Mevlana ve Fuzuli'nin en temel eserlerinin Farsça olduğunu düşündüğünüzde bu dile karşı ilgisizliği de anlamak mümkün değil. Ankara Üniversitesi Almanca Bölümü hocası Prof. Dr. Battal Arvasi, "Selçuklu tarihi uzmanı Alman diplomatlar gördük ama, Çin tarihi uzmanı ve Çince bilen büyükelçiler görmedik." diyerek, Dışişleri Bakanlığı'nın filoloji fakültelerinden istifade etmediğini hatırlatıyor. Dışişleri'nde göreve başlamak için İngilizce ya da Fransızca bilmek yeterli. Arvasi'ye göre filoloji fakültelerinden mezun olup iyi Farsça bilen, Türkçenin lehçelerini öğrenen, Boşnakça bilen kişilerin de hiç değilse yardımcı personel ya da memur statüsünde değerlendirilmesi gerekiyor. Prof. Arvasi, 50 dil okulu yerine İstanbul ve Ankara'da merkezileşecek iki büyük dil merkezi veya fakültesi ile Batı ve Doğu dilleri ile stratejik dil yelpazesindeki bütün lisanları içine alacak bir eğitim modeline acilen geçilmesi gerektiği fikrini savunuyor. Osmanlıcadaki Tercüme Bürolarının (Mütercim Merkezleri) bir modelinin de günümüzde kurulabileceğini böylece dil okullarının hoca ve öğrencilerine hâkim oldukları dillerde çeviri yapma, aydınlara edebi, politik, kültürel eserler kazandırma zorunluluğu getirilmesi gerektiğine de işaret ediyor.

Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Doç. Dr. Hicabi Kırlangıç ise filoloji fakültelerinde dil ve edebiyatın yanında ülke sosyoloji ve siyasetlerini de bilen 'ülke uzmanları'nın da yetiştirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Asıl, edebiyat ve dil eğitimi kıskacının da ötesine geçen ülkelerin dille stratejik kazanım elde edeceğini kaydediyor. Ekonominin dili olarak bazı yabancı dil öğrenim alanlarının gelişmesi de Kırlangıç'a göre önemli. Örneğin Kayseri'de Japonca, İstanbul'da Çince kurslarına itibarın artması dil okullarının yetersizliğinin adeta simgesi.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Ankara ve İstanbul'da iki dil okulu, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de İstihbarat ve Dil Okulu var. Ordu dil okulu olarak bilinen okullarda hâlâ profesyonel ve stratejik anlamda dil eğitimi sürüyor. Ancak Ankara'daki okulun İngilizce ağırlık kazanmasıyla yük İstanbul'daki okulun üstüne kaymış durumda. Saadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığı döneminde Sırpçadan Boşnakçaya kadar birçok dile el atan polisin de yabancı dil eğitimi konusunda çeşitlendirmeye ihtiyacı var. Aslında yabancı dilin en temel kullanım alanı Dışişleri Bakanlığı. İşe alınan personelin İngilizce, Fransızca ya da Fransızca, Almanca bilmesi dışında, memuriyetinin ilk 9 yılında ikinci bir dil öğrenme şartı getirilmesi gelecek adına ümit verici. Ancak Dışişleri halen Arapça, Ermenice, Farsça bilmeyen diplomat sıkıntısı yaşıyor.

Dilin iletişimin ve toplumların birbirini anlamasının temelini oluşturduğu ortada. Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinde Türkçe sevdalısı genç dünyalıların buram buram ter dökmesi de bunu gösteriyor. Dünyanın 83 ülkesinden 353 öğrencinin katılacağı 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları, Türkçe sevdalısı gençlerin birbirini kucakladığı bir dil arenasına dönecek. Dört dilli eğitim sisteminde Türkçeye ayrıca gönül veren gençler Türkçenin dünya dili olma yolunda ne kadar hızlı ilerlediğinin en somut simgesi. Peki ya bizim gençlerimiz komşularımızın ve dünya dillerinin ne kadar farkında?

En Kolay Öğrenilen Anadili Türkçe

Dilsiz insan olur mu? Dil bilimciler bu sorunun cevabını verirken Alman Kralı II. Friedrik'in hikâyesini anlatır hep. Friedrik hiç kimseyle hiçbir şey konuşmaksızın, iletişim kurmadan yetişecek bebeklerin İbranice mi, Latince mi, Arapça mı konuşacaklarını öğrenmek ister. Bebekler, dünyaya ilahi bir dille mi gelmektedir, sorusunun cevabını arar. Ülkenin değişik yörelerinden yeni doğmuş bebekler saraya getirilir. Dadılar, sütanneler tutulur. Bebekler ayrı odalarda beslenmeye, büyütülmeye başlanır. Friedrik, bebeklere iyi bakılmasını ama onlarla kesinlikle iletişim kurulmamasını ister. Sonuçta bebeklerin dünyaya ilahi bir dil getirip getiremedikleri hiçbir zaman öğrenilemez. Çünkü çok iyi bakılan bebekler konuşamadıkları için bir süre sonra birer birer ölürler.

Dil olmadan insan, aile, toplum, millet, kültür, teknoloji ve uygarlığın olamayacağını en güzel anlatan hikâyelerden biridir bu. Anadilimiz Türkçe ile ilgili bilinmeyen gerçeklerden biri ise dünya dilleri arasında en kolay öğrenilen lisanlar arasında ilk sıralarda yer aldığıdır. Bunun en güzel göstergelerinden biri Uluslararası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği'nin (IASCL) geçtiğimiz yıllarda dil öğrenimi üzerine yaptığı bir araştırma. Söz konusu araştırmaya göre Türk çocukları yeryüzünde anadilini en erken öğrenenler kategorisinde. Türkçenin sondan eklemeli dil olması, dil yapısındaki matematiksel bağ, şahıs ve zaman belirleyen eklerinin düzenli olması nedeniyle dil bilimciler Türkçeyi lego yapısına benzetiyor. Bu kolaylık sayesinde Türkçe dil yapısıyla 2-3 yaşına kadar öğrenilirken, Arapçanın öğrenilip konuşulur hale gelmesi için yaş sınırı 11-12'ye kadar yükseliyor. Alman çocukları için bu süre 4-5 sene. Temel dil eğitimi kuşkusuz aile, arkadaşlar ve sosyal çevreyle etkileşimle başlıyor. Türkçenin temel düzeyde eğitimi ise kamu ve özel ilköğretim okullarınca veriliyor.

Bir de dilin hiç bilmeyen yabancılar ile Türk soylu vatandaşlara öğretilmesi söz konusu. Hiç bilmeyen birinin Türk dilini öğrenme süresi lise düzeyinde bir yıl. Yetişkinlerde bu süre iki yıla çıkabiliyor.

Burmalı Süheyl, Sarı Gelin'i Söyleyecek

Dilset'in düzenlediği Türk Dili Olimpiyadı'na katılmak üzere Türkiye'ye gelen 83 gruptan biri de Burmalı öğrenciler. 2000 yılında Burma'nın Yangon ve Mandalay şehirlerinde açılan Türk okullarında şimdilerde 500 öğrenci eğitim görüyor. Bu okullardan Ufuk Koleji'nde İngilizce öğretmenliği yapan Serkan Aktar, Türk Dili Olimpiyatları'nın kendi okullarında Türkçe eğitimine ağırlık vermelerine teşvik olduğunu söylüyor. Bu yıl yarışmaya Sarı Gelin şarkısı ile katılacak olan Süheyl, Türkiye'de bulunmaktan dolayı çok heyecanlı. Elişa Şebnem henüz 15 yaşında bir kız çocuğu. Arkadaşları Türk yemeklerinden sadece baklavayı öğrenmişler henüz. Ama o mantıyı da biliyor. 'İstanbul hakkında çok konuşmuştuk. Ama buraya gelip, Boğaz'ı görmek, Avrupa'ya ilk defa ayak basmak bambaşka hisler' diyor. Yarışmacılardan Ko Ko Naing isminin 'kendini fetheden' anlamına geldiğini söylüyor. Müslüman olduğu için ayrıca İrfan adını almış. Hızlı konuşulmazsa Türkçeyi anlayabiliyor. 'Daha önce İngilizce öğrenmiş olmak işe yaradı. Çünkü Burmacanın kendine ait bir alfabesi var ve İngilizce için Latin alfabesini öğrenmiş olmak, Türkçe öğrenirken işimizi kolaylaştırdı' şeklinde konuşuyor. Öğrenciler Türkiye'de henüz sadece İstanbul'da bulunmuşlar. Ama Burma'da hocaları ile sohbet ederken baktıkları Türkiye haritasından Erzurum, Adana, Diyarbakır gibi illerimizin adlarını öğrenmişler. Serkan öğretmen Burmalıların Türklere tümden yabancı olmadığını hatırlatıyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında Irak cephesinde esir düşen Türk askerleri İngilizler tarafından Burma'ya götürülmüş ve orada yol inşaatlarında çalıştırılmışlar. Bunların bazıları orada kalmış, evlenip çoluk çocuk sahibi olmuşlar. Şimdilerde bu Türk askerlerinin yaşayıp öldükleri Burma'da iki şehitliğimiz bulunuyormuş. O bölgede insanların daha açık renkli olduklarını ve Burmalıların genel damak tadından farklı olarak Türk tatlılarından pişmaniye benzeri tatlıların yenildiğini söylüyor Serkan öğretmen. Burmalı öğrenciler bu yıl ilk defa katıldıkları Türkçe olimpiyatlarından büyük bir başarı beklemiyor. Ama bu katılımın önümüzdeki yıllar için Türkçe çalışmalarına enerji sağlayacağını düşünüyorlar.

Yazar Necmettin Turinay: Ermeniler Arşivleri Açarsa Kimi Göndereceğiz?

Yabancı dil eğitim ve öğretimini hem bir avantaja, hem de bir stratejik kazanca çevirebiliriz. Türkiye yabancı dil eğitimini, büyük kültür ve medeniyet tecrübeleri ile temasını sağlamakta önemli bir araca dönüştürmeli. Rusça, Arapça, Japonca, Çince, Almanca, İspanyolca, Farsça, Fransızca, Urduca öğrenimini esas alacak biçimde, Anadolu liselerini çeşitlendirmeli. Mesela 10 Anadolu lisesinde Rusça, bir o kadarında da Çince öğretilmeli. Ekonomimizi ve ufkumuzu yeryüzünün büyük nüfus ve kültürleriyle ilişkiye geçirmek, içine sokulduğumuz komplekslerin bertaraf edilmesinin en kestirme yolu. Böyle bir deneme, tek yanlı Batılılaşmanın da, kültür emperyalizmi korkularının da sonunu getirmeye kâfi gelir. Kaldı ki Türk ekonomisinin küresel çaptaki açılımı da böyle bir yaklaşımı zaruri kılıyor. Dolayısıyla mevcut Anadolu liseleri, dil öğretimi bakımından süratle gruplandırılmalı.

MEB'in yüksek lisans ve doktora için gönderdiği öğrencileri de, ülkelere göre gruplandırmalı. Meselâ 500 veya bin öğrenci gönderecekse, bunların yüzde 90'ını ABD ve İngiltere'ye, az bir kısmını da Almanya ve Fransa'ya yığmamalı. Yabancı dil konusunda yapılması gereken önemli bir husus da Balkan ve Kafkas dillerinin her birini iyi bilen sınıflar yetiştirmek: Makedonca, Arnavutça, Bulgarca, Sırpça, Hırvatça ve daha mühimi Boşnakça. Sonra Kafkas dillerinin her biri; Avarca, Feçence, Çerkesçe, Gürcüce ve en mühimi de Ermenice dil bilimcilerin birinci gündem maddesi olmalı. Türkiye 40 yıldır Ermeni problemi yaşıyor. Fakat Ermeniler arşivlerini açsa, çalışacak bilim adamımız yok maalesef. Bunu siz her konuya ve dile teşmil edebilirsiniz. Yani Türkiye on yıllık bir süre açığını enstitü ve fakültelerle süratle kapatmalı. Balkan ve Kafkas dillerine, kültürlerine ait ciddi bir bilgi havzası oluşturulmalı.

Dil Emperyalizmi

Dil emperyalizmi kavramı özellikle 1992 yılında Robert Phillipson'un bu isimle yayımlanan kitabından sonra meşhur oldu. Phillipson özellikle İngilizcenin yabancı dil olarak öğretiliş metotları üzerine yoğunlaşmıştı. Buna göre dil emperyalizmi İngilizcenin diğer bütün dillere, dolayısıyla da İngilizce konuşan kültürlerin diğer kültürlere üstün olduğu inancı ve bu üstünlüğü korumaya yönelik kurumsallaşma faaliyetlerinin ortak adıdır. Phillipson kitabında British Council'in İngilizce eğitim metotlarını inceler ve bu kurumun benimsediği 'İngilizcenin en iyi sadece İngilizce konuşularak öğretilebileceği,' 'ideal İngilizce öğretmeninin bir İngiliz olması gerektiği,' 'İngilizcenin ne kadar erken yaşta öğrenilirse o kadar iyi öğrenileceği,' ve 'eğitim ortamında İngilizce dışında diller kullanıldıkça İngilizce'nin standardının düşeceği' prensiplerinin tamamen dil emperyalizmi göstergeleri olduğunu ortaya koyar. Phillipson'a göre İngilizcenin çok zengin, asil, kendini ifade etmeye en uygun, dil eğitim malzemesi en bol, eğitim stratejileri oturmuş, dünyaya açılan bir kapı olduğu şeklindeki argümanlar da aynı emperyalist söylemin parçaları. İngilizce'nin teknolojinin dili olduğu, iş bulmayı kolaylaştırdığı, veya prestij unsuru olduğu gibi iddialar doğru olsalar bile hakşinas değiller. Yani İngilizcenin mevcut konumunu emperyalizmin ekonomik, teknolojik ve siyasi diğer boyutları belirliyor. Tarihin belli dönemlerinde emperyalist yayılma göstermiş bütün kültürlerin dil emperyalizmini andıran eğitim kampanyaları yaptığı biliniyor. Fransızca bilmekle Fransızcayı sevmek ve bununla da Fransa hayranı olmak arasında sıkı bir korelasyon olduğu biliniyor. Almanlar Goethe Enstitüsü ve İspanyollar da Cervantes Enstitüleri ile dillerini dünyaya yaymaya çalışıyorlar.