Abant Korkuları Bitirdi
Abant fikri nasıl doğdu?
Vakıf, ilk önce bazı gazeteciler, bilim adamları, siyaset adamları, sanatçılar ve müzisyenlere "hoşgörü ödülleri" verdi. Seçilen isimler, "ülkede diyaloğa, hoşgörüye açık ve bu noktada çalışma yapmış kişiler" olarak tanıtıldı. Şüphesiz hoşgörü ödül törenleri çok yankılandı. Ancak, en az bu ödül törenleri kadar vakfın yaptığı "Abant toplantıları" da gürültü kopardı. Bilimsel toplantılara neredeyse hiç yer verilmediği bir ülkede Abant toplantıları gazete manşetlerine, televizyon haberlerine konu oldu.
Harun Tokak, Abant Platformu'na ilginç bir olayın önayak olduğunu belirtiyor. 1998'de İstanbul'da "İslam ve Laiklik " sempozyumu yapıldıktan sonra, vakıfta bu toplantının değerlendirmesi yapılırken, Afyon Milletvekili Gaffar Yakın, "Bu tür toplantıları daha sakin bir yerde, mesela Abant gibi bir yerde yapmak lazım." der. Bunun üzerine Durmuş Hocaoğlu'nun, ortaya attığı "Böyle bir şey olur mu?" sorusuyla gözler, Harun Tokak'a çevrilir. Tokak'ın "Neden olmasın?" demesi, Abant toplantıları için ilk çalışmaları başlatır. Tokak, ilk toplantı için neden "İslam ve laiklik" başlığının seçildiğini şöyle anlatıyor:
"Abant'ın o yıl (1998) konu aldığı başlık 70 yıldan beri sancılı gelmiş, İslam ve lakliklik. 1998'de en çok tartışılan konu da buydu. Siyasal İslam tartışılıyordu, laiklik tartışılıyordu. Buna kesinlikle bir açıklık getirilmesi gerekiyordu. Biz de ülkenin bu konuda söz sahibi olan ilahiyatçılarını, akademisyenlerini, bilim adamlarını, bir araya getirdik. Gerçekten de o günün çok sıcak bir konusu olduğundan dolayı, Abant toplantıları çok ses getirdi. Bu yalnızca Türkiye'nin değil, dinle iç içe yaşayan bütün toplumların ortak konusuydu esasında. Dolayısıyla bu tür bir çalışma ses getirdi. Ondan sonra da bildiğiniz gibi, ikincisi, üçüncüsü geldi, şimdi dördüncüsü geliyor."
Korku alanlarını bitirdi
Abant toplantılarının ikincisi 1999'da yapıldı ve "Din-toplum, din-devlet ilişkileri" başlığını taşıyordu. Üçüncüsü bu yıl, "Demokratik Hukuk Devleti" başlığıyla yapıldı. Koordinatörlüğünü Prof. Mehmet Aydın'ın yaptığı Abant Platformu'nun önümüzdeki yılki başlığı da şimdiden belirlendi: "Çoğulculuk ve Toplumsal Uzlaşma."
Acaba Abant toplantıları'nın Türkiye için en önemli sonucu ne oldu?
Harun Tokak bu soruya şu cevabı veriyor: "Her türlü oluşumda her türlü harekette devletin korktuğu bir şey vardır. Acaba bu hareket ileride devleti ele geçirecek mi? Bir din devleti diye bir şey var mı? Halbuki Abant'ta sonuç olarak biz şunu gördük ki, dinin öngördüğü bir devlet modeli yok. Dolayısıyla devlet sosyal bir olaydır. Ve bağrında barındırdığı her insana, her kültürden, her dinden, her ırktan insana, eşit mesafede yaklaşır. Devlet böyle bir olaydır... Devlet dindarlardan korkuyor, dindarlar da devletten korkuyor. Acaba ben rahatlıkla dinimi yaşayamayacak mıyım gibi birtakım korku alanları var. İşte Abant toplantıları bu anlamdaki korkuları izale etmiştir. Gerçekten laikliğin uygulandığı bir ülkede, demokrasinin uygulandığı bir ülkede, sadece Müslümanlar değil, hiçbir din mensubu zarar görmeyecektir. Dinlerini rahatlıkla yaşayabileceklerdir."
Yükselen Avrasyacılık
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı deyince aklımıza hemen, hoşgörü ödül törenleri ve "ulusal" nitelikteki Abant toplantıları geliyor; ancak, vakfın ilgi alanları bunlarla sınırlı değil. Uluslararası niteliği olan iki paltformu daha var.
Biri "Diyalog Avrasya" diğeri "Kültürler arası Diyalog" platformu. Diyalog Avrasya dergisinin genel yayın yönetmenliğini vakfın yöneticilerinden Mustafa Armağan yapıyor:
"Avrasyacılık diye bir akım var. Ama bu akımdan Türkiye'de birkaç uzmanın dışında kimsenin haberi yok. Avrasyacılık tarihinin, bu akımın düşüncelerinin Türkiye'de tanınmasını da sağlıyoruz. Bir yandan Cemil Meriç'i tanıtırken, bir yandan da Ukrayna edebiyatını Türkiye'de tanıtmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki sayıda mesela Sultan Galiyev üzerine bir dosya var. Şimdi öyle bir noktaya gelindi ki artık Avrasya adeta ekim devriminin yapıldığı döneme yeniden döndü. 70-80 yıl sonra tekrar o kavga, o arayış ortamına gelindi. Attila İlhan'ın dediği gibi Galiyev'in hayaleti Kafkasya ülkelerinde tekrar ortaya çıktı. Çok ilginç bir gelişme. Mesela bu konuda Attila İlhan ile bir röportaj yaptık." Armağan, daha çok Abant birikimlerini yansıtacak olan yeni bir derginin hazırlığını da tamamladıklarını belirtiyor.
Kudüs'e serbest bölge projesi
Harun Tokak, "kültürler arası diyalog" platformundaki toplantılardan birini Kudüs'te yapmayı planladıklarını belirtirken, ilk defa vakfın Onursal Başkanı Fethullah Gülen'in ortaya attığı "Kudüs projesi"nden de söz ediyor:
"Dünyanın her yerinde yaşayan insanlara, dini, ırkı, milliyeti, kültürü ne olursa olsun birlikte yaşamayı becerebilmek, başarabilmek duygularını onlara verebilme ve onlarla bunu ortak olarak paylaşabilme düşüncesinden yola çıkıldı. Üç sene önce 'Medeniyetler Çatışmasından Diyaloğa' diye bir toplantı yaptık. Geçtiğimiz yıl Harran'da 'Ortak Atamız Hz. İbrahim' diye, Hz. İbrahim'in (as) yaşadığı bölgelerde yine Hıristiyan, Musevi ve Müslüman bilim adamlarının ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir toplantıydı. Belki de dört bin yıl sonra Hz. İbrahim'in evlatları yine onun sofrası etrafında güzel bir fotoğraf oluşturdular. Bu da güzel bir mesajdı dünyaya. Hatta Amerikan Kongresi'ne sunulan ve Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın hazırladığı 'Uluslararası Dini Özgürlükler Türkiye Raporu'nda, Türkiye'de yapılan olumlu faaliyetler belirtilirken Harran toplantısından söz edildi. Bizim Onursal Başkanımız Fethullah Gülen, Papa hazretleriyle görüştüğü zaman, Hahambaşı ile görüştüğü zaman görüşme maddelerinden birisi de buydu: Kudüs'ü serbest bir bölge haline getirelim. Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Musevilerin serbestçe ibadetlerini yapabilecekleri bir serbest alan oluşturalım. Bu, gerçekleştirilebilse Kudüs'le ilgili galiba en hızlı çözüm yollarından biri olacak. Belki şu anda bu pek mümkün görünmüyor; ama ileride her üç dinin bilim adamlarının tartışabileceği bir toplantıyı bu defa Kudüs'te yapmayı planlıyoruz."
Hz. Meryem toplantısı
Vakfın yöneticilerinden Cemal Uşşak, ileriye dönük yeni bir projeden daha söz ediyor: "Hz. Meryem, özellikle Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında bir önemli sembol. Batı dünyası, Hıristiyan dünyası, maalesef Müslümanların Hz. Meryem'e atfettiği önemi bilmiyor.
Hz. Meryem ile ilgili toplantıyı Almanya veya Hollanda'da yapmak hazırlıklarımız vardı. İlk planımız 24 Aralık idi, Hz. İsa'nın doğduğuna inanılan gece. Ama bu olamacayak, belki baharda, mayıs ayında olabilir."
Uşşak, vakfın öncülük ettiği her üç platformun da tamamen "akademik" ve bağımsız olduğunun altını özellikle çiziyor: "Hiçbirisine belli düşünceleri empoze etmiyor, dikte etmiyor, ön şart ortaya koymuyoruz." Özellikle, "strateji üretmek" gibi bir amaç içinde olmadıklarını vurgulayan Uşşak, şöyle devam ediyor:
"Türkiye'nin ihtiyacı olan konuları, 'uzmanlarıyla, bilenlerle tartışmamız gerekir' diye düşündük. Bu kişileri üç platformda bir araya getirerek bu konuları tartıştırıyoruz. Sonunda bu tartışılan konuları benzer diğer kuruluşlar gibi salt akademik, ilmi bir faaliyet olarak bırakmaksızın iki kademede topluma duyuruyoruz."
- tarihinde hazırlandı.