Yaban Kazları Ya da Karda Fil İzleri
Filmi bilirsiniz, tekaüd bir grup paralı asker, gizli bir görev emri alırlar ve teker teker toplanırlar. Kimi alkoliktir, kimi kapitalist olmuştur, kimi kendini karanlık odaya hapsetmiş, adam öldürdüğü yıllarını hatıralarıyla yaşamaktadır... Bir 'sefer görev emri' genlerindeki intikam hislerini ayaklandırır. Kanal 6 logosunu epeydir görmemiştim. Hulki Bey maşallah hiç değişmemiş. Tarz aynı; bir ters, bir düz işleyen mantık aynı. Konu aynı... Serinin kaçıncısı olduğunu bilmediğim bir filmin devamını izliyordum. Artık gişe yapmasa da, programı yapan ve yaptıranları iyi hissettiriyor olacak ki, bir haz ve heyecan vardı. Bundan önceki girişimlerini ellerine yüzlerine bulaştırmışlardı. Bay Haşmet ve Bayan Yaşer, canlı yayının ortasında yalanları, entrikaları suratlarına vurulunca utanıp, burun tarafından kızarmak yerine 'çifte kavrulmuşluğu' tercih etmişlerdi. Sonra kayboldu bu kişiler. Kendilerini hafızaların unutkanlık zaaflarına terk ettiler. Aynı toplum bazılarının 80 öncesi devleti yıkma eylemlerini de unutmamış mıydı nasıl olsa? Biri kıta değiştirdi okyanusları aşıp, kandırdığı öğrencileriyle evlenme teklif ettiği kızının yanına gitti, diğer başka entrikaların sinsi hesapları için üzerine karanlığı çekti. Denklemlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz.. Her hedefe ulaşmanın klişeleşmiş bir yolu var sanki. Nasıl ki, kısa yoldan pop starı olmanın yolu, kaset, klip, dizi üçleminden geçiyorsa, zamane 'itirafçıları' için şöyle bir şema çıkarabiliriz. Başarısızlığın ardından bunalım dönemi. Ardından tehditler ve kavgalar. Kopuş ve kin içinde kendini bileyiş. Dinozor gazetelerin kapısına dayanış. Alkolik yazarlardan Abbas beylere transfer, tükrükçü hanım virajından sonra STKB'cilere başvuru. Gerekli maddi-manevi destek. Kasetler, noterler, imzalar.. paralar, burslar... Sonra Hulki Bey... Yaşasın reyting... Kahrolsun hoşgörü ve bizim ekrana çıkmayan onların temsilcileri... Geçen kampanya vesilesiyle çok şey yazdık bu konuda. Entrikacıların zeka düzeylerinin düşüklüğünden, Türk filmleri gibi abuk-sabuk kurgudan, ahmaklıklardan ve kinlerinden bahsettik. Kin misyonerleri dedik onlara. Ve burada durmayacaklar, kan enjekte etmeye, mayın ekmeye devam edecekler dedik. Nefretle gıdalanıyorlardı çünkü. Ancak bir fil gibi kaba ve hantal zekaya sahip olduklarından, oyunları hemen yüzlerine gözlerine bulaşıyor. İyi olan her şeyi karalamak, hoşgörü denilince dikleşen tüylerini yatıştırmak için ortalığı bulandırmaktan büyük bir 'ideolojik haz' alıyorlardı... Eyüp isimli çocuğun yüzüne baktım dikkatlice... Büyük bir kırılmışlık ve öfke var... Fethullah Gülen'e öfke var, Bediüzzaman'a öfke var, Peygamber'e öfke var sanki... Okullarda bulunduğu dönemde (ki bu dönemleri gerekirse başka bir yazıda tekrar yazarım. Zira her itirafçının iki dönemi olduğunu artık çok iyi biliyoruz. STKB'den önce ve sonra!) kendisine yapılan haksızlıkların biriktirdiği öfkeyle savuruyor cümlelerini. Her cümlesi altından akıl almaz ithamlar, ispatlanamaz saçmalıklar dolu... Dua etmeyi bile, devleti yıkan hiyerarşik katılık olarak görüyor... Bilinç iptal, mantık askıda.. yoksa eminiz STKB'cilerin en üst düzeydekinden bile mantıklı ve zeki... Hulki Bey bilindiği gibi. Popüler olmamanın verdiği marjinalite ile sansanyonel boyuta çekmeye çalışıyor olayı. Bay Haşmet'in 'Onların kanalı STV'de tartışalım' cümlesine, 'Niye canım biz ne güne duruyoruz' diyor. Bay Haşmet'e gülüyorum zaten. Enteresan bir adam. İdeolojik serüvenindeki kırılma, inandırıcılığına yansımış. Bundan önceki entrikalarında onlarca defa telefonu yüzlerimize kapatan bunlar değil sanki. (Bu telefon görüşmelerinin çözümünü daha önceki furya esnasında yayınlamıştık.) Bu sefer zekasını biraz geliştirmiş gibi görünüyor, 'Elimizde kasetler var' diyor, malum devir kaset savaşı devri ya. Bravo bay Haşmet. Nasıl oluyorsa kazara, oynanan oyuna çomak sokmak isteyen biri alınıyor telefona, gerisi hep aynı zihniyetin değişik açılı varyasyonları. Sendika üyeleri, turfanda apoletler falan...
Olay stüdyoda bulunan iki kişinin (Hulki Bey ve itirafçı çocuk Eyüp) algısının çok üzerinde bir hesaplaşmanın medyaya izdüşümü aslında. Kaplancıların, Karasesçilerin köpürtüldüğü bir dönemde, yine o meş'um el, bu ülke için hizmet edenleri kim vurduya götürmeye çalışıyor. Ancak dediğimiz gibi bir fil gibi hantal ve kaba. Kar gibi temiz bir yüzeyde filin ayak izlerini görmemek mümkün mü?
- tarihinde hazırlandı.