Bayram ve Hasret...
Ömür takviminin sayfaları bir bir kopuyor ve bir bayrama daha kavuşmuş bulunuyoruz. Bankalar hortumlansa da, krizler birbirini kovalasa da, enflasyon, geçim sıkıntısı, zam yağmurları, işsizlik had safhaya ulaşıp belimizi bükse de bugün bayram ve bayramın coşkusunun her kalp ve hanede yaşanması gerekir.
Bugünlerin kutsallığı toplumsal hayata olan olumlu katkılarından dolayıdır. Yani kutsallığın derecesi insanların mensubu oldukları dinin yaşantılarına kattığı huzurun başkaları tarafından paylaşılması seviyesiyle doğru orantılıdır. İşte bundan dolayı Müslümanların, haklı sevincini yaşadıkları salih amellerinin daha da perçinleşmesi için bu bayram sürecinde de kendilerini bekleyen ve kendisinden beklenen sorumlulukları yerine getirmeleri gerekiyor.
Dargınların barışması, dargın değilsek dargınların tespit edilerek barıştırılması, bayramlık bile alamamış muhtaç ailelerin ziyaret edilerek ihtiyaçlarının giderilmesi, çocukların sevindirilmesi, yakınını kaybetmiş veya akrabaları uzakta kalmış tanıdıklarımıza o boşluğu dolduracak programlar düzenlenmesi kısaca bayramımızı gerçek bayram yapmanın vetiresi, süreci.
Vatan ve sıla hasretine bizzat şahit olduğum, insanlığın geleceğini mamur etmenin dışında hiçbir beklenti ve düşüncesi olmayan bu Kutlu, şu anda vatanından uzaklarda. Onsuz bayramların tadına tabii ki varamıyoruz.
Şu anda okyanuslar ötesi kadar uzakta; fakat kalplerdeki ve gönüllerdeki mutena yeri açısından her an beraber olacak kadar yakında bulunan ve bizler için Yüce Yaratıcı'nın bir lütfu olan 'Aslında insan, bir bekleyişin çocuğudur.' diyen büyüğümüzün ruhumuzu okşayan şu sözleri ile teselli bulmaya çalışıyoruz.
"Zira bayramların neş'e, sevinç, keyif ve şevk u tarâbı daha ziyade, yaşanılanla beraber yaşanılacağa da açık olan ukbâ buudundan kaynaklanmaktadır. Herkes bugün, duyup tattığıyla biraz da gönüllerinin fildişi kulelerinde duyup tadacağı şeylerin büyüsünü yaşar.. ve gelip geçici bu hayattan daha çok, iç dünyasına daha uygun, daha yumuşak, daha sıcak, muhakkak bir geleceğin düşleri arasında dolaşır...
Aslında insan, bir bekleyişin çocuğudur. O, ömrünün büyük bir bölümünü, ümit ümit tüllenen bekleyiş yamaçlarında geçirir. Hemen hepimiz, özümüzdeki bir manâ ile sımsıkı irtibatlı olan bir cenneti bekleriz. Bu bekleyiş, bulduklarımızı, yaşadıklarımızı beğenmeme bekleyişi değil; bu bekleyiş, duyup tatma avanslarının çehrelerinde insan olma farklılığına, insan olma imtiyazına terettüp eden ve istîâbına tasavvurlarımızın dar geldiği İlâhî sürprizler bekleyişidir...
Bu güzel dünyanın güzelliklere namzet çocukları olan bizler, kendi ruhlarımızın ifadesi olarak bayramlarda duyup dinlediklerimizi, coşup haykırdıklarımızı ve yaşayıp anladıklarımızı, evet, maziden bize miras kalan varlığımızın ruh ve manâsını daha sağlam blokajlara oturtmalı, daha sağlam seralara alarak korumalı, geliştirmeli ve yaşatmalıyız...
Kurban Bayramı, Hz. İbrahim ve İsmâil'den günümüze kadar, hep bir kahramanlık, bir fedâkarlık, bir hasbîlik ve bir teslimiyet sembolü olagelmiştir. Kurban Bayramı, tıpkı orduların savaşa gidişi gibi gürül gürül tekbirlerle gelir ve bir velvele olur, her yanda yankılanır. Onda hem bir mûsiki ve şiir hem de muharebelerin bin tarraka ile gürleyen hakkı ilan sesleri iç içedir.
Kurban Bayramı'nda evler-sokaklar, ma'bedler, dağlar, taşlar tekbirlerle lerzeye gelir inler. Minarelerden yükselen temcidler en bayıltıcı nağmelerle, dalga dalga tâ evlerimizin içine kadar gelip yayılırken, köy-kent, şehir-kasaba, ova-oba, koyun-kuzu meleyişleriyle sarsılır. O kutlu zaman diliminde hemen herkes, her şey ve her yer âdeta dile gelir ve konuşur. Arafat bir mahşer gibi kaynar ve köpürür, bir hesap meydanı gibi endişe ve ümit soluklar.. Müzdelife, Mîna yoldakilerin telaş ve tedarikiyle uğuldar.. Kâbe, sinesi hasretle yanan gufrana susamışların nabzı gibi atar.. ve bütün bu sesler, soluklar Hakk karşısında divan durmuş inleyen en mükerrem kulların çığlıkları gibi gider verâların kapılarına dayanır. Sanki ebediyet gamzeden bu seslerle, hislerimizin sınırsızlığını, hülyalarımızın sonsuzluğunu edâ ediyormuşuz gibi, duygularımızın bütün hazineleri açılır.. ve bütün mahrem hislerimiz bağı kopmuş tespih taneleri gibi dört bir yana saçılır. Her yanda köpürüp köpürüp Hakk katına yükselen bu sihirli sesleri duyup ve gönüllerimizde cennetler gibi esen şevk ü tarâbı yaşadıkça, aşktan, şevkten ve bayramın büyüsünden süzülmüş diriltici bir iksiri içiyor gibi oluruz.''
- tarihinde hazırlandı.