Türk okullarının Türkiye’ye faydası (2)

Türk okullarının Türkiye’ye faydası

Yazının birinci bölümünde Türk müteşebbisler tarafından dünyanın değişik bölgelerinde açılan okulların Türkiye ile bu ülkelerin ikili ticaret hacimlerine yaptıkları olumlu katkıdan bahsetmiştim.

Aslında meslektaşlarım Faruk Ballı ve Oğuz Uras ile yapmış olduğumuz bilimsel bir çalışma sonunda elde ettiğimiz somut bulguları özetlemiştim. Bu yazıda ise Türk okullarının Türkiye ekonomisine potansiyel katkılarını tartışmak istiyorum. Umarım bilim adamları Türk milletinin en önemli projelerinden olan bu okulların fayda ve maliyetlerini bilimsel araştırmalar ile daha net ortaya çıkarabilirler.

Müsaade ederseniz küçük bir hatırayla başlayayım. Geçtiğimiz aylarda oğlumun ortaokul İngilizce ders kitabını satın aldığımda ödediğim miktar beni hayrete düşürdü. Tam rakamı hatırlamıyorum ama 3-5 kitap ve bir test sınavından oluşan setin ücreti 500 TL’nin üzerindeydi. Tanınmış bir İngiliz Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde hazırlanan setin fiyatını düşününce kâr marjının yüksekliği tipik bir Türk olarak ve ekonomist olarak beni hayrete düşürdü. İngilizce eğitim materyalleri ile ve doğrudan İngilizce kursları ile İngiltere ve ABD’nin oldukça yüksek bir gelir elde ettiğini tahmin edebiliriz. Dünyanın dört bir tarafında ebeveynler ve öğrenciler bu yüksek fiyatları ödemeye razılar. İngilizcenin dünya dili olarak cazibesini 100 sene kadar önce sağlamlaştırdığını varsayarsak, şimdiye kadar ne kadar büyük bir iktisadi fayda elde ettiklerini görebiliriz. Halen bir dünya dili olarak ne kadar güçlü olduğunu göz önüne alırsak da İngiltere ve ABD’nin İngilizce öğretmenin ticari meyvelerini daha uzun süre yiyebileceğini söyleyebiliriz. Dikkat ederseniz dil öğretmek gibi tamamen masum ve meşru bir faaliyetten bile ne kadar çok gelir elde edilebiliyor. Ancak ön şart olarak öğrettiğiniz dili öğrenmek için bir talep gerekiyor.

Türk okullarının bu konudaki kısa vadeli faydalarını Türkçe Olimpiyatları ile gözlemliyoruz ancak uzun dönemli faydalarıyla ilgili önümüzde herhangi bir veri ya da gözlem imkânı yok. Ancak tarihteki tecrübeler bu konuda umutlu olmamızı gerektiriyor.

Yukarıda doğrudan dil öğretmeden kaynaklı iktisadi getirilerden bahsettim. Ancak bu İngilizcenin faydalarının sadece küçük bir parçası. ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya gibi ülkelerdeki üniversiteler, bilimsel başarılarının yanında İngilizce eğitim vermelerinden dolayı dünyanın en saygın akademisyenlerini bünyelerinde toplayabiliyorlar. Bu hem üniversitenin bilimsel kalitesini artırarak bulundukları ülkeye ciddi fayda sağlamalarına yardımcı oluyor hem de dünyanın dört bir tarafından zeki, çalışkan ve/veya yüksek üniversite ücreti ödemeye razı öğrencileri cezbetmelerini sağlıyor. Görüldüğü gibi İngilizcenin tercih edilen bir dil olması bu ülkelerin üniversite sistemlerine doğrudan ve dolaylı yollardan kısa ve uzun vadede büyük faydalar sağlıyor. Son yıllarda Türkiye’ye de önemli ölçüde uluslararası öğrenci gelmeye başladı. Şüphesiz bunda YÖK, Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, Türkiye Bursları gibi kamu kurum ve programlarının etkisi oldu. Ancak yaklaşık 10 yıldır uluslararası öğrencilerle sürekli içli dışlı olan bir öğretim üyesi olarak, Türkiye’ye gelen yabancı öğrencilerin Türkiye’yi tercihlerinde bulundukları ülkelerdeki Türk okullarının çok önemli bir payının olduğunu söyleyebilirim. Zaten yakın zamana kadar yabancı öğrencilerinin Türkiye üniversitelerine yerleştirilmesinde Türk okulları ile Türkiye kamu kurumları arasında yakın bir koordine ve işbirliği mevcuttu. Gelen her uluslararası öğrencinin daha sonra geleceklerin de önünü açtığını ve potansiyel olarak Türkiye’nin uzun vadeli bir eğitim merkezi olma yolunda adımlarını kolaylaştırdığını da belirtmeliyim.

Aslına bakılacak olursa şimdiye kadar hep kısa vadeli ve doğrudan etkilere odaklandım. Belki de bunlardan çok daha önemlisi dolaylı faydalar olacaktır. Türk eğitim kurumlarında eğitim görerek, Türk kültürüne, Türk sosyal ve iktisadi hayatına aşinalık kazanan muhtemelen de sempati ile bakmaya başlayan bu kişiler ömürleri boyunca Türkiye lehine bazı çalışmalarda bulunacaktır. Türkiye ve 3. bir ülke arasında seçim yapmak durumunda kaldığında genelde Türkiye’yi seçecektir. Ancak şu noktayı vurgulamak istiyorum.  Türk kültürüne yakınlaşmış bu kişilerin kendi ülkelerinin menfaatlerini Türkiye menfaatlerinden önde tutacaklarını unutmamalıyız. Nasıl Alman okulunda yetişmiş bir Türk, genelde Türk menfaatlerini Alman menfaatlerinden önde tutuyorsa, Türk okulunda yetişmiş bir Kenyalı öğrenci de Kenya menfaatlerini Türk menfaatlerinden önde tutacaktır. Ancak Türkiye açısından asıl avantaj 3. ülkelerle olan tercih durumlarında ortaya çıkacaktır. Alman okulunda yetişen Türk, Alman ve Fransız menfaatlerini tercih etme durumunda Almanları seçecektir. Benzer tercihler Türk okulunda yetişen öğrenciler için de geçerlidir.

Türk okullarının belki de en önemli faydasının Türkiye’nin beşeri sermayesine yaptığı katkı olduğunu düşünüyorum. Bilindiği gibi Türkiye dışında faaliyet gösteren Türk okullarında önemli sayıda Türk insanı çalışıyor. Bunlar da genelde Türkiye’nin iyi üniversitelerinden mezun olmuş, yeni şeyler öğrenmeye meraklı, insanlık ve Türk milleti için fedakârlık yapmaya istekli genç ve dinamik bireylerden oluşuyor. Bu eğitimciler gittikleri ülkelerde çalışırken ister istemez bulundukları ortamlarda yeni şeyler öğreniyorlar. Her ülkede birbirinden farklı eğitim yöntemleri, teknikleri ve uygulamaları ile karşı karşıya kalıyorlar. Sadece eğitimde değil, sağlık, ulaşım, ticaret vs. gibi hayatın çok değişik alanlarında bulundukları toplumların iş yapma yöntemlerini, problem çözme tekniklerini yaşayarak öğreniyorlar. Ayrıca eğitimciler genelde 5-10 senede bir ülke değiştirdiklerinden hem kendi birikimlerini genişletiyorlar hem de karşılaştırma imkânına sahip oluyorlar. Bu eğitimciler kolektif olarak dünyanın çok farklı sosyal, politik ve iktisadi ortamlarında çalıştıklarından çok büyük bir bilgi ve beceri birikimi oluşturuyorlar. Bununla birlikte Hareket kendi dinamikleri dolayısıyla çok hızlı bir bilgi ve tecrübe paylaşımı imkânı sunuyor. Dünyanın bir köşesinde uygulanan ve başarılı olan bir model çok hızlı bir şekilde değişik coğrafyalarda da pratiğe dökülebiliyor. Hareket içindeki merkezi konumundan dolayı doğal olarak Türkiye de bu bilgi ve tecrübe paylaşımından en çok faydalanan ülke konumunda yer alıyor. Kalkınma iktisatçıları toplumların kalkınmasında en önemli unsur olarak inovasyon üretme ve uygulama becerisini gösterirler. İnovasyon üretimi ve uygulama sürecinde ise gözlemleyerek ve yaparak öğrenme en önemli basamağı oluşturur. Bunun için de toplumları dışarıyla her yönden ilişki içinde yer alması gerekmektedir. Diğer toplumlara ticaret, yabancı yatırımcılar, yabancı çalışanlar ve yerlilerin dış ülkelerde çalışması bu bilgi ve beceri aktarım mekanizması için faydalıdır. Hizmet Hareketi’nin gönüllüleri Türkiye’nin dışa açılım sürecinde çok önemli bir aşamayı uygulamaya sokmaktadır. Dünyanın dört bir tarafındaki hayatın her yönüyle ilgili yeni bilgi ve becerileri öğrenecek ve Türkiye’ye aktarabilecek kapasite ve isteğe sahip gönüllüler, uzun vadede Türkiye’ye çok büyük katkı sunacaktır.

Yazının sonunda serinin başında yaptığım vurguyu tekrarlamak istiyorum. Türk okullarını kuranlar ve işletenler amaçlarının cehalet ve ayrımcılıkla savaşarak insanlığa yardımda bulunmak olduğunu ifade ediyorlar. Şahısları adına Allah tarafından cennetle mükâfatlandırılmak gibi bir beklentileri olduğu da söylenebilir. Ancak bu gönüllülerin kendileri veya Türk milleti adına beklentisizlikleri, yapılan faaliyetlerin Türkiye’ye fayda getirmeyeceği anlamına gelmez. Bununla birlikte iki gün boyunca ifade ettiğim gibi, bu okulların iki tarafa da menfaat sağlaması, tarihte benzerlerinde görüldüğü gibi sömürgecilik ve misyonerlik için birer payanda olmadıklarının da ispatıdır.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/yorum_turk-okullarinin-turkiyeye-faydasi_2258321.html