• Anasayfa
  • Eserleri
  • Asrın Getirdiği Tereddütler
  • “Ümmetimin Fesada Gittiği Bir Dönemde, Sünnet'ime Sımsıkı Sarılana Yüz Şehit Ecri Vardır." Deniliyor. Sünnet-i Seniyye'yi Öğrenip Asrın Şartları İçinde Tatbik Keyfiyetini Açıklar mısınız?

“Ümmetimin Fesada Gittiği Bir Dönemde, Sünnet'ime Sımsıkı Sarılana Yüz Şehit Ecri Vardır." Deniliyor. Sünnet-i Seniyye'yi Öğrenip Asrın Şartları İçinde Tatbik Keyfiyetini Açıklar mısınız?

Bu meselenin de yine elimizdeki kitaplarda fevkalâde terkibi yapılmış ve Sünnet yolu, Hakk'a vâsıl olmanın merdiveni, mirkadı gösterilmiştir.[1] Evet, hem yolu gösterilmiş hem de o yola fevkalâde teşvik yapılmıştır. Bu yol, öyle bir yoldur ki, binlerce veli ve binlerce dimağın bir araya gelmesiyle bulunacak bütün yollar ve o yolların mukaddes düstur ve prensipleri, Sünnet-i Seniyye'nin en küçük meselesi yanında, çok küçük ve sönük kalacağı hakikatini, asrımıza kadar, yüzlerce hakikat eri, yüzlerce mürşid, tekrar ber tekrar anlattı ve Sünnet yolu, din yolu olduğuna tembihte bulundular.

Farzlardan âdâba kadar, dinî hayatı bize talim eden Allah'ın (celle celâluhu), davranışlarını doğrudan doğruya kontrol altına aldığı, her iş ve hareketinde hayra yönlendirilen Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bize hayatı talim etmek üzere gönderilmiş bir insandı. Farzı, vacibi, sünneti, müstehabı ve âdâbıyla...

Kul farzlarla Allah'a yaklaşır. Nafileyle o hâle gelir ki, - kudsî hadiste ifade buyrulduğu gibi- "Allah onun gören gözü, işiten kulağı, konuşan ağzı, tutan eli olur."[2] Yani ona, gördüğü şeyleri doğru gösterir. Gördüğü şeyleri isabetle değerlendirmeye muvaffak kılar ve her şeyden hakikate giden bir yol açar. Hidayeti görse, kanatlanır, dalâleti görse kaçar. Hakikate çağıran iyi bir ses duyduğu zaman, Hak adına gerilir ve ruhunda yükselme başlar. Aynı zamanda konuşurken, Allah ona hakkı konuşturur, iş yaparken hep yararlı şeylere sevk eder ve her zaman iyilik ve güzellik istikametinde götürür. Hâsılı, onu, sürekli olarak Cennet yoluna sevk eder ve bir lahza nefsiyle baş başa bırakmaz. O, davranışlarında Hakk'ın hoşnutluğunu aradığı için, Hak da onu hep marziyat-ı sübhâniyesi içinde hareket ettirir. Binaenaleyh, Efendimiz'i (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve O'ndan sonraki mühim zevâtın hayatlarını, Cenâb-ı Hak daima böyle kontrol altında tutmuş ve marziyata giden caddenin dışındaki bütün yolları onlara tıkayıp mecburi istikamet olarak sadece Sünnet yolunu göstermiş ve bu yolu işlettire işlettire âdeta şehrah hâline getirmiş. Artık bugün, hedefe varabilen, teminat altında olan bir yol varsa o da bu yoldur.

Tabiî, ümmetin fesadı zamanında bu ehemmiyette olan Sünnet-i Seniyye'nin ihyası, farzıyla, vacibiyle, sünnetiyle o yolun yeniden işler hâle getirilmesi ve aynı zamanda o geniş caddenin kıyamete kadar teminat altına alınması uğrundaki hizmetler, o kadar mübarek ve o kadar kudsîdir ki, böyle bir hizmete omuz veren zatların şehitlerle atbaşı gittiklerinde şüphe edilmemelidir. Hatta bunlar içinde, ömrünün her gününde birkaç şehit sevabı yakalayanların sayısı hiç de az değildir. Bu arada hususiyle erkân-ı imaniyeyi yeniden ihya etmeye çalışanlar, yüz şehitten daha fazla sevap kazanabilir.

Evet, o Sünnet-i Seniyye içinde öyle meseleler vardır ki, onların birini ihya eden, yüzlerce şehit kadar sevap kazanabilir. Nasıl, gıybet içinde bazen öyle bir gıybet olur ki, adam öldürmekten, zina etmekten daha eşeddir.[3] Evet, elbette toplumu birbirine katıp karıştıran gıybet, herhangi bir şahsın çekiştirilmesi gibi olamaz. Bu durumda o, ferdî büyük günahlardan daha büyüktür. Öyle de, günümüzde ümmetin fesada gittiği meselelerde, bütün İslâm çarkının bozulduğu hengâmda, dine ait herhangi bir meseleyi ihya etmek için gayret edenler, elbette yüz şehit belki bin şehit sevabı kazanacaklardır. Hele mübarek gün, mübarek an ve mübarek dakikalarda bu işi yapabilenler, belki daha çok sevap kazanacaklardır. Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerim'in ifadesiyle, dilediğine fazlından dilediği kadar ihsanda bulunacağını ifade ediyor.[4]

Allah, evvelâ, bu yolda bizi kaim ve daim eylesin. Sonra ihlâsla hizmete muvaffak kılsın!..

Çok bahtiyar ve tali'liyiz. Zira, dinimizi öğrenip başkalarına da öğretmek hususu anlatılırken deniyor ki: "İhsan-ı ilâhî olarak omzumuza bir vazife yüklenmiş." İnanmış insanlar olarak her birimiz, bütün bütün her şeyin şirazeden çıktığı bir dönemde, çok kıymetli bir vazifeyle tavzif edilmiş bulunuyoruz. Evet, Allah'ı sevmek ve başkalarına da sevdirmek, insanların iman nuruyla nurlanmalarına vesilelik etmek, dünyada eşi menendi olmayan bir şeydir. Bir bakıma bu, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) vazifesini yüklenmek demektir. Şah-ı Geylânî'nin mânen, Hak yolunda hizmet edenlere zahîr olması, Hazreti Ali'nin (radıyallâhu anh) asırları aşarak onlara arka çıkması, bu asırda görülen dinî hizmetlerin fevkalâde ehemmiyet kazanmış olmasına binaendir. Bu zatların bir sürü işaret ve bişaretlerinin yanında, çok sadık rüya ve murakabelerde Fahr-i Kâinat Efendimiz'in (aleyhi ekmelüttehâyâ), tenezzülen asrın garipleri arasında dolaşması; onların müesseselerini ziyaret etmesi, bazı şahıslara hususî iltifatlarda bulunması; Sünnet ve Sünnet'e hizmetin kerametinden başka bir şey değildir. Şahsî meziyet ve şahsî kemalât uğrunda gösterilen gayretlerle bu takdirlere mazhariyet düşünülemez ve düşünülmemelidir de...

Temelde önemli hizmetlere vesile olmuş şahıs, grup ve müesseselerin "es-Sebebu ke'l-fâil"[5] fehvasınca bu mevzuda aslan payı elde edecekleri de Allah'ın ayrı bir lütfunun tezahürüdür. Ve O'nun rahmetinin vüs'atinden her zaman beklenebilir. Şimdi, bu iman ve Kur'ân hizmetini belli bir seviyeye getirenler, sonra ihlâs, samimiyet ve aynı coşku, aynı heyecan içinde durumu koruyamaz ve mevcudu muhafaza edemezlerse, yani aynı tempoda hareket edilmezse, emanet alınıp başkasına verilebilir. Refüze olmalar olabilir; yani bazıları dışarıya itilebilir, atılabilir. Bizler, Allah'ın inayetlerini takdir ve idrak edip takatimiz ölçüsünde gayret gösterebildiğimiz ve takdir, teklif, ihsan buyrulan lütufları değerlendirebildiğimiz nispette, imtihanı kazanmış, daha büyük lütuflara namzet bulunduğumuzu göstermiş olacağız.

Gönül arzu ediyor ki, her ânı ayrı bir şehit sevabı kazandıran bu iman ve Kur'ân hizmetinde koşan mü'minler, işin başındaki aşk ve heyecanlarıyla, yakîn gelinceye kadar koşup dursunlar!..

Marziyat-ı sübhâniye: Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazandıran şeyler.
Şehrah: Büyük cadde, ana yol.

[1] Meselâ bkz.: İmam Rabbânî, Mektubat, 1/87 (75. Mektup); 1/99 (94. Mektup); 1/182 (210. Mektup); 1/240 (260. Mektup); Nursî, Bediüzzaman Said, Mektubat, s. 17-18 (Beşinci Mektup); Lem'alar, s. 25-37 (Dördüncü Lem'a), s. 71-89 (On Birinci Lem'a).
[2] Buhârî, rikâk 38; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/256.
[3] Bkz.: Hucurât sûresi, 49/12; Hadis için bkz.: ed-Deylemî, Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/116.
[4] Bkz.: Âl-i İmrân sûresi, 3/73; Mâide sûresi, 5/54.
[5] "Bir şeye sebep olan onu yapan gibidir." (Bkz.: Müslim, imare 133; Tirmizî, ilim 14; Ebû Dâvûd, edep 115.)

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.