Sohbetin Gayesi ve Sohbette Dikkat Edilmesi Gereken Husus

Aslında bu sohbetlerde en önemli gaye, imanın ma'rifet ufkuna ulaştırılması, ma'rifetin "yakîn"in değişik mertebeleri sürecine bağlanması, hakîkat-ı Ahmediye vesayetinde kalb ve rûhun hayat mertebelerinde seyahatler gerçekleştirilmesi ve bu seyahatlerin de şuurlu temâşâ ile değerlendirilmesidir. Böyle bir seyahat ve temâşâda gönül erlerinin en önemli sermaye ve azıkları da, zikir ü fikir gibi kalb ve lisan amelleriyle letâifi harekete geçirmek, şevk ü şükürle de ilâhî mevhibelere karşı liyakatını ortaya koymaktır. Bu türlü mevhibelere mazhariyet umûmiyet itibariyle Hazret-i Rûh-u Seyyidül Enâm'ın risâlet ve siyâdetine baktığından, dahası, bu siyâdet ve risâletin şâhitleri ve bürhanları olduklarından, zılliyet planındaki memerri olmaktan daha çok, asliyyet çerçevesindeki mazharı bulunan Hazret-i Sahib-i Kur'ân'ın hakkaniyetine birer hüccet sayılırlar. Bu, biraz da, muvakkat mümessillerin mahviyet ve tevazularına, ayrıca "nefs-i emmâre"den sıyrılmalarına bağlıdır. Aksine, sohbet erleri, tabir-i diğerle, hakîkat yolcuları eğer nefs-i emmârelerinden bütün bütün sıyrılamamış; sıyrılıp, hevâ ve heveslerinin yerine Hakk rızâsını tam ikame edememiş iseler, değişik mevhibelere mazhariyeti veya bazı letâifin inkişafını kendilerinden bilme gafletine düşerek, şükür makamında fahre girebilir ve gölgeyi asıl zannederek iltibaslar yaşayabilirler. Hele bir de, bazı ikram veya cezb ü incizâblara memerr iseler -bilhassa mazhar demiyorum- şatahât vâdîlerine yuvarlanarak, başarı kulvarlarında iç içe kazançlar söz konusu iken, üst üste hasaretler yaşayabilirler.