Sosyal Hayatta Sebep-Sonuç İlişkisi

Eğer bugünkü mektepler, mekteplerdeki müfredat programı; üniversiteler ve bu yüksek ilim yuvalarında sistem; bakımevleri ve kimsesiz çocuklarla alâkalı projeler; okullardaki talebeler ve onlarla ilgili tasarılar; camideki cemaat, kışladaki asker, karakoldaki polis, devlet dairesindeki memur, fabrikadaki işçi ve bunlarla alâkalı temel disiplinler bugünümüz ve yarınlarımız açısından nazara alınıp, sebep-sonuç mülâhazasıyla değerlendirilmezse, yarın bu müesseselerin yetiştirdiği çıraklardan hiçbirinin kargaşaya alet olmayacağına teminat verilemez.. beş başı mamur insan yetiştirdiğimizden söz edilemez.. toplumun huzuru adına güvence verilemez.. mabed misyonunu yerine getiremez.. okul mabed kutsiyetine ulaşamaz.. kışla peygamber ocağı olma imtiyazını koruyamaz.. ve yığınlar derbederlikten kurtulamaz.

Her şey, bir başka âlemde hazırlanıp imdadımıza gönderilecekmişçesine evlerimizde oturup sürpriz şeyler bekleyemeyiz.. dahası, hayatın içinde miyiz, değil miyiz bunu çok iyi belirlememiz gerekir. Eğer bir toplumda: İnsan bu dünyada vaktini iyi geçirmeye bakmalı.. gelecek adına çok fazla kafa yormaya gerek yok.. (Ömer Hayyam’ca) geçmiş gelecek masal hep; eğlenmene bak ömrünü berbat etme.. ye-iç hayatın keyfini çıkar.. dünyayı sen mi kurtaracaksın?. Çok fazla düşünme delirirsin.. Allah’ın nimetlerinden istifade etmek de bir ibadettir... gibi -bazıları düşünce olarak doğru olsa da- mülâhazalar söz konusu ise, o toplum ruhta ve mânâda ölmüş demektir. Böyle bir toplumda aydına ve idareciye düşen vazife, o toplumu her kesimiyle bu korkunç düşünce inhirafından ve ruh kaymasından kurtarıp onu yüksek hedeflere yönlendirmek ve ilim düşüncesiyle aydınlatmaktır. Aksine, kitlelere gerçek ilim aşkı ve düşünce ruhu aşılama yerine onları günlük politikalarla sersemleştirir ve iktidar değişmeleriyle her şeyin farklılaşacağına inandırmaya kalkarsak, toplumu bütün bütün problem kaynağı haline getirmiş oluruz. Kaynağı toplum olan problemleri ne gücün düşüncelere baskısıyla, ne de zirvedekilerin sandalye münâvebeleriyle halletmek mümkün değildir. Kaldı ki bu problemleri bir kere çözseniz bile, değişen şartlar, farklılaşan dünya sürekli karşınıza yeni yeni problemler çıkaracaktır. Bu itibarla da, her köşe başında önümüzü kesmiş bizi bekleyen bu problemlere karşı, hakikat aşkı, ilim aşkı, düşünce aşkıyla mücadele etme mecburiyetindeyiz.