Sosyal, İktisadi, İdari ve Askeri Gerginlikler

Öyle tahmin ediyorum ki, bu sosyal zıvanasızlığı -belki de buna içtimâî paranoya demek daha uygun olacak- yarınlara ait tehditleriyle görebilenler, daha şimdiden ürperip titremeye başlamışlardır bile. Ancak, kim ne kadar ürperip titrerse titresin, çare ve çözüm adına ortaya atılan düşünceler, dönüp dolaşıp yine sosyalizm, kapitalizm, liberalizm... gibi doktrinlere gelip dayanmakta. Arızanın hakikî merkezi ve inhirafların gerçek sebepleri tesbit edileceği ana kadar da, zannediyorum biz hep bu fâsit daire içinde dönüp duracağız, toplum da bir türlü bunalımlardan kurtulamayacak.

Evet, o, siyasî buhranlardan sıyrılırken iktisadî krizlere gidecek, askerî handikapları aşarken idarî kaoslara sürüklenecek ve hep öldüren bu "kısırdöngü"ler içinde harâb olup-türâb olup gideceğiz. Şayet önümüzdeki günlerde de bu mantıkla -daha doğrusu bu mantıksızlıkla- hareket edilecek olursa, bir çuvaldız boyu yol almamız mümkün olmayacak; paneller, konferanslar dönüp dolaşıp yine "fert" ve "devlet" makûlesine gelip dayanacak; "hürriyetçi bir düzen mi yoksa devletçi bir nizam mı? Kapitalist bir sistem mi, sosyalist bir idare mi..?" mülâhazaları asla aşılamayacak.. sonra da bir sürü diyalektik, bir sürü mantık oyunu, derken onca kaybedilmiş yıllar ve heder olup gitmiş imkânlarla kendi egoizmamız etrafında daireler çizip durduğumuz görülecektir. İsterseniz şimdi birkaç asırdan beri milletçe, yapılması gerekirken her ne hâl ise bir türlü yapılamayan hususların bazılarını arzetmeye çalışalım: