Hz. Ömer'in ordu komutanı Hz. Halid’i servet için sorgulaması

Hz. Ömer'in ordu komutanı Hz. Halid’i servet için sorgulaması

Halid bin Velid, cihanın iki büyük imparatorluğunu dize getirdi. İran'a karşı ordu gönderilirken Halid başında olmadığı için asker gitmek istemiyordu. Asker, halifeye karşı hiçbir zaman dayatmamıştı, fakat Halid'in olmadığı bir yerde savaşmak istemiyorlardı. Ve nihayet Hazreti Ömer, o kesip biçici kararları ile Ebu Ubeyd'i kumandan tayin ederek askeri Cisir vakasına göndermişti.

Halid, Şam önlerinde savaşıyordu. Ve bir fırtına gibi memleketten memlekete uçuyor, devletleri yıkıyor, hâk ile yeksan ediyordu. Ama çok ciddi ölüm kalım mücadelesi, İslam'ın kaderi sayılabilecek, Hirakliyüs'ün bütün ordularına karşı kıyasıya savaşın verildiği bir yer olan Yermük'te Hazreti Ömer, Halid'i azletti. Harp cereyan ederken Seyyidina Hazreti Ebu Bekir vefat ediyor. Hazreti Ömer, Muhammed ibn Mesleme'yi gönderiyor, "Git, Halid'in boynuna sarığını tak, getir. Hakkında dedikodu var." diyor.

Halid, ordular başkumandanı. Tayfun orduları mı dersiniz, fırtına orduları mı dersiniz, yıldırım orduları mı dersiniz? Hayatında üç kişiyle dahi beş binlerce insana mağlup olmamış. Tarihi hayatında mağlubiyet görmemiş bir insan. Muhammed ibn Mesleme, halifenin emrini kendine tebliğ ettiği zaman, asker, Halid'in karşısında kılıcını kınından çıkarıp o halifeye karşı kıyam etmesini bilirdi. Halid, o kadar mütevazi, o kadar civanmert bir insan ki o, düşman karşısında yağız edasıyla atının üzerinde, küheylanıyla sağa sola koştuğu meydandan ayrılırken sarığını açıyor, boynuna takıyor ve Muhammed ibn Mesleme Medine'ye kadar o vaziyette getiriyordu.

Medine'de hayatının hesabı yapılıyordu. Hazreti Ömer, "Halid, sen ordu kumandanısın. Sen orduya tayin edildiğin zaman şu kadar mamelekin vardı. Bugün de servetine bakacağım. (Servet beyannamesi.) Bundan fazla varsa senin iliklerinden çeker gibi alırım onu." diyordu. Ama Halid'in malının hesabı yapıldığı zaman görüldü ki orduya intisap ettiği zaman yirmi bin dirhemi varsa koca kumandan yiye yiye onu on bine indirmiş, ancak on bin dirhemi vardı. Bu defa gözleri dolan Seyyidina Ömer, "Halid, Allah şahit ki ben seni severim, fakat halk elde edilen zaferleri senin şahsında buluyordu. Ben biliyorum ki bu zaferleri bize ihsan eden Allah'tır. Cemaatimin şirke düşmesine meydan vermek istemedim. Bunun için seni azlettim." diyordu.

Halid, şerefiyle ordusuna dönüyordu. Bir kumandan değildi, bir nefer olarak savaşıyordu. Mümkün mü bunları hesap etmek? Başkumandan, emrinde çalıştırdığı neferin emrine girsin, sonra er olarak savaşsın hayatının sonuna kadar. Kumandan Ebu Ubeyde, Halid artık bir erdir. İsterse bir müfreze kumandanı yapar, o kadar.

İslam'ın geliştirdiği fazilet, kumandanı o hale getirdiği gibi milletin hukukuna tecavüz etmeme mevzuunda insanın eline fırsat geçtiği zaman ferdi yine o denli bağlayıcı, hakkaniyetli kılıcı, kadirşinas kılıcıdır. İslam'ın maliyesi bu türlü insanların elindeydi ve çarçur edilmiyordu. Yakına, akrabaya -avam ifadesiyle- peşkeş çekilmiyordu. İsraf edilmiyordu. Dağıtım hakkaniyetle yapılıyordu. İkincisi, israf yapılmıyordu. Üçüncüsü, gelecek nesillerin takdirle yâd edebilecekleri eserler bırakılıyordu. Maliye bu istikamette işliyordu.

Bu klip Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 14 Eylül 1979 tarihinde İzmir Bornova Merkez Camii'nde vermiş olduğu vaazdan istifade edilerek hazırlanmıştır. Vaazın tamamına Nil.tv sitesindeki http://www.nil.tv/vaaz-detay/vaaz/tumu/seri/326 adresinden ulaşabilirsiniz.