Dünyanın Bugünkü Dengesinde ABD'nin Teröre Karşı Giderek Yayılma Eğilimi Taşıyan Bir Savaşı Söz Konusu. Bu Konuda Görüşünüz Ne?

Esasen, buraya kadar temel prensipler ve umumî kaideler halinde arz etmeye çalıştığımız hususlar, bir başka şekilde hadiselere inip, ferdî yorumlara ihtiyaç hissettirmeyecek açıklıktadır. Bununla beraber, son hadiselerle ilgili olarak illâ da müşahhas bazı şeyler söylemek gerekirse, şunlar söylenebilir:

Defalarca tekrarladığım, fakat bazılarınca farklı yorumlara çekilen sosyolojik bir gerçeği yeniden ifade edecek olursak, dünya üzerinde denge vazifesi gören bir güç her zaman bulunmuştur ve bulunacaktır. Bu güç, bir zaman Roma idi; sonra İslâm, önce Araplar elinde, sonra Müslüman Türkler vesilesiyle böyle bir güç olma fonksiyonu gördü. 19'uncu asırdan itibaren Anglo-Saxon dünya, yeryüzü muvazenesini ele geçirdi ve bunu önce Britanya İmparatorluğu eliyle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da Amerika gücüyle yürütmeye başladı.

Cenab-ı Allah (cc), Kur'an-ı Kerim'de, mülkü dilediğine verip, dilediğinden aldığını, dilediğini aziz, dilediği zelil kıldığını belirttiği gibi, galibiyetleri, mağlûbiyetleri, hakimiyet ve mahkûmiyetleri de toplumlar, milletler arasında döndürüp durduğunu ifade buyurmaktadır. Yani zaman, düz bir hat değil şeklinde değil, dairevî bir yörünge takip ederek ilerlemektedir; aynen dünyanın güneş etrafında dönerek mesafe alması veya güneş sisteminin yine döne döne bir hedefe doğru yürümesi gibi, zaman veya tarih de, böyle dairevî hatlar çizerek izâfî bir sona doğru ilerlemektedir. Bu, Cenab-ı Allah'ın bir takdiri olmakla beraber, elbette bunda, insan iradesinin ve insanın bu irade ile ortaya koyduğu performans ve davranışların da bir tesiri vardır.

Biz, kâinatta olup bitenlere bakarak, varlığı yaratan ve idare edenin icraatını keşfediyor ve bunlara 'kanun' adını veriyoruz. Cenab-ı Allah'ın din olarak tecelli eden kanunları olduğu gibi, kâinât ve insan hayatındaki icraatının unvanları olarak da kanunları vardır. Yine, nasıl dine, onun kanunları diyebileceğimiz hükümlerine itaat edip etmemenin insan için büyük ölçüde Âhiret'e, kısmen de dünyaya bakan neticeleri, mükâfat veya cezası söz konusudur; öyle de, fizik, kimya, biyoloji ve astronomi gibi ilimlerin mevzuu olan bu kanunlara itaat edip etmemenin de, büyük ölçüde bu dünyaya, kısmen de Âhiret'e bakan neticeleri, mükâfat veya cezası vardır. Meselâ, hayata ait kanunlardan olarak, sabrın neticesi ekseriya maksada ulaşma, sabırsızlığın sonucu takılıp yollarda kalma; sa'y ü gayretin neticesi servet, tembelliğin neticesi fakirlik; sistemli ve metotlu çalışmanın neticesi muvaffakiyet, sistemsiz ve metotsuz çalışmanın neticesi ise ekseriya başarısızlıktır. Cenab-ı Allah, dünyada büyük ölçüde, kişilere, toplumlara, milletlere ve devletlere bu nev'i kanunlara itaat edip etmemeye göre muamelede bulunur; devletler ve milletler de ona göre dünya muvazenesinde bir yere sahip olurlar.

ABD Hakimiyetini Hak ve Adalete Dayandırmalı

Günümüzde devletler muvazenesindeki hakim konum Amerika'ya aittir. Ne var ki, bu hakimiyetin devamı, onun hakkaniyet ve adalet temelleri üzerinde sürdürülmesine bağlıdır. Amerika'da sistemin çarkı şu anda iyi dönüyor görünmektedir. Ancak, her gündüzün bir gecesi, her bahar ve yazın da bir kışı olduğu gibi; eğer bu sistem, bir sistem körlüğüne yol açar; Amerika, dünyada şampiyonluğunu yaptığı demokrasi, insan hakları ve hürriyetleri gibi değerlere bağlı kalma hususunda yanlış davranışlara girer; kaderin şu anda eline verdiği hakimiyeti adalet ve hakkaniyet kaideleri üzerinde devam ettirmezse, onun da gündüzünün geceye, yazının da gidip bir kışa dayanması kaçınılmaz olacaktır. Yukarıda da arz edildiği üzere, hiçbir sistem kuvvete dayalı olarak uzun süre ayakta kalamaz. Hak ve adalete dayanmayan kuvvet, er-geç zulme sapar ve bu da, onun sonunu hazırlar.

Bugün dünya, yine yukarıda kısmen temas edildiği üzere, büyük problemlerle sarsılmaktadır. Bunlara ek olarak, çok eski medeniyetlere ve şu anda büyük nüfus kesafetine sahip Çin ve Hindistan gibi ülkeler bir uyanışın içindedir. Asya'da bunların yanısıra Rusya yine önemli bir güçtür. Avrupa, ne ölçüde başarabileceği ve ne kadar uzun ömürlü olacağı belli olmamakla beraber, birleşik bir devlet olma yolundadır. Ayrıca, Asya ve Afrika'nın kendilerini asırların mağduru gören ülkeleri de, her zaman hesaba katılması gereken bir potansiyele sahiptirler. Böyle bir dünyada kuvvete dayalı bir hakimiyet tesis etmek de, onu devam ettirmek de kolay değildir. Dilerim Amerika, yapmaması gereken bir hatayı yaparak, dünyadaki dengeleri alt üst edip dünyayı kan seylaplarına çevirecek bir gelişmeye kapı açmasın...

Gittikçe Küçülen Dünyada Baskı Rejimlerine Yer Yok

Dünyanın gittikçe küçülüp, bir köy halini alması, bilhassa çok hızlı gelişen haberleşme teknolojisi, kuvvete dayalı hakimiyet gibi, baskı rejimlerine de daha fazla şans tanımayacak bir keyfiyet arz etmektedir. İnsan, soylu bir varlıktır; ne esir, ne de ecir olmaya uzun süre tahammül edebilir. Bütün devletlerin, idareyi ve kuvveti elinde bulunduranların, halka hizmet eden, 'bir halkın efendisi, ona hizmet edendir' düsturuna göre hareket eden bir idare tesis etmeleri ve böyle bir idare edinmeleri kendileri açısından da elzemdir. Her insan ferdi, insan nev'i ölçüsünde şeref, onur ve haysiyete sahiptir. Ona Yaratıcı'nın verdiği bu şeref, onur ve haysiyet tanınmadıkça, herhangi bir ülkede de, dünyada da barışın, huzurun sağlanması mümkün olmayacaktır. İnsanların inanmaları, inandıkları gibi yaşamaları, kendileri gibi düşünmeleri, düşündüklerini ifade edebilmeleri, haberleşmeleri, seyahat edebilmeleri onların temel haklarıdır. Hayat, emniyet, sağlık, çalışıp kazanma ve aile kurup çoğalma gibi en temel haklarını elde edemeyen ve bunları garanti altına alamayan; ayrıca, üretim, tüketim ve paylaşım kadar, hak, adalet, denge gibi cemiyeti ayakta tutan aslî değerlerin korunmadığı bir toplumda ve toplumlarda sevgi, saygı, yardımlaşma gibi faziletler geliştirilemez. Bu ölçüde fakir bir dünyada hakimiyetin uzun süre ayakta kalmasına da imkânı yoktur. Aslında, bütün bunlardan mahrum bir idare ve hakimiyet, kendisini sürekli güvensiz hissedecek ve en büyük huzursuzluğu da kendisi çekecektir.

Dünya, her ne kadar gittikçe bir köyü andırsa da, bu köyde farklı inançlar, renkler, ırklar, âdetler, gelenekler yaşamaya devam edecektir. Her insan ferdi, kendi başına bir âlemdir; dolayısıyla bütün insanları, bir kalıptan çıkmış eşyâ gibi birbirine benzetmek, muhali talep demektir. Bu sebeple, bu (global) köyün huzuru, bütün bu farklılıkların tanınmasında, tabiî kabul edilmesinde ve bunlardan dolayı kimsenin birbirine farklı gözle bakmamasında, yani global bir hoşgörü ve diyalogda yatmaktadır. Aksi halde dünyanın, çatışmaların, didişmelerin, vuruşmaların ve en kanlı savaşların ağında kendini yiyip bitirmesi ve kendi sonunu hazırlaması kaçınılmaz olacaktır.

Bu merhalede Türkiye için de söylenecek birkaç söz olmakla birlikte, ülkemizde yar de ağyar da pek alıngan olduğundan ve bir de hakkımda açılmış bulunan bir davadan ötürü şimdilik sükut durmayı tercih edeceğim.