Diyalog İçin Cesur Adım
Zaman Gazetesi'nin 22 Ekim 1995 tarihindeki Ebedi Risalet Sempozyumu'na davet etmesi patriğin hoşuna gitmişti. Pazar gününe denk gelmesi nedeniyle sempozyuma katılamamış ancak kendisine yapılan böyle bir jeste, bir mesaj göndererek cevap vermişti. Görüşmenin ilk tohumları aslında böyle başlamıştı. Daha önce patriğin kendisine yönelik şiddetli eleştirilerini önlemek için İslami çevrelerle diyalog başlatmak istediği yolunda söylentiler vardı. Ama kiminle görüşeceği netleşmemişti. Bu davet Patrikhane çevresinin dikkatini çekmişti. Görüşülecek isim belli oluyordu.
Aracı Kim?
Patrik, meramını ilk önce Yeni Yüzyıl muhabirine söylüyor. Asli Aydıntaşbaş, patriğin, son zamanlarda hoşgörü mesajlarıyla Türkiye'de farklı kutupları bir araya getiren ve birbirlerini tanıma imkânı sağlayan Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüşmek istediğini bildirince, ilk aklına gelen Sabah Gazetesi Yazarı Cengiz Çandar oluyor. Cengiz Çandar da Zaman Gazetesi İmtiyaz Sahibi Alaattin Kaya'dan aracılık yapmasını rica ediyor.
Niçin Görüştüler
Patrik Görüşmenin Çırağan Sarayında olmasını istiyor önce, ancak Fethullah Gülen Hocaefendi daha sade olsun diye Polat Renaissance otelini tercih ediyor. Bir saat süren tarihi buluşma burada yapılıyor. Yeni Yüzyıl muhabiri Aslı Aydıntaşbaş "Hocaefendi'nin daha önceki hoşgörü mesajlarından dolayı bu Görüşmenin olacağından emindim" diyor. Görüşmeyi başından sonuna kadar takip eden Aydıntaşbaş, görüşmeyle ilgili olarak şu ayrıntıları veriyor. "Ben görüşmeyi başından sonuna kadar takip ettim. Resmi bir sohbet olmadı. Patrikle, Hocaefendi içeride ilk karşılaştıklarında çok samimi bir hava oldu. Kucaklaşmadılar el sıkıştılar ama çok samimi bir el sıkışmaydı. Her iki din adamı da daha önceden birbirleriyle ilgili bilgi sahibi olmuşlardı. Patrik, Hocaefendi'nin şekeri olduğunu bildiğini göstermek için, "Ben çayıma şeker alıyorum. Size yasak sanırım" dedi. Bir ilginç anekdot da, patriğin Hocaefendi'nin açtığı okullardan imrenerek söz etmesiydi. Çok sıcak bir ortamda gecen sohbet 1 saat kadar sürdü. Patrik, Hocaefendi'nin Yunanistan'a hiç gitmediğini öğrenince onu Yunanistan'a davet etti."
Aslında burada her iki taraf için de Çok cesur sayılabilecek böyle bir adim atmaya niye gerek duydular diye bir soru gelebilir akla. Hocaefendi bu soruya "Kavga etmenin ne anlamı var" diye cevap veriyor "Türkiye'nin bu bölgede muvazene unsuru bir devlet haline gelmesi, biraz da çevresinin güvenli olmasına bağlıdır. Başka bir mülahazam yok, yani birbirimize hır gür etmeden geçinelim, hepimiz ayni coğrafyanın insanlarıyız."
Peki, Patrik Bartholomeos niye böyle bir adım atma ihtiyacı duydu? Fanatik Hıristiyanlarca tepki alabilecek bir harekete niçin girişti? Bu soruya şöyle bir cevap verilebilir: Rusya kendisine ayrı bir mabet arıyor. Yani Ortodoks dünyasının merkezi olacak başka bir merkez. Rusya ilâhiyatçılarını yetiştirip dünyanın dört bir yanına, kendi adına gönderebilir. Fener Patrikhanesi'nin su andaki durumuyla böyle bir avantajı yok. Çünkü Heybeliada'daki ruhban okulu kapalı. Fener Patrikhanesi dini otoritesini devam ettirecek din adamı yetiştiremiyor. Görünürde Ortodoks dünyasının merkezi ancak, Rusya buna razı olmak istemiyor. Patrikhanenin şiddetle kendi yetiştireceği din adamlarına ihtiyacı var. Bu ihtiyaç daha Çok dünyadaki otoritesi için elzem. Yani ruhban okulunda yetiştireceği ilahiyatçıları Ortodoks dünyasına yayıp kendi otoritesini yeniden güçlendirmek istiyor. Bu nedenle Heybeliada'daki ruhban okuluna şiddetle ihtiyacı var. Görüşmede ağırlıklı olarak ele alınan konu bu. Bu konuda Hocaefendi'den yardım istiyor. Bartholomeos 1971 yılında Heybeliada'daki ruhban okulunun kapatılmasını, o dönemde özel yüksek okulların kapatılmasıyla eş değer bir iş olarak görüyor. Yani Rum olduğu için, Yunanistan'ın Trakya'daki tavrına mukabele olsun diye yapılmış bir iş değil de diğer özel yüksek okullarına yapılan muamelenin yapıldığı, bu nedenle yeniden açılmasında bir engel olmadığı görüşünde.
Hocaefendi buna mukabil Selanik'te de bir Türk okulu açılmasını teklif ediyor. Patriğin Selanik'te kapatılan bir Türk okulunun olmadığını söylemesi üzerine Hocaefendi şu cevabı veriyor: "Onu mütekabiliyete göre anlamayın, bunlar devletlerarası centilmence hareketlerdir, prosedürleri kolaylaştırır, yumuşatır. Milli güvenliğe karşı böyle bir jest zannediyorum Meclis'i de yumuşatır, Türk efkarını da yumuşatır. Selanik'te bir Şarkiyat lisesi açılabilir. Yani Şark ilimleri tahsil edilecek. Orada Türk var mı? Hayır, Türk yok. Biz Yunan talebelerini alacağız, onlara Şarkiyat öğreteceğiz, dostluğun yolu da oradan geçer. Herkesin Müslüman olması diye birşey söylemiyoruz. Bu zaten biraz ütopik olur. Ama bizce ahlakımızı, kültürümüzü, mazimizi bilen insanlar için birleşeceğimiz bir zemin teşkil eder. Siz de burada korkmayın. Dünya kadar insan gönderin okutalım onları, biz de size gönderelim orada okusunlar. Kimse kimseye kendi kimliğini unutturamaz. Bu konuda korkmanın bir anlamı yok. Komşuyuz, yakınız; uzaklaşmamız mümkün değil. Yan yana yaşayacağız, aynı kaderi paylaşacağız.
Patriğin Gücü Yeter mi?
Diyelim Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasına Türkiye müsaade etti. Peki patriğin Yunanistan'da bir Türk okulu açtıracak gücü var mı? Fethullah Gülen Hocaefendi bu soruya şu cevabı veriyor. "Bu konu gündeme geldi. O dedi ben önayak olamam, o bir devlet meselesi. Dedim, siz kocaman Ortodoks dünyasının ruhani reisisiniz. Yunanistan size karşı çıkarken koskocaman bir Ortodoks dünyayı karşısına almayı düşünmez herhalde." Bu görüşmenin patrik açısından başka bir amacı daha vardı. Patriğin yardımcısı Tarabya Metropoliti Konstantin Harisiyadis bu konuyu şöyle anlatıyor: "Bu olayın, Patrikhanenin Türk insanlarının gözündeki imajını değiştireceğini ümit ediyoruz. Fethullah Hocaefendi ile görüşülmesinin en büyük sebebi de, onun Türkiye Müslümanları üzerindeki ağırlığı dolayısıyla, Patrikhaneye yönelik saldırıların ortadan kalkması. Etrafındaki insanlar Patrikhaneye artık daha iyi bir gözle bakacaklar temennisindeyiz. Şimdiye kadar tanıdığım hocalardan çok farklı biri. Gayet modern, saygın, medeni. Kullandığı kelimeleri tartarak seçen, birçoğu gibi büyük laf etmektense, bir şeyler yapmayı yeğleyen biri olarak gördüm. Dünyadaki bütün gelişmelerden haberdar. Avrupa ile bütünleşmekten çekinmiyor.
Diplomatik Kaynaklar Görüşmeye Sıcak Bakıyor
Ankara'daki diplomatik kaynaklar, Fethullah Gülen ile Fener Rum Patriği Bartholomeos görüşmesinin Türkiye'nin menfaatleri için oldukça yararlı bir görüşme olarak nitelendirdiler. Görüşmenin son derece yapıcı geçtiğini belirten diplomatik kaynaklar, bu tip yakınlaşmaların Türkiye'nin dünyadaki prestijini de artıracağını savundular. Ayni kaynaklar Bartholomeos'un Dünya çapında ve Hıristiyan dünyasında oldukça tannan ve sevilen bir dini lider olduğu hatırlatılarak, Rum Patriğinin kendisi ile azılı Türk düşmanı Yakovas arasına ciddi bir mesafe koyduğunu ve hatta Yunanistan hükümeti ile de ilişkilerinin iyi olmadığını iddia ettiler. 2004 İstanbul Olimpiyatları için çabalayan Türkiye'nin daha rasyonel davranıp Bartholomeos'un popülaritesinden faydalanarak Olimpiyatlar için daha tutarlı kulis yapabileceğini savundular.
Kamuoyunda Geniş Yankı Uyandırdı
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Aydın bu tur ilişkilere her zaman açık olduğunu belirterek uzak kalmanın yarar sağlayacağına inanmadığını söylüyor. Mehmet Aydın, Fethullah Gülen Hoca'nın bu çıkısını onaylamamasının mümkün olmadığını ifade ederek su görüşlere yer veriyor. "Prensip itibariyle ben Fethullah Gülen Hoca ile Bartholomeos'un görüşmelerini doğru buluyorum. Konuşmaktan hiç zarar meydana gelmez, tam tersine insanlar birbirlerini tanıdıkça kötülük yapma ihtimali azalıyor. Dinler arası diyalog dahil bütün diyaloglara ben başından itibaren açığım. Bunun herşeyden önce öğretici olduğuna inanıyorum. Yarın Fethullah Gülen Hoca papa ile görüşse şaşırmamak gerekir. Papa her bayram Diyanet İşleri Başkanlığı'na bayram tebriki gönderiyor, "Cenabı Hak sizleri de bizleri de, bütün din mensuplarını korusun" ifadesini kullanarak. Bu güne kadar biz inisiyatifi hep onlara verdik, bunun değişmesi gerekir. Barış için din devreye sokulmalı. Bu tip bir araya gelmelerden çekinmemek lazım, gizli ve kapalı olmanın ne yararını gördük ki?"
Prof. Dr. Suat Yıldırım, ülkemizdeki Hıristiyanlara, İslam'ın gösterdiği ve tarihte de Müslümanların uyguladığı diyalog ve müsamahayı göstermenin Fethullah Gülen Hocaefendi gibi bir İslam alimine yakışır bir davranış olduğuna değinerek şunları söylüyor: "İslam'ın hikmeti yaymak istediği hidayeti ve güzellikleri sulh içinde yapmak mümkün olduğu surece bu yolu tercih etmeyi ister. Beraber yasadığımız gayrimüslimler bu anlayışı bulamazlarsa Hıristiyan dünyasını aleyhimizde teşvik edecek, gerek kendi mensuplarını gerekse Bati Hıristiyan dünyasını kinle doldurmaya çalışacaktır. Bundan da her iki taraf zarar görecektir. Bu diyalogdan sonra gelişecek havada Türkiye'deki Rumlarla, gerek Yunanistan ve gerek diğer Ortodoks ülkelerde yasayan Müslümanlar kendilerini daha hur ve daha güvenli hissedecek hale gelirlerse çok önemli bir netice sağlanmış olacak.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin görüşmesine sadece İslami kesimden değil diğer kesimlerden de destek geldi. Bunlardan en ilginç olanlarından biri de Ortodoks Süryani Kadim Kilisesi'nden geleniydi. İstanbul Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Reisi ve Patrik Vekili Metropolit Yusuf Çetin, Bartholomeos ile Fethullah Gülen Hocaefendi'nin görüşmesini olumlu karşıladıklarını belirterek dinler ve din adamlarının güçlü diyalog kurmasının dünya huzur ve kardeşliğinin tesisine vesile olacağını söylüyor. Çetin, "Özellikle ülkemiz açısından bu tur yararlı ve karşılıklı görüşmelerin çok faydalı olacağı kanısındayız. Kanaatimiz odur ki, halka hoşgörüyü din adamları aşılar" seklinde konuşuyor.
Hürriyet Gazetesi yazarı Hadi Uluengin 11 Nisan tarihli Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde şu ifadelere yer veriyordu, "Mümtaz din adamı ve sivil cemaat önderi Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Fener Ortodoks Patriği 1. Bartholomeos'la gerçekleştirdiği buluşma tarihi bir nitelik taşıyor. Bu 'hasbıhale' daha şimdiden mim koymak gerekiyor. En önce de böylesine bir temas talebinde bulunmak sağduyusuna başvurduğu için muhterem Patrik'e ve bu talebi olumlu karşılamak bilgeliğini gösterdiği için de muhterem Hocaefendi'ye teşekkür etmek gerekiyor. Çünkü, söz konusu birliktelik tüm mukaddes kitapların zikrettiği ve dinler arasında hosgoru vaaz eden ilahi mesajın taçlandırılması anlamına geliyor."
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Niyazi Öktem de bu görüşmeyi çok olumlu bir gelişme olarak gördüğünü belirtiyor. Öktem kökenine inince ayni kaynaklardan beslenen iki dinin liderlerinin diyalog kurmasının dünya barışına çok katkıda bulunacağını ifade ederek şunları söylüyor:
İnancında Tereddüt Etmemenin Neticesi
"Olaya Türkiye'ye dönük yönüyle baktığımızda, iki uçmuş gibi görünen insanın dahi bir araya gelmesi, gayrimüslim azınlıklara karşı yanlış olarak duyulan önyargıları ortadan kaldırır. Osmanlı'da bu hoşgörü vardı. Cumhuriyet kurulduktan sonra belki zorunluydu bu hoşgörünün olmaması. Çünkü Yunanlılar Batı emperyalizmini tutmuşlardı, sosyal reaksiyon olarak normal karşılarım. Ama bugün bunu aşmak lazım. Ben bu tur olayları çok önemli görüyor, sonuna kadar destekliyorum. Barisin bundan başka bir yolunun olduğunu bilmiyorum. Bu anlamda, belki kendileri eskiden beri öyleydi ama biz Fethullah Gülen Hoca'yı bu yönüyle tanımıyorduk. Bu güçlü olmakla, inandığı ve savunduğu değerlerde tereddüt taşımamakla ilgili. çok sevindim."
Prof. Dr. Toktamış Ateş de görüşmeyi şöyle yorumluyor: "Fethullah Gülen Hoca ile Bartholomeos'un görüşmesi, bir araya gelmeleri olumlu karşılanması beklenen yerlerde olumlu, olumsuz karşılanması beklenen yerlerde olumsuz karşılandı. Ben çok olumlu karşılıyorum. Bu kadar karışık bir yapı, dinler, mezhepler daha fazla barış içerisinde olamaz günümüzde. Bu kadar barış bile şartlara göre iyidir. Allah kötüsünden korusun."
Leyla Umar (gazeteci-yazar): Fethullah Hoca'yı alkışlıyorum
Ben Fethullah Gülen'i çok yakından tanıyan bir insan değilim. Ama Patrik Bartholomeos'u çok iyi biliyorum. Ülkemizde patrik için iyi şeyler söylenmiyor; ama onu yakından tanıyanlar, Türkiye'nin menfaatlerini gözeten, Türk olmaktan gurur duyan bir insan olduğunu bilir. Kendisi bütün insanlarla birlikte barış içinde yaşamayı isteyen birisi. Konumu itibariyle de değerlendirilmesi gerekecek bir isim. Fethullah Hoca'yı patrikle görüşmesinden dolayı alkışlıyorum. Bravo doğrusu, devletin bugüne kadar yapmadığını yaparak, akilli bir is yapmış oldu. Etyen Mahçupyan (yazar): Sivil bir devlet adamı...
Fethullah Gülen Hoca ile Patrik Bartholomeos'un görüşmesi üç açıdan değerlendirilebilir. Birincisi Fethullah Hoca, ikincisi patrik, üçüncüsü de toplumsal barış açısından. Ben olaya toplumsal barış açısından bakıyor ve buluşmanın son derece faydalı sonuçlar getireceğine inanıyorum. İki din adamının birbirlerini anlamaya yönelik çabalarını olumlu buluyorum. Fethullah Gülen Hoca'nın siyaset dışı kalarak, siyaset üstü bir politika izlemesi onu bir devlet adamı konumuna getirmektedir. Bu, sivil toplum ve toplumsal barışı arzulayanlar için önemli bir gelişmedir. Bir Hocaefendi'nin devletin yapması gereken isleri yerine getirmesi sivil toplum açısından sevindirici bir gelişmedir.
Prof Dr. Mehmet AYDIN (9 Eyl Ünv. Dek):
Barış İçin Din Devreye Sokulmalı Bir politikanız bir stratejiniz olsa bile, bilmek ve tanımak durumundasınız. Patrikhane yeniden bir ekümenlik iddiasında olabilir ve kendi açılarından bakınca yanlış da diyemezsiniz. Onu düşündüklerini de tahmin ediyorum, zaten siyasi ideallerime o. Fethullah Gülen Hoca'nın bu çıkısını onaylamamak mümkün değil. Alışılmış standartların çok üstünde bir perspektif sergiliyor. Biz birkaç defa benzer faaliyetlere teşebbüs edelim dedik, papazlarla değil de, benim gibi papazlarla, yani dinin, diyanetin içinde olan kişilerle. Yahu bak iste Katoliklerle, Protestan'la, Anglikan'la oturup konuşuyoruz. Biz komşuyuz, kültürümüz önemli ölçüde ortak, neden bunu yapmayalım diye bir teşebbüste bulunduk. Ama açıkça söyleyeyim, zannediyorum onlar da çekiniyor bizler de çekiniyoruz. Çünkü Türkiye'de bu yanlış anlaşılıyor. Dışişleri Bakanlığı'nın ısrarına rağmen ben geçtiğimiz yaz denizde yapılan o toplantıya katılmadım. birkaç sefer değişik vesilelerle ben de Bartholomeos ile bir araya geldim. Her birimizin yaptığı isin arkasında başka düşündüklerimiz var. Türkiye çok rahat bir ülke değil. ülke olarak sıkıntılarımız var. Onun için de tabii olarak işin içine biraz siyaset giriyor. Prensip itibariyle ben Fethullah Gülen Hoca ile Bartholomeos'un görüşmelerini doğru buluyorum. barış için din devreye sokulmalı. Bu tip bir araya gelmelerden çekinmemek lazım, gizli ve kapalı olmanın ne yararını gördük ki!
Prof. Dr. Metin Akpınar: Dayatmacı değil, hoşgörülü
Bence fevkalade sağlıklı bir olay. Dinler insanları, grupları, ülkeleri, milletleri birbirlerine düşman edip yok etmek için inmemiştir. Dinler insanların daha mutlu, huzurlu ve "insanca" yaşamaları için indirilmiştir. Yanlışlardan uzaklaşmaları için vardır.
Belki sonradan yapılan yorumlarla, dinin esasında olmadığı halde varmış gibi gösterilen birtakım şeylerle yanlışlar olmuştur ama neticede bütün dinler insanlığın, selameti içindir. O yüzden bu dinlerin mensuplarının, temsilcilerinin de birlikte bulunmaları, birlikte yasamaları, birbirlerini anlayışla karşılamaları ve bu konuda gösterecekleri bütün cabalar gayet doğrudur diye düşünüyorum. Bu tur görüntüler Türkiye'deki demokrasi kültürüne de ciddi anlamda katkıda bulunabilir. Bir araya gelmek için insan olmak yeterli. Su varlık aleminde insandan daha kıymetli ne var ki? Belki dış etkiler, belki biraz da cehalet insanları yıllar boyu bu tur faaliyetlerden alıkoymuş. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yaklaşımları insancıl ve toplumsal. Dayatmacı değil, hoşgörüden yana.
Ali Bulaç (Gazeteci): Diyalog ihtiyaç haline geldi
Bu görüşmenin bana anlamlı gelen tarafı, dinler adına çok şeylerin söylendiği ve yapıldığı bir dünyada farklı dinlere mensup insanlar arasında karşılıklı görüşme ve fikir alışverişinin bir ihtiyaç olarak çıkmış olmasıdır. Uluslararası düzeyde sıkça sözü edilen "dinler arası diyalog" konusu da bu karşılıklı görüşme ve alışveriş ihtiyacının bir sonucudur. Bazı insanlar dinlerarası karşılıklı görüşmeleri, komplo teorileri çerçevesinde ya "bütün dinleri birleştirme" gibi saçma bir amaca hizmet etme teşebbüsü olarak yorumlamakta ya da Hıristiyan dünyanın Müslümanları kandırmaya çalışması olarak görmektedir. Her iki düşünce de yanlıştır. Zira, dinlerin aşkın birliği gerçeği dışında mevcut formları, öğretileri ve şekilleriyle bütün dinleri birleştirmek ve bunların halitası olarak yeni bir din tesis etmek mümkün değildir; buna ancak saf hümanistler veya deistler inanabilir. Müslümanlar da, Hıristiyan dünyanın tuzağına düşecek kadar safdil kimseler değildir.
Bunun yanında Katolik dünyasına mensup çok sayıda din adamı, ateizm, porno, fuhuş, ailenin çözülmesi, eşcinsellik, uyuşturucu, alkolizm, tüketim kültürü ve insanların içine yuvarlandığı hiçlik (nihilizm) karşısında dinlerin ortak bir tutum içinde olmasını istemektedirler. Şüphesiz bu saydığımız dejenerasyonlar İslam dini için de büyük problemlerdir. Elbette geçmişte kilisenin sömürgecilere yardımcı olduğunu, Haçlı savaşlarını kışkırttığını ve İslam dünyasına karşı koklu bir önyargının tesisinde önemli rol oynadığını unutmamak lazım. Ancak Bazı Hıristiyan teolog ve din adamlarına göre, bunları tekrar tekrar gündeme getirmenin yeni husumetlere yol açmaktan başka faydası yoktur. İçinde bulunduğumuz süreç, bütün dinleri, inancı tehdit etmekte, insan turunu çürütmektedir. böyle bir süreçte samimi, dini çevreler arasında karşılıklı bir görüş alışverişinin zararı değil yararı olur.
Prof. Dr. Suat Yıldırım (Sakarya Ünv. İlahiyat Fak. Dekanı): İslam alimine yakışır davranış
Kur'an-ı Kerim semavi din mensuplarına tarihin şahit olduğu en net ekümenik, yani evrensel bir davette bulunmuştur. Bu anlamdaki ayet bu davetin ifadesidir. Ehli kitaptan zulmedenler bir yana onlarla en güzel şekilde mücadele edin. Şöyle deyin; Bize indirilene de size indirilene de inandık. Bizim tanrımız da sizin tanrınız da birdir. Biz ona teslim olmuşuzdur. (Ankebut 46.) Kendi inançlarıyla yaşamak isteyen Hıristiyanlara da İslam zımmi demiştir. Yani onları Hazreti Peygamber'in himaye ve taahhüdü altında devletin vatandaşı saymıştır. Hazret-i Peygamber aleyhisselam, Hulefa-i Raşidin, Emevi, Abbasi, Selçuki gibi birçok İslami idare altında olduğu gibi Osmanlılar döneminde de onlar özerk bir idareye sahip olmuşlardır. Dini inanç, can, mal, fikir, seyahat gibi her türlü hürriyete sahip olarak yaşamışlardır. Aralarındaki adli meseleleri hükme bağlama yetkisi de dinin reislerine bırakılmıştır.
Gibbons gibi birçok Batili tarihçinin itiraf ettiği gibi yeni zaman tarihinde Osmanlılar devletlerini kurarlarken din hürriyeti prensibini temel taşı olarak vazetmiş millettir. Netice itibariyle ülkemizdeki Hıristiyanlar da İslam'ın gösterdiği ve tarihte Müslümanların da uyguladığı diyalog ve müsamahayı göstermek, Fethullah Gülen Hocaefendi gibi bir İslam alimine yakışır bir davranıştır. İslam'ın hikmeti yaymak istediği hidayeti ve güzellikleri sulh içinde yapmak mümkün olduğu surece bu yolu tercih etmeyi ister.
Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay: Patrikhane ne istiyor?
İlk bakışta iyi gibi görülüyor. İki tarafın da bundan kendine göre umduğu faydalar vardır. Burada Patrikhane'nin düşünceleri ve beklentileri nedir bunu iyi bilmek gerekiyor. Patrikhane bir destek arayışı içinde olabilir mi? Bu tur şeyler de akla geliyor. Ama bunu Fethullah Gülen Hoca zaten bizlerden evvel düşünmüştür, onun karlı çıkacağını zannediyorum. bütün yorumlara rağmen 'Hosgoru ve diyalog' içerisinde bir yaklaşım olarak değerlendirildiğinde güzel bir intiba bırakıyor. ayrı inançta insanlar yaklaşabiliyor ise dünyamızda, Ülkemizde ayni inançtan olan insanların yaklaşıp kaynaşmalarına bir fikir vermeli. Bu görüşme inşallah böyle bir zemin hazırlar.
- tarihinde hazırlandı.