Kazakistan'da Suya Düşen Cemre
Onun, öğrencisi için yaptığı fedâkârlık, her annenin kârı değildi. Önce suya, sonra toprağa düştü Manisalı Yasin. Bitmeyecek baharları müjdelercesine... Annesi ve babası da oğullarının yattığı diyâra göç etti daha sonra.
Yasin Çalkım; Akyayık Irmağı'nın suya düşen cemresi! Kazakistan'da atalar toprağına gömülmüş bir eğitim gönüllüsü. Hayat kurtarırken hayatını vermiş; ebedi hayatlar kurtarmaya gittiği topraklarda ebediyeti kucaklamış bir Manisalı er. Adem Tatlı'nın Moğolistan hicretinin başladığı günlerde Kazakistan'ın o zamanki başkenti olan Almatı'da kutlu yürüyüşünü şehadetle taçlandıran Manisa'nın yağız delikanlısının hikayesi anlatılırdı onunla aynı ruhu taşıyanlar arasında. Yasin'in Almatı'nın yüksek bir tepesine defnedilmesi Adem Tatlı'nın bu konudaki özlemini ne kadar etkiledi bilinmez. Bildiğimiz, hicretin geri dönmemek üzere yapıldığı bilincinin önden giden atlıları sarıp sarmalamış olduğu.
Manisa Akhisarlı Sinan Çalkım'ın ikinci çocuğudur 1976 doğumlu Yasin. Geçimini çiftçilikten sağlayan Sinan Bey'in, ailesinin kursağından haram lokma geçirmeme hususundaki hassasiyeti çevresinde iyi bilinir. Daha iyi ve helal bir kazanç için işini bırakıp bir bakkal dükkânı açar. Ancak yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle dara düşünce "Aman, zorluk sebebiyle faiz yemeyeyim" diye tekrar çiftçiliğe döner. Gelecekten tek beklentisi helal kazançla okuttuğu evlatlarının dine, insanlığa, vatana ve millete hayırlı işler yapmalarıdır.
Babası da Gitmeyi Çok İstiyordu
Yasin ilkokulu bitirince daha iyi bir eğitim alabilmesi için İzmir Torbalı Ortaokulu'na yazdırılır. Barınma problemini Ortaköy Öğrenci Yurdu'na kaydettirerek aşar babası. Sinan Bey'in çabaları semeresini verir ve Yasin okulunu birincilikle bitirir. İzmir Namık Kemal Lisesi'ni de aynı başarıyla tamamlayınca sıra üniversiteye gelir.
Öğretmenlik eğitimi almak isteyen Yasin Çalkım, üniversite sınavına bu hayallerle girer. Ancak sonuçlar açıklanınca istediği puanı alamadığını öğrenir. Üzülmüştür. 'Şimdi ne yapmam lazım.' diye düşünürken yüksek öğrenim için yurtdışına giden arkadaşlarının, 'Burada boşuna bir yıl bekleme. Biz gidiyoruz, sen de gel.' teklifiyle karşılaşır. Hedefte Orta Asya vardır. Babası da sevinir bu gelişmeye. Zaten son dönemde ata yurtta hızla yayılan eğitim faaliyetlerini bilmekte, hatta kendisi de gitmek istemektedir. Oğlunun teklifini de kendi yapamadığı bir şeyi evladının yapacak olması sevinciyle kabul eder.
Suya Verilen Fidan
Kazakistan'a çabuk alışır Yasin. Atrav şehrinde İngilizce öğretmenliği okumakta ve aynı yerdeki Türk kolejinde öğrencilerle ilgilenip belletmenlik yapmaktadır. Her bir Kazak öğrenci 'su verilmesi gereken fidandır' onun nazarında. Ağırbaşlılığı, düşünmeden hareket etmemesi ve safiyeti karşısında öğrencileri için bulunmaz bir örnektir. Yasin de genç yaşta kendisine nasip olan bu şeylerin manevi hazzını yaşamaktadır. Ara ara telefonda çocuklarının sesini duyma fırsatı bulan Çalkım Ailesi, oğullarının sesindeki mutluluğun farkındadırlar.
Yasin genç yaşından dolayı öğrencilerle sıcak bir ilişki kurmayı başarmıştır. Diğer belletmen arkadaşlarıyla birlikte her fırsatta piknik ve benzeri faaliyetler düzenlemekte, burada öğrenciler arasında kaynaşma ve kardeşlik duygularını geliştirmeye çalışmaktadır. Böylesi bir gayret, Türkiye şartlarında gereksiz bile görülebilir. Ancak menfaati her şeyin önüne koyanların çoğaldığı bir dönemde yeniden insanî değerlerin hatırlatılabilmesi için her türlü gayret değerlidir. Önden giden atlılar çiçek çiğnememekle kalmadılar, nicedir suya ve tohuma hasret kalmış toprakları gül bahçesine çevirdiler.
Ana Yüreği Gibi Fedakâr
10 Ağustos 1994 günü Yasin Çalkım ve arkadaşları öğrencileriyle birlikte Akyayık Irmağı'nın kıyısına gitmişlerdi. Körpe fidanlarına su veren Yasin, suyun kenarında tenezzüh etmiş, çocuklar top oynamış, belletmenler yemek hazırlamışlardı. Bir ara Yasin Çalkım ve bir belletmen arkadaşı, suya düşen topu kurtarma uğruna nehre girmiş ve girdaba kapılmış öğrencileri Nursultan'ı fark ettiler. İki belletmen, talebelerini kurtarmak için kendilerini suya attılar. Kazak öğrenci Nursultan zor da olsa kurtuldu; ama Yasin, bir kurban isteyen canavara kendisini vererek, yavrusunu kurtaran ana-baba gibi kayboldu nehrin tabanında. Her ana-babanın yapacağı bir fedakârlık da değildi bu...
Arkadaşları onu kurtarmak için birer ikişer ırmağa atlarlar, fakat tabanı balçık dolu Akyayık göstermez Yasin'in yerini. Tüm gün devam eden arama akim kalır. Yasin Çalkım'ın balçığa saplanmış bedenini ertesi gün yaşlı bir Kazak bulur.
Türkiye'deki anne babasının hiçbir şeyden haberi yoktur. Ancak tam da Akyayık sularına kurban olduğu dakikalarda anne Çalkım'ın içine bir sıkıntı düşmüştür. Birkaç dakika önce ısrarla yemek istemesine rağmen hazırlanan sofraya iltifat etmez. Gözlerinden de birkaç damla yaş süzülür. Eşi Sinan Çalkım da anlam veremez bu haline.
'Biz Onu Bunun İçin Gönderdik'
Yemekten sonra ise Sinan Bey'in üzerine bir durgunluk çöker. Derin düşünceler sarmıştır beynini: "Şimdi biri çıkıp gelse; oğlun öldü dese, ne yaparım? Bağırır çağırırım herhalde. Ama yok yok! İmanı olan adama yakışmaz, sabretmem gerekir. Evet, sabrederim herhalde."
Manisa'da bunlar olurken Kazakistan'da hareketlilik devam etmektedir. Olayı Yasin'in ailesine haber vermek gerekmektedir. Ailenin İzmir'deki yakın bir akrabasına anne babaya haber verilmek üzere olay anlatılır. Sinan Çalkım, kardeşinin dükkânında iken çıkagelir akrabası. Sinan Bey anlatıyor ondan sonrasını: "Akrabamız geldi. Biraderle oturuyoruz. Çağırdı onu, bir şeyler söyledi. Kardeşim gelince 'Ağabey nasılsın, kendine mukayyet ol, sana bir haber vereceğim dedi.' Söyle, dedim. 'Ağabey, Yasin ve arkadaşları pikniğe gitmiş; yakınlarında nehir varmış. Talebesi suda boğulma tehlikesi atlatınca bizimki onu kurtarmış ama Yasin hâlâ ırmaktaymış.' dedi. Nasıl yani? dedim. Kardeşim 'Anlasana ağabey.' karşılığını verdi."
Aslında Sinan Çalkım bu anları hayal meyal hatırlıyor. Oğlunun vefat haberine verdiği son karşılık ise şu şekilde kalmış zihninde: "Allah rahmet eylesin o zaman. Biz onu bunun için gönderdik oraya!"
Sinan Çalkım meseleyi eşine haber vermek için Kayalıoğlu kasabasının yolunu tutar. Baş başa kaldığı bir anda hanımına durumu izah eder. Yasin'in annesi olduğu yere yığılır ve ancak, "Belliydi zaten." diyebilir.
Yasin'in Babasından Hocaefendi'ye Taziye
İzmir'deki tanıdıkları ve Sinan Bey, Yasin'in Kazakistan'a defnedilmesinden yanadır. Fikrini kayınpederi ve dayısına açtıktan sonra "Oğlum, bir insan nerede vefat ederse toprağı oradadır" cevabını alınca rahatlar. Durumu İzmir'e arkadaş ve yakınlarına bildirir.
Tanıdıkları, meselenin o dönem İzmir'de ikamet etmekte olan Fethullah Gülen Hocaefendi'ye açılması gerektiği kanaatindedirler. Neticede Hocaefendi arza yayılan eğitim gönüllülerinin değer verdiği bir isimdir. Sinan Bey ertesi gün kendisiyle görüşmek üzere Manisa'dan İzmir'e giderken "Acaba Hocaefendi'ye başınız sağ olsun desem ayıp olur mu?" diye düşünür. Kendisi bu soruya cevap bulamaz. Ancak İzmir'de vardığında Hocaefendi'nin yakınlarından biri "Ağabey, Hocam'a başınız sağ olsun desen nasıl olur?" diyerek, Sinan Bey'in kafasındaki soruyu cevaplamış olur.
Cefakâr babanın "Başınız sağ olsun Hocam" sözüne "Estağfurullah, o sizin çocuğunuz." cümlesiyle mukabele eder Hocaefendi. Hocaefendi Yasin'in hikâyesini merak etmektedir: "Başka evladınız var mıydı? Nasıl gitti? Fotoğrafı, mektupları varsa alabilir miyim?" Sinan Çalkım tüm soruları sırayla cevaplamaktadır.
Bir ara "Böyle olmasaydı..." sözünü duyunca Fethullah Gülen Hocaefendi'den şaşırır Sinan Çalkım: "Hemen 'Hocam biz istemedik ki böyle olmasını, zaten istesek de olmazdı.' karşılığını verdim." Belli ki bu sözü beklemektedir Hocaefendi, yanındakilere döner ve "Arkadaşlar, iman-teslimiyet bu kadar olur" der.
Giden Dönmüyor, Kalanlar da Gidiyor
Reyinin sorulması üzerine Hocaefendi 'şehid'in Kazakistan'a defnedilmesini arzu ettiğini belirtir. O akşam için yanından ayrılsalar da birkaç gün sonra 'gıyabî cenaze namazı kıldırması' talebiyle yeniden Hocaefendi'nin ziyaretine gelir Çalkım ailesi. Bu isteği kırmayan Fethullah Gülen Hocaefendi "Bugüne kadar bir defa, o da Mehmet Özyurt Hocam'ın cenaze namazını kıldırdım. Bu ikincisi." deyip talebin karşılığını yerine getirir. Aile sonra öğrenecektir ki gıyabî cenaze namazı kılındığı dakikalarda Kazakistan'da defnedilmektedir Yasin'in cenazesi. Ailenin kararı gereği atayurttaki arkadaşları daha fazla ayrı bırakmamıştır Yasin'i toprağından...
Yasin'in şehadeti yeni bir kapı açmıştır Çalkım ailesinin önünde. Sinan Çalkım ne zamandır yurtdışındaki hizmetlere katılmayı arzu etmektedir. Yasin'in vefatı bu süreci hızlandırır ve aile Kazakistan'a gitmek üzere hazırlıklara başlar. Yol arkadaşları da yeni evlenen kızları ve Kırgızistan'daki Türk okullarında görev alacak olan öğretmen damatlarıdır. Yolculuk esnasında Yasin ile yaptığı son telefon görüşmesini hatırlar Sinan Çalkım: "Ablasının düğün haberini vermiş, 'Eniştenle ablan Almatı'ya geçecek, sen de Atrav'dan oraya gidersin' demiştim. Sanki şehadetini bilirmiş gibi arkadaşlarına; 'Onlar gelecek, ama ben ablamla eniştemin yüzünü göremeyeceğim,' dermiş."
Çalkım Ailesi de Artık Kazakistanlı
Cenazede bulunamayan anne baba ancak kabrini ziyaret eder Yasin'in. Sonrasında canparelerini emanet ettikleri topraklara yerleşmeye karar verir Çalkım ailesi.
Kazakistan'da 12'nci yılını dolduran Çalkımlar, kimselere muhtaç olmayacak kadar kazançlarıyla yaşıyorlar oğullarının yanında. Dört çocuğundan birini şehid veren Sinan Çalkım'ın iki oğlu yanında. Kırgızistan'daki öğretmen damadı, hicretten bir başka hicrete uçmuş, 12 senenin ardından eşi ve çocuklarıyla Yemen'e yerleşmiş.
'Bunca yıl oğlunun hasretine nasıl sabrettin?' diye sorunca baba Sinan Çalkım şunları söylüyor: "Yasin'in vefatından bir süre önce rüyamda bana Fetih-Kâfirûn arasındaki tüm sureleri okuttular. En sonunda da ısrarla Ankebût Suresini okumamı istediler ve birkaç kez okuttular. Sonra bir arkadaşımdan öğrendim ki bu surenin rüya âlemindeki manası 'sabır'mış. Yani bu mesele bize çok önceden haber verildi; artık sabretmemek olur mu?"
- tarihinde hazırlandı.