Kırgız Öğrencilerin Kolbastısı Macerası

Bu yılki Türkçe Olimpiyatları'nın gözdesi Kırgız kolbastı ekibi ve Heredot Cevdet. Onlara dair çok ayrıntı yazıldı ve yayınlandı. Ancak kimsenin bilmediklerini sadece Aksiyon'la paylaştılar.

7'nci Türkçe Olimpiyatları'na dair tüm haberlerde onlar var. Çoklarına göre, kısa sürede bu yılki etkinliklerin en gözde karakterleri hâline geldiler. Zaten bunu organizasyondakiler de fark etmiş ki Kırgızistan Kolbastı ekibini ve Nijeryalı Heredot Cevdet'i diğerlerine nazaran bir adım önde tutuyorlar… Peki, günlerdir gazete ve televizyonlardan aşina olduğunuz sevimli misafirlerin hikâyesini merak ettiniz mi? Onlar birkaç dakikalık sahne gösterisiyle, sahip olduğumuz bütün güzel duyguları ayağa kaldıracak noktaya nasıl geldi? İşte cevabı…

Ankar Erkin (14), Parhat Bazakov (14), Zulpukar Aybek uulu (14) ve Ayturan Uran uulu'nun (12) "Size kolbastı oynamayı kim öğretti?" sorusuna verdiği cevapla öğreniyoruz, Sezgin Sarıkaya ismini. Okudukları kolejin Türkçe öğretmeni Sarıkaya, onlar için hocalık bağının ötesinde bir anlam ifade ediyor. Aralarında öyle bir ilişki kurulmuş ki, şaka yollu cümlelere dahi yarı tepkili "Sezgin Hoca çok iyidir, muhteşemdir o" diye karşılık alıyorsunuz. Tabii bu savunmada öğretmenlerinin Türkiye ziyaretlerinde onlara eşlik edememesinin burukluğu da etkili. Kırgızistan'daki yoğunluk sebebiyle öğrencilerini başka bir öğretmen arkadaşına emanet etmek durumunda kalmış, Sarıkaya.

Kolbastıcı öğrencilerden Ankar sekizinci, diğerleri yedinci sınıf öğrencisi. Bu sebeple onun Türkçesi diğerlerine nazaran biraz daha akıcı. Fakat yedinci sınıftaki Zulpukar o derece heyecanlı ve konuşkan ki diğerlerine fırsat vermeden anlatıyor: "Bir gün Sezgin Hoca bizim sınıfa geldi ve 'Aranızda rap dansı yapabilen var mı?' diye sordu Ben de el kaldıranlar arasındaydım. Kolejde üçer yedinci ve sekizinci sınıf var. Meğer hocamız hepsini gezip aynı soruyu sormuş. Ardından hepimizi spor salonunda topladı ve bize videodan kolbastı izletti, sonra da 'Peki, bu dansı yapabilir misiniz?' diye sordu. Böylece bizim çalışmalar başladı." Sarıkaya, 90 öğrenciyi bu şekilde tek tek inceler. Kimisi kolbastı videolarını ilk izlediğinde oyunu kavrar. Kimileri de birkaç çalışmayla kendini geliştirir. Neticede 12 kişilik bir ekip çıkar ortaya. Böylece haftada birkaç gün, okul sonrası etüt saatlerinde çalışmalar başlar. Bir yandan dersler diğer taraftan provalar dışarıdan ağır görünse de, öğrenciler süreçten hiç de rahatsızlık duymadıklarını söylüyor. Sebebini önce gizlemek istiyorlar ama…

Kırgız öğrenciler, burada bir itirafta bulunuyor, aslında. Zulpukar, "Söyleyelim ne olacak?" derken diğerleri kaş göz işaretleriyle onay vermiyor ama o kararlı ve dilinin altındaki baklayı çıkarıyor: "Okul sonrası iki saat etüdümüz var. Biz ikinci etüd saatinde kolbastı çalışıyorduk. Yani biraz işimize geliyordu, etüde girmiyor ve dans ediyorduk. Ama ilk saat ödevlerimizi yapıyorduk." Zulpukar'ın 'ama'dan sonraki cümlesine Ankar gülümsüyor ve gerçeği tamamıyla ifşa ediyor: "Tabii tabii… İlk saat ödevden çok kolbastı oynayacağımız ikinci saatin gelmesini bekliyorduk."

12 kişilik ekip bu şekilde iki ay kolbastı çalışır. Kendilerini geliştirdikten sonra da bazı sahne gösterilerinde yer alırlar ve bu da popülaritelerini artırır. Kırgızistan'daki Türkçe Olimpiyatları yarı final ve final elemelerinde de sahneye çıkınca, ülke genelinde popüler olurlar. O güne kadar ekiptekilerle kendilerince eğlenen arkadaşları, yeni durumu görünce kolbastı merakı depreşir: "Ne yapıyorsunuz böyle, diyorlardı. Sonrasında peşimize düşmeye, 'Bize de oynamayı öğretseniz, ne olur?' demeye başladılar." Oyuna Parhat'ın ailesi haricindekiler de sıcak yaklaşır. Neticede başlarında sonuna kadar güvendikleri Sezgin Hocaları vardır. Parhat'ın babası, önce "Dans edeceğine derslerine çalışsana…" diye karşı çıkar; fakat oğlu başarısıyla zaten göz dolduran bir öğrencidir ve derslerini aksatması mümkün değildir. Sonunda baba Bazakov da kısa zamanda meseleyi anlar ve razı olur.

Buraya kadarki kısım öğrencilerin dilinden Kolbastı süreciydi. "Bir de Sezgin Sarıkaya'nın anlatacaklarını dinlemek lazım" diyerek, Kırgızistan'la irtibata geçtik. Konunun evveliyatını da ondan öğrendik.

Aslen Ordulu Sarıkaya, orta öğreniminden sonra üniversite için 9 yıl önce Kırgızistan'a gelir. Manas Üniversitesi'ndeki 5 yıllık eğitiminden sonra ilk defa Talas şehrinde öğretmenlik görevine başlar. Burada bir horon ekibi kurar: "Memleketimden dolayı  horon ve kolbastıyı zaten biliyor ve oynuyordum. Talas'taki ilk çalışma sevildi. Ekip 6 kişilikti ve iyi oynuyordu."

Sarıkaya'nın Talas'tan sonraki görev yeri Bişkek'tir. Buraya geldikten sonra da hemen bir horon ekibi için çalışmaya başlar. Gözüne kestirdiği öğrenciler arasından 8'ini seçer ve ekibi kurar. Onlar da oyunu kısa sürede kavrar. Birçok yerde sahne gösterisi düzenlerler.

Geçen aylarda Türkçe Olimpiyatları gündeme gelince de okul idarecileri "Bu yıl kolbastı meşhur, ekip kuralım ve olimpiyata gönderelim." der. Neticede öğrencilerinin anlattığı süreç ortaya çıkar ve bugüne gelinir. İki aylık çalışmalarda öğrenciler hocalarını çok zorlamaz, bu da Sezgin Bey'in işini kolaylaştırır: "Çok sevdiler oyunu. Beni de hiç yormadılar. Mesela Kırgızistan Türkçe Olimpiyatı elemelerinin finali büyük bir gösteri merkezinde gerçekleşti. Çocuklar da sahne aldı. Herkes çok beğendi. Ama çocuklar hızını alamamış. Çıktık oradan, biri telefonuna kaydetmiş kolbastı müziğini; başladılar, sokakta oynamaya. 'Yeter, yorulmadınız mı?' diyorum; ama nafile. Bilmem kaç saat oynadılar artık…" Çocukların Türkiye'ye gitmesi kesinleşince de 12 kişilik ekipten 4'ü seçilir ve yola çıkarılır.

Bu arada küçük bir anekdot. Çocuklar Kolbastı'nın Trabzon kökenli bir oyundan geldiğini biliyor. Ancak Trabzon'un ve komşu illerin Karadeniz sahilindeki yerlerini karıştırıyorlar. Biz de 'bilmiyorlar' zannıyla kâğıt üzerinde yardımcı olmaya çalışacaktık ki, beklemediğimiz bir tepki aldık: "O kadar da değil! Orası çok yağış alıyor, biliyoruz, hocalarımız anlattı…"

Artık Türk kolejlerinin bulunduğu ülkelerde Türkçe Olimpiyatları için orijinal proje bulma stresi adiyattan. Her idareci ve öğretmen 'ülkelerine' madalyayla dönmenin derdinde. Nijerya da bunlardan biri. Türkçe öğretmeni Murat Cuma, geçen aylarda 'Ne yapsak?' diye düşünürken, Türkiye DİLSET'ten seminer vermek için uzmanlar gelir. Onların notları arasında Ekmek Teknesi dizisinin Heredot Cevdet karakterine ait birkaç sayfalık replikler bulunca kendi kendine 'Tamam' der. Gösteri dalında Heredot Cevdet karakteriyle yarışacaktır. Bunun için, 3 yıl önce okulda düzenlenen bir ses yarışmasında sahneye çıkan Halliru Faruk isimli öğrenciyi kullanmaya karar verir: "Afrika'da tiyatro ve müzik gibi sosyal aktivitelere yatkın öğrenci bulmak zor. Çünkü akıllarında böyle bir şey yok." Ardından Heredot Cevdet'in 'Mehmetçik' isimli, Sarıkamış faciasını anlatan skecini Faruk'a ezberletir. Bir yandan da videolarla öğrencisine Hasan Kaçan'ın canlandırdığı karakterin jest ve mimiklerini izletir. Nihayet 2,5 aylık çalışmayla 7-8 dakikalık skeç ezberlenir.

Türkiye'ye gönderme anında ekibi zenginleştirmeye karar verir. Ancak gösteri yarışmaları iki kişiyle sınırlıdır. Daha fazla karakter ekleme imkânı yoktur. Bu sebeple Heredot Cevdet'in yanına sadece, hikâyenin cezbesiyle bir süre sallandıktan sonra 'Allllah' diye bağıran 'Ruh' isimli karakter eklenebilir. Ama Murat Hoca, onun seçimi için de kabiliyetli 10 öğrenciye tek tek 'Allllah' dedirtir. Bunlardan Mukhtar Zanna'nın telaffuzu diğerlerine nazaran daha iyidir ve o seçilir.

Peki, öğrenciler çalışmalarda zorlandı mı? Halliru metnin uzunluğu sebebiyle biraz zorlandığını belirtiyor. Yine de hikâyenin sürükleyiciliği sebebiyle severek çalışmış. Neticede Müslüman Nijeryalılar için vatan ve millet uğruna harbe iştirak gözleri dolduracak fedakârlıktır. Hâsılı Türkçe Olimpiyatlarına katılan her bir öğrencinin kendine has ilginçlikleri var...