Türkiye'nin Tayvanlı Faysal Ağabey'i
10 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Tayvanda, 'Faysal Ağabey' ismiyle hayatı filmleştirildi. Gönüllü kültür elçisi Faysal Hu'nun Türkiye serüveni ibretlik hikâyelerle dolu.
Sene 1993… Yer, Tayvan'ın Taipei şehrindeki Ulu Cami. Namaz sonrası etrafı meraklı bakışlarla süzen esmer tenli üç kişi, Tayvanlıların dikkatini çeker. Fıtratında herkese yardım etme eğilimi olan Hu, Arap zannettiği bu kişilere dertlerini anlama maksadıyla usulca yaklaşır. Nereli olduklarını sorar. Gayesi onlara Tayvan'ı anlatmaktır. O güne kadar adını neredeyse hiç duymadığı, yorum yapacak hiçbir bilgiye sahip olmadığı 'Türkiye' cevabıyla karşılaşınca oldukça şaşırır. Hayatı 22 bölümlük 'Faysal Ağabey' isimli diziye konu olan, dünyanın en büyük Budist yardım örgütünün ilk ve tek Müslüman üyesi Faysal Hu'nun Türkiye serüveni işte böyle başlar.
Faysal Hu, 23 milyon nüfuslu Tayvan'da yaşayan 50 bin civarında Müslüman'dan biri. Ailesi, 1300 yıl önce Rusya'dan kaçarak Çin'e yerleşen Tatar ve Moğolların etkisiyle Müslüman olmuş. 10 yaşına kadar dinî eğitimini babaannesinden alan Faysal Hu, 15 yaşındayken kültürlerarası değişim programı çerçevesinde Arapça eğitim görmek amacıyla Libya'ya gitmiş. Bu dönemde Müslümanlıkla ilgili ayrıntılara da vâkıf olmuş: "Ailem Müslümanlığı yaşıyordu. Bana dini nenem öğretti. Elimden tutup camiye götürürdü daha ben 7 yaşında iken. Libya'nın verdiği eğitim bursunu kazandığımda Arap dünyası ve İslam âlemiyle ilgili bilgilerim kısıtlıydı. Libya'daki eğitim dönemimde Tayvan'da bilinenin ötesinde İslamiyet'in daha derin olduğunu fark ettim." 8 senelik bir eğitimden sonra teolog olarak Tayvan'a dönen Hu, önce askerliğini tamamlar, ardından da ticarete atılır. Hu'nun Türkiye ve Türklerle tanışması, işte bu dönemde yukarıdaki hikâyeyle başlar.
1993 yılının ramazan ayının üçüncü gününde, ellerinde bir cami adresi, ceplerinde sınırlı parayla başkent Taipei'ye ulaşan eğitim gönüllüsü Yavuz Avcı, İbrahim Barlas ve Mehmet Kaya'nın talihi Hu'yla tanışmalarıyla değişir. 1990'larda dünyanın çeşitli yerlerine dağılarak insanlığa eğitim hizmeti vermeyi hedefleyen gençlerden olan Avcı, Barlas ve Kaya, aslında tedirgin gelir 10 bin kilometre uzaklıktaki Tayvan'a. Çünkü sığınacakları bir kapıları yoktur. Dil bilmeden yabancı bir diyara gelmenin sıkıntısını daha ilk adımda hissederler. Ama geri dönmeyi de düşünmezler. Çünkü onlar geri dönse bir başkası gelecek ve aynı sıkıntıları onların yerine gelenler çekecek. Hu, Türkiye'den Tayvan'a eğitim hizmeti için gelen bu gençlerle Tayvan Taipei Ulu Camii'nde karşılaşır ve o günden itibaren peşlerini bırakmaz. Camide gördüğü Mehmet Kaya'ya esmer tenine aldanıp "Sen Arap mısın?" der. Bu soru güçlü bir dostluğun ilk adımını oluşturur.
Üniversiteyi bitirip Çinceyi akıcı bir şekilde öğrenen üç arkadaş, önce iki ülke arasında bir diyalog köprüsü oluşturmak için Anadolu Formoza Derneği'ni, ardından da Kaohsiung kentinde ilk Türk Okulu 'Kıvam'ı kurarlar. Bu atılımların bir kenarından sadece Faysal Hu değil, babası da tutar, yasalar izin vermediği için Türk Okulu babasının üzerine açılır.
Gönüllülerin cefakeş çalışmalarına bizzat şahit olan Hu'yu Türkiye'ye gelme ateşi sarar. Çok geçmeden de Türkleri ve Türkiye Müslümanlığını daha yakından tanımak amacıyla 1996'da İstanbul'a gelir. Gördüğü manzara ve Türklerin sevecen yaklaşımı onu Türkiye'ye bağlar. 1999 yılına kadar Tayvan-Türkiye arasında gidip gelir, bazı ticari faaliyetlere başlar ama Faysal Hu asıl Türkiye'ye yerleşme kararını 1999 Marmara Depremi'nden sonra alır.
Hu, merkez üssü Gölcük olan 1999 depremini Bakırköy'deki evinde yaşar. Yerin altından gelen uğultuların insan çığlıklarıyla karıştığı o günü tek kelimeyle özetliyor: "Dehşet." Faysal Hu, televizyonu açtığında depremin tesirini daha yakından hisseder. Binlerce ölü, açıkta kalan yüz binlerce insan… Televizyonda değişik ülke isimleri duyar Türkiye'nin yardımına koşan. "Baktım aralarında Tayvan yoktu. Hayıflandım. Neden Türkiye'ye yardım eden ülkeler arasında Tayvan yok, diye sordum kendi kendime. Hemen bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm." diyor Hu.
Bu duygu ve düşünceler içinde fikir sancısı çekerken Hu'nun aklına Tayvan'ın en büyük gazetelerine bir yazı göndererek yardım isteme fikri gelir. Bir gece vakti oturur bilgisayarının başına ve "Türkiye'ye kim yardım edecek?" başlıklı yazısını bitirdiğinde sabahın ilk ışıklarının penceresinden süzüldüğünü fark eder. Heyecanla, vakit geçirmeden yazıyı e-posta yoluyla Tayvan'ın büyük gazetelerine yollar. Hu'nun yazısı gazetelerde yayımlanınca Tayvan'ın gündemine Türkiye yerleşir. Birleşmiş Milletler'e (BM) kayıtlı dünyanın en büyük Budist yardım örgütü Tzu Chi, hemen Faysal Hu ile irtibata geçer, Türkiye'ye bir ekip gönderir ve yardımlara başlar. Tzu Chi Vakfı ile Pasifik İşadamları Derneği (PASİAD) üyelerini bir araya getiren Hu, Gölcük'te 300 prefabrik ev, Düzce'de de 200 çadırın kurulmasına vesile olur. Battaniye, gıda ve ilaç yardımları yapılır.
Hayatı Film!
Deprem sebebiyle iki ülke insanını kaynaştırmayı başaran Hu, Budist Tzu Chi Vakfı'nın Türkiye temsilciliğine getirilir. 2000 yılından itibaren bu vakfın temsilciliğini yapan Hu, dünyanın en büyük Budist yardım örgütünün tek Müslüman temsilcisi. 5 milyona yakın üyesi bulunan ve aylık 15 milyon dolarlık geliriyle dikkat çeken Tzu Chi Vakfı'nın Hu'ya temsilcilik vermesinin ilginçliği bir tarafa, bir de Türkiye'deki yardımları konu alan 'Faysal Ağabey' isimli bir dizi çevirmesi, Tayvan'da gündem oluşturur. Gecenin ilerleyen saatine bakmaksızın süren sohbette bir ara Faysal Bey'e "Hayatınız film olur!" diye takılıyoruz. "Oldu bile." diyor. Çin'den Tayvan'a göçen köklü ailesi ile onun Libya ve Türkiye tecrübeleri bir Tayvanlı yapımcının dikkatini çekmiş. Faysal Bey'in desteğiyle senaryolaştırılan film, 22 bölümlük dizi hâlinde Tayvan'da yayınlanmış. Dizide Çin'den Tayvan'a göçen ailenin iki ülke sınırından yola çıkarak çektiği sıkıntılar, Faysal Hu ve eşinin Türkiye-Tayvan arasında yaşadığı mutlu günlerle mezcedilip veriliyor. Dizide ülkenin tanınmış oyuncuları, Faysal Bey'e İslamiyeti öğreten nenesi de dâhil eşi ve çocuğunu canlandırıyor. İlk 14 bölüm Faysal Hu ve ailesinin hayatını, geri kalan bölümler Türkiye'deki yardım faaliyetlerini, Libya'daki eğitim günlerini ve Budist yardım kuruluşunun faaliyetlerini kapsıyor. Filmde İstanbul'un önemli mekânları ile Türkiye'deki Müslümanlığı yansıtan detaylar da mevcut. Özellikle camilerin çok boyutlu görüntüleri geniş yer kaplıyor.
Faysal Hu'ya filmden nasıl geri dönüş aldığını soruyoruz. Heyecanlanıyor, "Tayvanlılara büyük hizmeti oldu." diyor. Dizi sayesinde milyonlarca Tayvanlının hem İslam hem de Türkiye hakkında genel bilgiye sahip olduğunu aktarıyor. Filme duyulan ilgiden yola çıkılarak kurulan sanal platforma 160 bin kişinin üye olduğunu, binlercesiyle diyalog kurma imkânı bulduğunu belirtiyor: "Müslümanlık, Türkiye ve yardımda bulunma üzerine kurgulanan film çok ilgi gördü. Biz dahi bu kadar etkili olacağını düşünmedik en başında. İnsanlara Müslümanlığın özünde kötülük olmadığını anlatma imkânımız oldu. Bizi mutlu eden tarafı bu zaten. Zira İslamiyet'i kötü anlatanlar da var."
Faysal Bey'den 'İstanbul' ve 'İstanbulluları' değerlendirmesini istiyoruz. İlk cümlesi, "Herkes çok sıcak." oluyor. İlk defa konuştuğu İstanbulluların çay davetlerine oldukça alıştığını anlatıyor. Camilerdeki "Müslüman mısın?" soruları devam etse de geçen 10 yıl zarfında herhangi bir sorun yaşamadığının altını çiziyor. Eşi Nadya da ilk günlere nazaran daha fazla Türk komşusu ve arkadaşının bulunduğunu belirtiyor. Beş çaylarına katıldığını iyi bir Türkçeyle anlatıyor; akıcı İngilizcesini bir kenara bırakıp. İlkokula giden oğulları Adnan'ın kendilerinden daha iyi Türkçe konuştuğunu anlatıyor gururla. Faysal Bey, Asya ile Avrupa'yı bağlayan İstanbul'un güzelliğinin kendilerinin buraya yerleşmesinde önemli rol oynadığını es geçmiyor. Osmanlı mirası İstanbul camilerinin estetiğini paha biçilemez olarak niteliyor; Tayvan'da sadece altı caminin varlığından bahsederek.
Türk kültürünü özümseyen Faysal Hu, artık içimizden biri hâline gelmiş. Türkçeyi öğrenen eşi Nadya ve oğlu Adnan ile birlikte Türk örf ve âdetlerini sindiren Hu, Bakırköy'de battaniye çantası işi yapıyor. Yüzünden hiçbir zaman gülücük eksik olmayan Hu, başta Çinli arkadaşları olmak üzere her ay arkadaşlarından topladığı 1 dolarlık yardımlarla Türkiye'de pek çok öğrenci ve aileye yardım etmeyi sürdürüyor. Sokakta bazen turist muamelesi gören Faysal Hu'nun Türkçe konuştuğuna ve sevecen yaklaşımına şahit olanlar ona bir daha yabancı nazarıyla bakmıyor. Çevresindekiler ona 'Faysal Ağabey' diye hitap ediyor.
Ersin Karaoğlan[*]: "PASİAD'ın En Aktif Üyesi"
Faysal Hu Bey, ülkemize en uzun dönemli yerleşen tek Taipeili iş adamı. Türkiye'yi ikinci vatanı gibi görüyor. Ülkemizi Tayvan'da tanıtmayı kendisine görev edinmiş bir kültür elçisi gibi çalışıyor. İnsan sevgisiyle dolu Faysal Bey ticarette de oldukça başarılı. Türkiye'ye her yönüyle katma değer katıyor. Bazı yabancı misafirlerimiz İstanbul'u Faysal Bey'den dinleyince hayrette kalıp "Faysal Bey Türkleşmiş" esprisi yapıyor. Derneğimizin en aktif üyelerinden Faysal Bey, özellikle Çince konuşan heyetlerimizin ağırlanması ve mihmandarlığında aktif rol oynuyor. Yeri gelince Uzakdoğu motifleriyle donattığı evinin kapılarını misafirlerine açan Faysal Bey, onlara Çin yemeği ve müziği ziyafeti veriyor. Ve bunları yaparken de hiçbir maddi beklenti içerisine girmiyor. Bunun dışında Tayvan ile ticarete girişen üyelerimizin gönüllü danışmanlığını da üstleniyor.
Şiir yüzünden güvenlik timi operasyon yaptı
Faysal Hu ile eşi Nadya Hanım, 11 Eylül saldırılarının ardından Müslümanların töhmet altında bırakılmasına içerler. Müslümanlığın gösterildiği gibi olmadığını anlatabilmek için bir şiir kaleme alırlar. Oğulları Adnan'ı da dâhil ederek Çince, Arapça ve Türkçe paragraflardan oluşan bu şiiri seslendirip tanıdıkları gayrimüslimlere gönderirler. Kısa bir zaman sonra İstanbul'da aracıyla seyir hâlindeyken bir güvenlik timi -operasyon yapar ve Faysal Hu'yu bilinmeyen bir yere götürür. Şiirle herhangi bir yere mesaj göndermediği anlaşılınca Hu serbest bırakılır. O günü hatırlayan Faysal Hu korktuğunu kabulleniyor ama buna rağmen Türkiye'den ayrılmayı düşünmediğini ifade ediyor. Hu'nun sorguya alınmasına yol açan şiirin Türkçesinin bir bölümü şöyle: "Yıldızlar yine parıldar, ay ise yine suskun / Kalplerden gelir ışık, şefkatten sevgi yuvası / Onlar sessizce acıyor dünyaya / Onlar dayanamıyor dünyanın yok oluşuna, içi sızlıyor insanların ıstırabına / Onlar hep teselli verir dünya halkına"
- tarihinde hazırlandı.