Dinde Kadın-Erkek Sorumluluğu Aynı

Eskiden kadın ve erkeklerin birlikte namaz kıldığını söyleyen Fethullah Gülen, o dönemde halkın fakir ve iç elbiseleri olmadığını belirterek, "Secdede hoş olmayan manzaralar yaşanıyordu. Yanlış yorumlar yüzünden kadınlar, şimdi camiye gelmez ya da alınmaz oldu" diyor.

"Kadınlar da cenaze namazı kılabilir" tartışması Türkiye'nin gündemine 1998 yılının ilk haftasında oturduysa da, Fethullah Gülen Hocaefendi her zaman olduğu gibi bu söylemde de önceliği almış ve 1997 yılı ortalarında bir söyleşisinde; "Allah Resulü döneminde mescitte erkek - kadın birlikte namaz kılarlardı. O zaman şimdi bizim camilerimizde olduğu gibi mahfil veya maksure şeklinde bölmeler de yoktu. Muteber hadis kitaplarında geçtiği gibi Medine'de müslümanlar fakirdi, iç elbise yoktu. Secdeye vardıklarında hoş olmayan manzaralar göze çarpıyordu. Bunu önlemek için efendimiz, kadınlara, erkeklerin hemen arkasında namaz kıldıkları için; "erkekler secdeden başını kaldırmadan siz kaldırmayın" buyurmuşlardır. Bir konsantrasyon yeri olan mescitte açık, saçık manzaralara meydan vermemek için böyle buyurmuşlardır. Bazı meseleler gibi, zamanla bu meselede de değişik anlama ve yorumlar olmuş. Kadınlar, 'Teravih namazı dışındakiler farz değil sünnettir' diye camiye gelmez ya da alınmaz olmuş. Bu sebeple camilerimizdeki mahfil ve maksureler bile sorgulanabilir" demişti.

Bugün ise "İslam ve Kadın" konusuna açıklık getirirken, İslam dünyasında, Batı'dan ithal edilinceye kadar bir kadın problemi olmadığı görüşünü getiriyordu. Fethullah Hoca, örnek olarak ta 18. Yüzyılın başında İstanbul'da yaşayan İngiliz Büyükelçisinin eşi "Lady Montaigne"in övgü dolu gözlemlerine dikkat çekiyordu: "Türk ailesinde kadın, evin hakimiydi. Ev içinde ve dışında büyük hürmet görürdü. Çok eşlilik istisna olup, tek eşlilik esastı. Kadına el kaldırmak, en büyük utanç vesilesiydi." Hoca Efendi, İslam'ın kadına bakışın önemli satırbaşlarını şöyle veriyordu:

• Anne olsun, kadın olsun, İslam'da herkese adalet ve hakkaniyet prensipleri çerçevesinde gereken değer tanınmıştır. Mesela Kur'an - ı Kerim'de anne ve babaya saygı Allaha ibadetle eş değerde anılmış, cennet, annelerin ayakları altına serilmiştir.

• İslamda kadın - erkek ayırımı hiçbir zaman olmamıştır. Kainattaki herşeyin çift yaratıldığını ifade eden ve "Ey insanlar, Allah'a karşı gereken saygı içinde olun ki, O sizi bir insani mahiyetten yarattı ve onu bir çift halinde, pekçok erkekler ve kadınlar haline getirdi" diye buyuran Kur'an-ı Kerim'de görüldüğü gibi üstünlük mevzuunda bir kadın erkek ayırımına asla gidilmemektedir. Dolayısıyla dini emirler ve yasaklar karşısında erkekte kadın da aynı şekilde sorumludur.

• Ancak, yaratılıştan gelen ve insanın müdahale sahasını aşan şartların getirdiği bazı istisnalar da vardır kadın için. Kadın bazı yükümlülüklerden azade kılınmıştır. Askeri eğitim ve doğrudan cephede savaşma erkekler seviyesinde, kadınlardan istenmemiştir. Buna karşılık onlar, tarih boyunca cephe gerisinde hizmet vermişlerdir. Burada bilhassa azade kelimesini kullanıyorum çünkü ibadetler insan için bir yükümlülüktür. Dolayısıyla bazı ibadetlerde kadına tanınan, bir yükümlülükten muaf tutulmadır, yoksa onları asla aşağılama değildir. Batılı toplumlarda da erkeğin yaptığı her iş kadına verilmez. Dünyada tek bir kadın Cumhurbaşkanı, Kuvvet Komutanı yoktur. Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlerde de, hiçbir zaman kadından kardinal, papa ve baş haham olmamıştır.

Kadın ve Ekonomik Hürriyet

Aile, toplumun ve milletin en küçük ve en temel müessesi olarak bir kudsiyete sahiptir. Tarihte bütün dinler aileye büyük önem vermiş ve evlilik müessesini mukaddes bilmişlerdir. İslam da bu çerçevede inancın, aklın, neslin, malın ve canın korunmasını ana hedefler olarak almış ve bu konuda hükümler getirmiştir. Mesela içki yasağı aklın korunmasını, hırsızlık yasağı cemiyet düzeni ve özel mülkiyetin korunmasında payı olduğu gibi, zina yasağında da nesillerin, ailenin ve bilhassa kadının korunması payı vardır. Nasıl her müessesede bir idareci varsa, ailede de bir idareci vardır. İslam bu konuda mutlak bir hüküm getirmemiş, ancak İslam tarihinde oluşan geleneklerde, kadın ev içinde hakim olmuş, hem anne hem zevce olarak büyük hürmet ve sevgi görmüştür. Tarih boyunca toplumlarda evi geçindirme erkeğin üzerine düşmüş, erkek dış dünya ile münasebetlerde kadına nazaran daha dayanıklı ve güçlü olduğu için ailenin reisi kabul edilmiştir.

İslam, aileyi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle ev idaresinde erkeğe kadın üzerinde bir derece üstünlük tanımış. Fakat bu, kadını mal sahibi olmaktan alıkoyamaz. İslam kadını, kazanmada, ticaret yapmada, malını istediği gibi kullanmakta serbest bıraktığı gibi, mal ve kazancından eşine verme zorunluluğu da getirmemiştir. Bundan dolayıdır ki, ailede ekonomik hürriyeti bulunan zengin kadın, fakir kocasına zekat verebilir. Dünyada hiçbir sistem, henüz, kadına ekonomik hürriyet tanıma ve onu ailede güçlendirme adına böyle bir hüküm koşmuş değildir.

İslam geldiğinde dünyanın her tarafında kadın horlanan ve günahkar görülen bir varlıktı. Kız çocuğu sahibi olma yüz karası sayılır, çoğu zaman diri diri toprağa gömülür ve mirastan mahrum kılınırdı. İslam kadını, birlikte bir insani bütünü oluşturduğu erkekle ayni hizaya koymanın da ötesinde, onun pek çok yükümlülüğünü hafifletti ve adeta erkeği ona muhtaç duruma getirdi. İşte bazı ayetler:

"Kadınlarla haklarını gözeterek ve güzellikle geçinin" "Çocuklarınız arasında adaletli davranınız. Eğer ben birini üstün tutacak olsam, kız çocuklarını üstün tutarım."

İslam'da kadın lehine düzenlemeler de vardır. Kadın malını ve kazancını erkekle paylaşmak zorunda değildir. Doğumdan sonra çocuğa bakmak, erkeğinin hatta evinin işlerini yapmak zorunda değildir. Kadına iyi davranılması, asla eziyet edilmemesi, haklarının yenmemesi konusunda kesin talimatlar getirilmiştir.

• Ben, yetimin ve kadının hakkının yenmesini haram ediyorum" diyen Peygamber Efendimiz gibi, kadının haklarının korunmasını alkışlamakla birlikte, tarih boyunca bilhassa adetlerden gelen yanlış anlayış ve uygulamaların İslama mal edilmemesi gerektiğine dikkat çekeriz.

Fethullah Gülen Hoca efendi "örtünme" ile ilgili olarak da şunları söylüyordu:

• Kur'an'da örtünmeden bahsedilir, ama nasıl örtüneceği, şekli açıklanmaz. İran'daki gibi çarşaf mı giyilecek, peçe mi takılacak. bunlar net değildir. Şekil üzerinde durmak, islamın geniş ufkunu daraltmak olur, zevksizlik olur. Hatta islamı bir kostüm dini haline getirmek olur ki bunlar yanlıştır. Başörtüsü de ayni şekilde üzerinde durulacak usul, yani imanın ve İslamın esaslarından, şartlarından değildir. Bunlardan dolayı, insanın adeta dinin dışında tutulması dinin ruhuna aykırıdır. Bu konuda dayatmalar, ısrarlar ifrattır ve zorlamadır. Gönülde sevgi önemlidir, sevdirme önemlidir. Herkes hoşgörü ister, ben de kendi kabullerim içinde hoşgörü isterim. Ancak böyle olursa toplumun değişik parçaları bir araya gelebilir.