Bu topraklardan bir Monsenyör geçti

Geçen hafta vefat eden Vatikan İstanbul Temsilcisi Monsenyör Marovitch, Türkiye ve Müslümanlara sevgisiyle hatırlanacak. İşte onun hayatından ilginç kesitler...

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın öncülüğünde başlatılan dinler arası diyalog ve birlikte yaşama iftarlarında yaptığı sıra dışı ve samimi konuşmalarıyla tanıdık onu. Diyaloğun öneminden bahseder, hitabet yeteneği ve sevimli Türkçesiyle katılımcıları coşturmasını bilirdi. 1994 yılı Ramazan ayında İstanbul Hilton Oteli'nde başlayan ve '28 Şubat soğuklarına' kadar devam eden 'diyalog iftarları' aslında yıllardır içimizde yaşayan ancak görmediğimiz ve bilmediğimiz yeni insanları sokmuştu hayatımıza. İşte o insanların en renklisiydi Monsenyör Georges Marovitch. Katolik Ruhani Reisler Kurulu Genel Sekreteri ve Vatikan İstanbul Temsilcisi sıfatıyla katıldığı etkinliklerde, gerek Türkiye gerekse cevşen sevgisi ve tabii Müslümanlara saygısıyla herkesi etkilemeyi başarmıştı. Hediye ettiği cevşenlerle, pek çok Müslüman'a bile kendi dua kitaplarını daha çok okutmayı başaran Monsenyör, geçen hafta sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. Beş yıl önce İtalya'da geçirdiği şüpheli bir tren kazası sonrası yatağa ve bakıma muhtaç hâle gelen Marovitch, 1931'de İstanbul'da başladığı hayat yolculuğunu, yine çok sevdiği ve hiçbir zaman kopamadığı İstanbul'da bitirdi.

Yolları İstanbul'da kesişen Karabağlı Petro ve Yunan İrine'nin onuncu çocukları olarak 1931'de dünyaya gelir Monsenyör Marovitch. İstanbul'a göç ederek Bakırköy'e yerleşen Marovitch ailesinin en küçük evladıdır. Aile fakirdir ancak çocuklarının eğitimi için fedakârlıktan hiç kaçınmaz. Genç Georges, Türkiye'de ortaöğrenimini tamamladıktan sonra İtalya'da hem dinî bilimler hem de hukuk eğitimi alır. Kendisi daha sonra, dindar Katolik ailesinin de tesiriyle, din adamlığını tercih edecektir. 81 yıllık hayatında Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinin neredeyse bütün aşamalarına tanıklık eden Marovitch için en acıklı hatıralar kuşkusuz 6-7 Eylül Olayları'ndan kalanlardır. O dönem kardeşlerinin önemli bölümü Türkiye'yi terk eder. Kendisi ise en küçük kardeş olmasına rağmen Türkiye'den ve tabii İstanbul'dan ayrılmayı hiç düşünmez. Monsenyör'ün kardeşleri kendisinden önce vefat eder. Hayattaki akrabaları yeğenleridir. Ancak onun hayatındaki en önemli isim, en yakın dostu ve manevi kardeşi sayılabilecek Elisabetta De Stefano.

Kilisede Yunus ilahileri...

İkilinin tanışıklığı 1961 yılına uzanıyor. İstanbul'da yaşayan İtalyan ailelerden birine mensuptur Elisabetta Hanım. Marovitch ise Katolik kilisesinde görevlidir. Elisabetta Hanım'ın küçük oğlu Mario bir gün rahatsızlanır. Çocuk menenjit geçirmektedir ve o dönemki şartlar içinde oğlunu tedavi ettiremeyen anne, çareyi Marovitch'e gitmekte bulur. Genç rahip, Mario ile yakından ilgilenir, hatta gece tanıdıkları vasıtasıyla bir ecza deposunu açtırarak çocuk için ilaç aldırır ve sabaha kadar çocuğun başında bekler. Elisabetta Hanım, oğlunun iyileşmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Marovitch'e karşı hayatı boyunca hep kendini borçlu hissettiğini söylüyor. İkilinin dostlukları daha sonra kilise korosunda devam eder. Katolik kilisesi korosunda 35 yıl görev yapan ve koro şefi olarak çalışan Elisabetta Hanım, "O zaman bugünkü gibi dinlerarası diyalog çalışmaları başlamamıştı. Ancak daha o zaman bile bizim koromuz Yunus Emre'den ilahiler okurdu. Bunlar hep rahmetli Marovitch'in fikirleriydi. İnananların bir tek Allah'ı olduğunu düşünür ve hep kardeşliğe inanırdı." diyor. Müslümanları da onun vesilesiyle tanıdığını belirten Elisabetta Hanım, "Müslümanlara ve Türkiye'ye sevgisi ve saygısı çok fazlaydı. Kaza geçirdikten sonra İtalya'da kalmak istemedi ve çok sevdiği İstanbul'da vefat etti." diyor. Küçüklüğünden itibaren Marovitch'i yakından tanıyan oğlu Mario ise ondan 'manevi babam' diye söz ediyor. Ondan kalan en önemli mirası ise 'hiç bitmeyen sevgisi' diye tanımlıyor.

Lozan Anlaşması'yla Türkiye'de azınlık statüsü alan dinî cemaatler, aslında uzun yıllar ciddi sıkıntılarla yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmıştı. Tek parti dönemindeki baskıcı politikalardan onlar da nasiplerini almış, pek çok taşınmazlarına hukuksuz şekilde el konulmuş ve 6 - 7 Eylül Olayları gibi provokasyonlar, birçoğunun ülkelerini terk etmelerine sebep olmuştu. Son yıllarda Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi'nin öncülük ettiği diyalog ve birlikte yaşama çalışmalarına AK Parti Hükümeti'nin başlattığı demokratikleşme hamlesi de eklenince dinî azınlıklar için Türkiye'de hayat biraz daha kolaylaştı. Hatta merhum Monsenyör, yıllardır arzu ettiği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın devreye girmesiyle hayatının son dönemlerinde alabilmişti. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı yöneticileri, özellikle 90'lı yıllarda azınlıkların yaşadığı pek çok sıkıntının da yakın şahitlerinden. Vakfın eski merkezi İstanbul Harbiye'de yani başta Katolikler olmak üzere azınlıklara komşu denebilecek bir yerde bulunuyordu. Vakıf yöneticilerinden Cemal Uşşak, onların yaşadıkları sıkıntıları birebir gözlemlemiş isimlerden.

Kilisenin elektriği, suyu kesilir, bunları açtırmak, devlet dairelerine laf anlatmak kolay değildir Marovitch ve diğerleri için. Çünkü o dönemler azınlıklara bakış son derece olumsuzdur. Monsenyör, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin öncülük ettiği 'birlikte yaşama' projesinin en büyük destekçisiydi aynı zamanda. 1994 yılından, kaza geçirdiği 2007 yılına kadar bütün davetlere katılmış ve konuşmalarıyla diyalog çalışmalarına omuz vermişti.

'Bize İslam'ı Gülen sevdirdi'

Marovitch'in yakın dostlarından Dr. Faruk Tuncer, onun hayatının son döneminde alabildiği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına gösterdiği özen ve saygıyı anlatırken duygulanıyor. TC kimliğini her zaman cevşeninin içinde sakladığını belirten Dr. Tuncer, "Birisine göstermek için çıkarırken kimliğe gösterdiği tazim hepimizi şaşırtırdı. Sanki kutsal bir emanet çıkarıyormuş gibi hareket eder, işi bittikten sonrada yerine yine aynı özenle yerleştirirdi. Tam bir Türkiye âşığıydı." diyor. Marovitch'in diğer bir özelliği de, yüzünden hiç eksik olmayan tebessümü. Tebessümü ve yardımseverliği ile Harbiye'deki çocukların 'Marovitch dedesi' olmayı başarmış, esnafın da sevgisini kazanmış bir insan o. Onun, çok sevdiği ve her zaman desteklediği, Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen Hocaefendi'ye en önemli hizmetlerinden biri, 28 Şubat'ın en gerilimli günlerinde olur. 1999 yılında yaşanan 'montaj kasetler fırtınası' ve devamında Hocaefendi hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde açılan davanın tanıklarından biridir Marovitch. Mahkeme heyeti karara varmak için onun da şahitliğine başvurmaya karar vermiştir. Hayatında ilk kez bir mahkeme huzuruna çıkacak ve şahitlik yapacaktır.

Bu duygular içinde mahkeme heyetinin huzuruna çıkar ve hâkimin, "Fethullah Gülen'i nereden tanıyorsunuz?" sorusuna şöyle cevap verir: "Ben onu önce basından tanıdım. Sevgiden, inanç ve kültürler arası diyalogdan bahsediyordu. Bir gün kendisini ziyaret ettiğimde daha yakından tanıma fırsatı buldum. Bundan sonra onu daha çok sevmeye başladım. Hâkim Bey, sevgi ve hoşgörü esasına dayalı gerçek İslamiyet'i, biz ondan öğrendik. O Hıristiyan cemaatimizi çok etkiledi. Hâkim Bey, o bize İslam'ı sevdirdi. O bize Hazret-i Muhammed'i sevdirdi."

Harun Tokak, askerî vesayetin bütün ağırlığı ile memleketin üzerine çöktüğü bir dönemde mahkemede böyle bir ifade vermemin yürek istediğini hatırlatarak, "O günlerde bu sözleri söylemek yürek isterdi. Ama tarihe karşı tanıklığını yapmış ve görevin sorumluluğundan asla kaçmamıştı. Ülkenin umut ve düşlerinin bir darbeyle savrulduğu günlerde o dimdik ayakta durmuş, eğilmemişti." diyor.

Evet, İstanbul'dan, bu topraklardan bir Monsenyör geçti. Gönlü bu ülke insanına bağlı ve hayatı boyunca Türkiye'yi vatan bilmiş bir din adamıydı o. Geride bıraktığı en büyük mirası ise unutulmaz tebessümü ve istisnasız herkese dağıttığı bitmek bilmeyen sevgisiydi.

Vatikan görüşmesinde yaşananlar

Merhum Monsenyör'ü Türkiye'de gündeme getiren en önemli konulardan biri şüphesiz, Fethullah Gülen Hocaefendi ile Papa 2. Jean Paul'un Vatikan'daki görüşmesi ve burada oynadığı önemli roldür. Şubat 1998'de gerçekleşen görüşmede en önemli rolü üstlenen isimdir Monsenyör. Vatikan ziyaretinde yer alan isimlerden, Marovitch'in yakın dostlarından Alaattin Kaya, "Papa ile Hocaefendi'yi görüştürmek onun fikri ve arzusuydu, bunun için çok çaba sarf etti." diyor. Kaya, görüşmeden önce yaşanan bazı ilginç ayrıntılardan da bahsediyor. Görüşme zemininin oluşmasında büyük emeği geçmesine rağmen Vatikan'daki programa Marovitch davet edilmez. Gerekçe, Vatikan Ankara büyükelçisinin izin vermemesidir. Kendisi bu duruma çok üzülür ancak bunun takdir-i ilahi olduğunu söyler. Alaattin Bey, hazırlıkları görmek için İtalya'ya bir gün önceden gider. Ertesi gün Hocaefendi ve beraberindekileri karşılamak için Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Altan Güven ile birlikte havaalanına gelirler. Uçaktan inen heyetin arasında Monsenyör Marovitch de vardır. Onu görünce çok şaşıran Kaya, hemen yanına giderek, nasıl geldiğini sorar. Marovitch, her zamanki mütevekkil hâli ile "Rabbim isteyince oluyor, bu görüşmede tercümanlık yapacak kardinal aniden vefat edince beni mecburen heyete dâhil ettiler." der. (Zafer Özcan)