Fethullah Gülen Hocaefendi'nin fikirlerine değer veriyoruz

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin fikirlerine değer veriyoruz

Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON), 7 coğrafi bölgede, hemen hemen bütün il ve büyük ilçelerde, 214 dernekte 55 bin iş insanını bir araya getirmeyi başarmış, Türkiye'nin en geniş tabanlı sivil toplum kuruluşu belki de. Üyelerinin 140 bin civarında şirketi olduğu ve ekonomiye de bugüne kadar 30 milyar doları aşan bir katkı sağladıkları tahmin ediliyor. TUSKON'un bir özelliği de büyük ve orta ölçekli işletmeler ile KOBİ'leri aynı çatı altında toplayıp tecrübe transferine ve sinerji oluşumuna katkıda bulunması. Rızanur Meral'in başında bulunduğu TUSKON, son süreçteki baskılar karşısında sesini çıkarabilen tek kuruluş neredeyse. Nasıl olmasın ki! Normalde rutin ve her işletmenin muhatap olması gereken vergi denetimi vesile kılınarak zulme uğrayanlar da TUSKON üyeleri. Bir ilçede 81 işyerine vergi denetimi yapılıyor, 80'i TUSKON üyesi. Diğer işletme de 'yanlışlıkla listeye dâhil olmuş' denilerek defteri iade ediliyor. Üyelere, TUSKON'dan ayrılmaları hâlinde defterlerini geri alacakları söyleniyor. TUSKON Başkanı Rızanur Meral'e göre üyeleri bundan çekinmiyor, ama zulme dönüşmesi onları üzüyor. Baskı ve hukuksuzluk bununla da sınırlı değil. İhalelere sokulmamanın yanında kazanılmış ihaleleri iptal ediliyor, ayrıca hak edişleri ödenmiyor veya bilerek geciktiriliyor. Verilmiş madencilik, enerji, inşaat lisansları geri alınıyor.

Bunlar olurken başta TOBB olmak üzere ticaret ve sanayi odalarının, üyelerinin hakkını savunmaması manidar tabii. TUSKON Başkanı Meral, son yaşananlarla birlikte devletin fabrika ayarlarına döndüğünü söyleyerek 28 Şubat dönemine dair bugünkü benzerliği de şu sözlerle izah ediyor: "O zaman irtica dendi ve arkada 22 milyar dolar buharlaştı, şu anda irticanın yerine paralel deniyor ve yine ülke soyulmaya devam ediliyor. Durum değişmedi, sadece aktörler değişti. Zulüm ve soygun yapanlar değişti."

- İş dünyasında bir tek TUSKON konuşuyor. Herkes sinmiş durumda. Size tepkileri nasıl oluyor bu konuşmayan kesimin? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

'Ya, Allah razı olsun. Bizim hissiyatımıza tercüman oldunuz. Biz konuşamıyoruz, siz konuşuyorsunuz. Ağzınıza sağlık. Biz şişmiştik, siz konuşunca gazımız indi' diyorlar. Gerçekten susan bir toplum olmanın getirdiği çok ciddi bir gerilim var. İş dünyası da aynı durumda. Sorunlar yığılıyor üst üste. İnsanlar sorunları dile getiremiyorlar, muhtelif kaygılarla. Bundan dolayı bu sorunları dile getiren ve zaman zaman da iş dünyasının hissiyatını yansıtan bir kurum olarak ciddi takdir ve destek mesajları alıyoruz.

- 'Ekonomi literatüründe en tehlikeli şey konuşmayan müşteridir. Konuşmayan müşteri kayıp müşteridir' diyorsunuz. Suskun insanlar ülkesi olduk.

Evet, müşterinin konuşanı makbuldür. Aynı şekilde kamuoyunun da öyle. İş dünyasının sorunları şu anda içten içe yanan pamuk balyaları gibi. İçin için yanıyor, fakat dışarıdan hiçbir şey görünmüyor. Bir yere geliyor, artık bu sorunlar gizlenemeyecek kadar büyüyünce birden poff diye parlıyor. O zaman da bunlar daha büyük ekonomik sıkıntılar olarak önümüze çıkacak. Biz şu anda erken uyarı görevini yapıyoruz.

- Diğer kuruluşlarla, TÜSAİD'la olsun, MÜSİAD'la olsun temaslarınız oldu mu bu konularda?

Tavır belirleme konusunda değil ama TUSKON'un evvelden beri toplumun her kesimiyle, her düşünce grubuyla irtibatı vardı zaten. Bu irtibatlar devam ediyor. Röportaja gelmeden evvel MÜSİAD ve TİM başkanları ile beraberdik mesela, kahvaltıda. Bir araya gelindiğinde Türkiye'de sektörün sorunları konuşuluyor ama ortak bir tavırla ilgili hiçbir konuşma olmuyor. Çünkü herkes bağımsız. Herkesin öncelikleri, tarzı, stratejisi farklı.

- Siz Anadolu'yu dolaşıyorsunuz, üyelerinizden size bilgi akışı oluyor. Baskılar hangi seviyede?

Bir kasaba gelip 'Niye o gazeteyi değil de bunu alıyorsun?' diye baskı yapıp taciz uyguluyorlar. Bu bizzat yaşanmış ve bana aktarılan bir konu. Tabii olay bunun ötesinde. Gidiyor bir maliye yetkilisi defterleri istiyor. Sonra da diyor ki 'Sen TUSKON'dan veya üyesi olduğun dernekten istifa eder şu derneğe geçersen senin defterlerini geri veririm.' Bir yerde 81 kişiyi denetliyorlar. 80'i bizim üyemiz. Birine de 'Siz yanlışlıkla dâhil oldunuz' diye defterini iade etmişler.

- Peki, üyeleriniz bu durumda ne yapabilir?

Kendi haklarını arayacaklar, daha çok da dernek çatısı altında. Onun için şu anda üyelerimizin bağlı bulundukları dernek kanalıyla hukuki girişimler hazırlanıyor. Çünkü bu, kamu görevini kötüye kullanmaktır ve Anayasa'nın başta 10'uncu ve 25'inci olmak üzere pek çok maddesine aykırıdır. 'İnsanlar siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzer sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanunda eşittir' deniyor Anayasa'da. Ve 'Hiç kimse düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz' deniyor. Şu anda bunlar yapılıyor. Direkt Anayasa suçları işleniyor. Talimatı ülkenin en başındaki insan tarafından veriliyor. Ve şunu söylüyorlar. Bizzat maliyeci söylüyor, şahitleri de var bunun: 'Bu listeler AK Parti merkezindeki 40 kişilik bir ekip tarafından hazırlanıp bize gönderiliyor'. Bunu açıkça böyle pervasız söyleyebiliyorlar.

- Şu anda herhangi bir hukuki başvuru oldu mu?

Olmadı. Biz TUSKON olarak genelde huzursuzluk kaynağı olmak istemiyoruz ama haklarımızı da her zaman savunmasını biliriz. O nedenle yapılan kanunsuzluk ve usulsüzlüklere karşı kanunlar dâhilinde savunmamızı yapacağız her zaman. Türkiye bir hukuk devleti. Hukukun biraz geç çalışma gibi bir huyu vardır. Türkiye'de bazen gecikebilir ama her zaman işlevini görüyor. Bir de şunu bilmenizi isteriz. TUSKON üyeleri yanlış bir iş yapmıyor. Üretim yapıyorlar, ticaret yapıyorlar, ihracat yapıyorlar. İstihdam sağlıyor, vergi veriyorlar ve yaptıkları yüz kızartıcı hiçbir şey yok. Dolayısıyla korkmalarını gerektirecek bir şey yok. Onların üzüldüğü şey, vergi denetimine gelmeleri değil, bunun çok tarafgir şekilde ve yıldırma amacıyla yapılıyor olması. Rutin dışında, çok özel ve maksatlı yapılıyor olması. Yoksa bunlar zaten rutin vergi denetimlerine tabi olan kurumlar.

- 17 Aralık'tan bu yana neler yaşadınız? Nelerle karşılaşıyor üyeleriniz?

TUSKON'un organize ettiği yurtdışı fuarları iptal ediyorlar. Ekonomi Bakanlığı yapmıştı ihaleyi. Daha çok dış pazarlarda millî katılım sağlanması konusu ihale edilmiş, bunu üç kurum almıştı. Mesela biz de ihale sonucunda 14 tane fuarı düzenleme hakkını almıştık. Sonradan bu ihaleyi iptal ettiler ve diğer iki kuruma yine yapma izni verdiler, TUSKON'a vermediler. Yani hak edilen, kazanılan ihaleleri vermeme var.

- Sizin üyelerinizden alıp onlara mı verdiler?

Yok, ihale yapmadılar. Bir kısmını onlara verdiler. Bir kısmı hiç yapılmayacak şu anda. Bizim elimizdeki bir fuarı da yine başka bir yere özellikle verdiler, Çin'deki bir fuarı.

- Nasıl izah ediyorlar bunu peki?

Kuralları, yönetmelikleri değiştiriyorlar. Ve yapıyorlar.

- Kabile devletini andırır gibi...

Biz söylemlerimizde hep Türkiye kabile devleti değildir diyoruz ama gerek içeride, gerek ekonomi yönetiminde, gerekse dış politikadaki tavırlarda kabile devleti gibi bir yapı taşınıyor...

- Başka nelerle karşılaştı üyeleriniz?

İhalelere sokmama durumu var. Hak edişleri ödememe, geciktirme gibi bir uygulama var. Bir de madencilik, enerji, inşaat vs. alanlarda verilmiş lisansların iptal edilmesi konusu var. Gereksiz engeller çıkartma gibi şeyler var tabii.

- 100 bin KOBİ'nin fişlendiği de yazıldı çizildi artık...

TOBB'un yaklaşık 800 bin tane aktif kayıtlı üyesi var. 100 bin bunun yüzde 15'ine tekabül eder yaklaşık. Bu kadar büyük bir kesime böyle ağır bir baskı yapılırken ticaret odalarından, sanayi odalarından ve TOBB'dan hiçbir ses gelmemesi son derece rahatsız edici. Çünkü bu insanlar yıllardır aidatlarını aksatmadan yatırıyor, yükümlülüklerini yerine getiriyor. Üyelerin bunlardan hizmet almak ve haklarını savunmalarını beklemek en doğal hakları. Maalesef bu kadar ağır bir zulüm, baskı ve yıldırma politikası karşısında; oy verdikleri birlik ve benzer kuruluşların başkanlarından, üyelerinin haksızlık ve ayrımcılık karşısında savunulması ile alakalı en ufak bir şey gelmeyişi onları son derece rahatsız ediyor.

- Değişik ülkelerle ve kıtalarla Dünya Ticaret Köprüleri kurmuştunuz. Onlar ne durumda?

Onlar devam ediyor. Dışişlerinin oraya gelecek alıcıları biraz engelleme girişimleri var. Bu da Türkiye'nin bindiği dalı kesmesi demek. Yani mal almaya gelecek yatırımcıya bazı büyükelçilikler vize engeli çıkartıyor. Gerekçe olarak da 'elektronik sistemimiz arızalı' deniyor. Türkiye gibi bir ülkeye yakışıyor mu bu? Türkiye adına gerçekten çok onur kırıcı, imaj bozucu bir durum.

- Dükkânı kapatalım o zaman!

O kadar da değil. Türkiye şu anda bindiği dalı kesiyor. Bunlar hiçbir şeyle savunulamaz. Yani ölçü, izan, ekonomi, devlet yönetimi ile hiçbir şey ile izah edilebilir gibi değil.

- O zaman sormak lazım. Demokrasi ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişki doğrudan bir ilişki demek. Nasıl izah etmek gerekir bu ilişkiyi?

Burada özellikle hukukun üstünlüğü ve işlevselliği çok önemli. Yatırım yapacak insanlar özellikle haklarının korunacağına, gasp edilmeyeceğine inanmak istiyorlar. Buna inandıkları ülkelere daha çok yatırım yapıyorlar. Kanunlarında, kurallarında sık değişiklik yapılmayan ve yazılı olmayan kuralları bulunmayan ülkeleri tercih ediyorlar. Türkiye'de şu anda yazılı olmayan bir sürü keyfî kural var. Hatta kanunların ötesine geçerek, gördüğünüz gibi, az önce Anayasa ihlallerinden bahsettik. Yani Türkiye en üst düzeyde Anayasa'yı ihlal eden bir konumda şu anda. Böyle bir yerde insanlar kendi yatırımlarının güvende olacağını düşünmüyor ve dünyada tek yatırım alternatifi Türkiye değil. Bir sürü alternatif var. Ve son yıllarda Türkiye'ye yatırımcı gelmeyişinin, hele sıfırdan, topraktan başlayan sanayi yatırımlarının artık olmamasının temelindeki sebep de bu.

Şu anda başlamış veya başlamak üzere olan yeni inşaat projelerine gelmiyor yabancılar. Niye? Çünkü inşaatı devam eden bir projenin dahi ruhsatının iptal edilebildiğini görüyorlar. Verilmiş bir ruhsatın, bir yıl iki yıl sonra, inşaat belli bir aşamaya geldikten sonra iptal edildiği tek ülke Türkiye. İkinci bir ülke duymadım ben. Dünyada ruhsatlar hesap edilir, kitap edilir, planlara, kanunlara, kurallara uyuyorsa öyle verilir. Ondan sonra o inşaat yapılır.

- Dünya Ticaret Köprüleri kurarak binlerce işadamı ile görüşüyorsunuz. Türkiye'deki bu gelişmeler hakkında sizden bilgi isteyen oluyor mu?

Bizim çok geniş iş dünyası irtibat ve iletişim ağımız var. Yurtdışı seyahatlerimizde insanlar hemen Türkiye'deki durumu soruyorlar. Bir şeyler olduğunun farkındalar. Zaten medyadan izliyorlar, Türkiye'de neler olduğunu araştırıyor insanlar. Bu noktada biz de Türkiye'deki sıkıntıları, bazı yerlerde örtmek zorunda kalıyoruz. Aksi takdirde insanlar bize böyle biraz garip bakıyorlar. Biz olabildiğince, ülkemizi de şikâyet eder konuma düşmeden, ama yalan da söylemeden işin içinden sıyrılmaya çalışıyoruz.

- TUSKON üyeleri iflas etse mutluluk duyacak bir cumhurbaşkanı var. Bu korkutmuyor mu sizi?

Bizi korkutmuyor da üzüyor Türkiye adına. Kaybeden Türkiye olacak burada. TUSKON üyeleri bundan dolayı iflas etmez, onu söyleyeyim. Büyümeyi bırakırlar, en kötü şartlarda yeni yatırımlarını yapamazlar. Ondan sonra paralarını mala, mülke, arsaya yatırırlar; 'Ya yeter istihdam sağladığım bu ülkeye. Kazandırdım da kıymeti bilinmedi' diyebilirler. Dolayısıyla insanların üretim, istihdam, yatırım, ihracat şevkini kırıyor bunlar.

- Yatırım, üretim şevki ne durumda şu anda?

Kırıldı, kesinlikle kırıldı. Odalar Birliği'nin 7 Ağustos'ta yapılan 7. Ticaret ve Sanayi Şûrası'nda başbakan, yatırımlar durursa biteriz diyor. Ve şu anda yatırımların yavaşlama sinyali var, çok ciddi. Özellikle teşvikli yatırımlarda. 2013'te ocak-mayıs döneminde 2 bin 172 proje teşvik başvurusu yapılmış iken, 2014'te 1704 proje başvurusu olmuş. Yani 478 tane daha az yatırım teşviki başvurusu yapılmış. Bu, yüzde 21,5 bir azalma demek. Bu dönemde yapılan yatırım tutarları da 32 milyar TL'den 20 milyar TL'ye düşmüş. Yani yüzde 27 de yatırım tutarında bir düşüş var. Başbakan 'biteriz' diyor ve şu anda Türkiye'yi bitirmeye doğru da götürüyorlar.

Bunun bir yansıması da ithalat-ihracat dengesinde görülebilir. İhracatın ithalatı karşılama oranı çok düştü. İlk 6 ayda yüzde 67. Haziran ayında yüzde 62,2. Nisanda 64,8'den aşağıya doğru düşüyor. Dış açık çok ciddi bir şey. İthalatla geçiniyoruz biz şu anda.

- Bir B planınız var mı bu yaşananlar karşısında?

Planımız şu: Üyelerimize daha fazla hizmet vermek. Türkiye'nin etrafındaki çember daralıyor. Çok sıcak sularda seyrediyoruz ülke olarak. Çok hareketli bir coğrafyadayız ve dengeler sürekli değişiyor. İş yapma şartları her gün daha da ağırlaşıyor. Bizim bu ortamda yeni pazarlar oluşturma mecburiyetimiz var. Ortadoğu pazarlarının toplam ihracatımız içindeki payı hızla düşüyor şu anda. Onunla ilgili rakamlara bakacak olursak, 2004'te Yakın Doğu ve Ortadoğu pazarının ihracatımızdaki payı yüzde 12,5'ti. 2012'de yüzde 27,5 oldu. Bu zirve idi. 2013'te yüzde 23,4'e düştü. Bu sene de yılbaşından bu yana yüzde 4,5 daha bir düşüş gösterdi ihracat.

- Sokaktaki vatandaş bunu çok önemli görmeyebiliyor, çünkü hemen yansımıyor kendisine...

Bakın çok az kaldı bunu algılamalarına. Çünkü şu anda Türkiye ikinci büyük ihracatçı pazarı Irak'ta yüzde 50'den daha fazla bir daralma yaşanıyor. Sadece ihracat yapılamaması, yeni sipariş alamama değil. Daha önce yapılmış satışların, teslim edilmiş malların paralarını alamama şeklinde bir risk var. Para kaptırma şeklinde. Satmış olduğunuz malın parasını alamazsanız hepsi zarara gider. Yani belki birkaç yılın kârını olduğu gibi kaybetme riski var. Bu da sektörlerde zincirleme iflaslara yol açabilir. Çünkü montanlar çok büyük, milyon TL'lik çekler ertelemeye çalışılıyor. Bunun da bir domino etkisi yapma ihtimali var Türkiye'de.

- Sade vatandaş açısından ekonomideki krizin sinyalleri nelerdir. Buna dair işaretler var mı?

Bir kere şunu net izah etmek lazım. Şu anda Türkiye'de bir kriz yok. Ama eğer tedbir alınmazsa, muhtemel bir iç veya dış, siyasi, ekonomik veya uluslararası sebeplerden birisi ile tetiklenebilecek bir olayla Türkiye sıkıntıya girebilir. Çünkü iş dünyasındaki gerilim artırılıyor. Serbest piyasaya müdahale had safhada. Halka açık şirketler batırılmaya çalışılıyor, müdahale ediliyor. Bunların hepsi birer etkendir ve kademe kademe iş dünyasında belli oranlarda tesirleri var. Bunların en büyük tesiri de insanların yatırım iştahını kapatması ve yurtdışındaki firmalar için Türkiye'yi güvenilir bir yatırım ülkesi olmaktan çıkarması. Üzülerek söylemek zorundayız; Türkiye şu andaki yapısı ile özellikle hukukun aşırı tahribata uğratılması, yolsuzlukların çok artması ve bunların cezalandırılmaması ve hatta ödüllendirilmesi, yolsuzlukları engellemeye çalışanların cezalandırılması... Bütün bunlar dünyada Türkiye'nin yatırım ortamı ile ilgili güveni sarsan faktörler. Dünyada da çok yoğun konuşulan bir konu. Sürekli sıcak para ile büyümek mecburiyeti olan, her ay yaklaşık 5 milyar dolar sıcak paraya ihtiyaç duyan, bu para art arda iki ay gelmezse sıkıntıların baş gösterebileceği bir ekonomimiz var. Yani çok bağımlı bir ekonomimiz var.

- Dünya ekonomi piyasalarında Türkiye'yi ilgilendiren gelişmeleri de bir değerlendirelim. Türkiye'yi yakından ilgilendiren hangi riskli gelişmeler var?

Dünyada özellikle sıcak paraya ihtiyaç duyan gelişmekte olan ekonomilerin hepsinin diken üzerinde olduğu bir dönemdeyiz. Dünyanın en büyük fonlama kaynaklarından biri olan ABD, ayda 100 milyar dolar piyasaya nakit enjekte ederken şimdi bu rakam 25 milyar dolara düştü. Ekim ayına kadar da bunun sıfırlanacağını söylüyorlar. Ve ayrıca bununla da kalmayıp dolar faizlerini artıracaklarını belirtiyorlar. Bunların her ikisi de dünyadaki döviz likiditesini azaltacak adımlardır ve bu adımlar gelecek. Bu adımlar geldiği zaman Türkiye'nin cari açığını fonlaması, kaynak bulması zorlaşacak ve kaynak maliyetleri de yükselecek. Onun için de önümüzdeki dönemler, Türkiye gibi gelişmekte olan ve dış açık veren ekonomiler için daha sıkıntılı günler olabilir.

- Zaten cari açıkta bir sıkıntımız var...

Evet. Şu anda onun kapanacağına dair de bir gösterge yok. Biraz azaldı ama şu anda 12 aylık cari açık 52 milyar dolar. Bu da fazlasıyla risk oluşturuyor.

- Bunun dışında sıkıntı oluşturabilecek hangi sektörler söz konusu?

Konutta bir arz talep uyuşmazlığı var. Üretilen konutlar daha çok lüks segmentte, ihtiyaçlar ise alt segmentte. Lüks segmentte konut fazlalığı var. Sıkıntı çıkarsa orada çıkar. Konut Geliştiricileri ve Yatırımcıları Derneği'nin (KONUTDER) rakamları var. Metrekaresi sıfır ile 1263 TL arasında olan konutlara yılda 72 bin talep var; ama arz yok denecek kadar. Metrekaresi 1263 TL ile 2 bin TL arasında olan konutlara olan ihtiyaç yılda 8 bin. Arz ise 10 bin 800. Burada çok büyük bir arz fazlası yok. Metrekaresi 2 bin ile 5 bin TL arasında olanlarda talep 8 bin, arz ise 63 bin 400. Burada 55 bin 400 tane konut fazlalığı var. Metrekaresi 5 bin TL'nin üzerinde olanlarda talep yılda 8 bin, arz ise 31 bin 400. 23 bin 400 arz fazlalığı da burada var. Bu da tabii gizli gizli iç ve dış fay hatlarındaki gerilimi artırıyor. Bunların birer tetikleyici sebebe ihtiyaçları olacak. Ülke olarak hazırlıklı olmamız lazım. Ama şu anda uygulanan politikalar da iç-dış fay hatlarındaki gerilimi artırmaktan öte anlam taşımıyor. Konutun dışında tarım önemli. Özellikle kuraklık tarımı olumsuz etkiliyor. Artı, kuraklık enerji piyasasını etkileyecek. Enerji maliyetleri artacak. Enerji üretimi içindeki hidroelektriğin payı azalıyor. Doğalgazın payı artıyor. Bu da enerji maliyetlerini yükseltecek. Zaten şu anda gerek doğalgaz fiyatları, gerek elektrik fiyatları baskılanmış durumda. Maliyet artışları yansıtılamıyor seçimler dolayısıyla, halkta menfi tesir olup oyları etkilemesin diye. Bu ne kadar bastırılabilecek, kimse bilemiyor. Ama yine fay hattındaki gerilimi artıran bir unsur da budur. Mutlaka enflasyonu tetikleyici etkisi olacaktır. Beraberinde faizleri etkileyecek tesiri olacaktır. Bunlar hep gerilimi artıran unsurlar.

- İlginç yatırım davetleri aldığınız oluyor mu acaba yurtdışında?

Tabii, yani birçok yerden geliyor. 5 noktada direkt temsilciliklerimiz, 100'ün üzerinde ülkede de partner kuruluşlarımız var. Şu anda TUSKON üyesi firmalar dürüstlükleriyle, sözlerini tutmalarıyla, ciddiyetleriyle, konularına olan hâkimiyetleriyle dünyada aranan iş ortakları ve yatırımcılar arasında. Dolayısıyla birçok projeyi öncelikli olarak TUSKON üyelerinin yapmasını arzu ediyor ülke ve ekonomi yöneticileri. Aynı zamanda özel sektör kuruluşları da. Dolayısıyla birçok konuda TUSKON üyelerine işbirliği talepleri geliyor. Partner kuruluşlar o ülkelerdeki iş imkânlarını zaman zaman Türkiye'ye gönderiyorlar. Biz de dış temaslarımız sırasında bu fırsatları yerinde bizzat görüyoruz.

Şunu bilin ki dünyanın TUSKON'a bakışında hiçbir değişiklik yok. Olayları siyasetin ihtiyacına binaen oluşturulmuş, sanal cepheler olarak görüyorlar. 'Bunun, sizin kötü insanlar olduğunuz, yanlışlar yaptığınız anlamına gelmediğini biz biliyoruz. Biz ticari, sınai ilişkilerimizde sizinle çalışmaya devam edeceğiz' diyorlar. Dünyanın her yerinde, neredeyse istisnasız aldığımız cevap ve yaklaşım bu şekilde. Şu anda işlerimiz eskisi gibi devam ediyor.

- Yeni üye katılımı var mı TUSKON'a?

Oluyor tabii.

- Peki gidenler?

Giden de var gelen de var ama toplam dengede çok büyük bir değişme olmuyor. Gidenlerin çoğu da 'Ya, gönlümüz sizinle beraber. Ailevi sebeplerden, işte ortaklarımdan dolayı ya da eniştem milletvekili seçilecek, kayınpederim bilmem belediye başkanı, o yüzden beni biraz hoşgörün, bir süre sizden ayrı görünmek zorundayım' diyor. Ama gönül birlikteliği bunların çoğu ile sürüyor.

- Aileler de bölündü...

Aileleri böldü, şirketleri böldü, mahalleleri böldü, camileri böldü, cemaatleri böldü. Bunlara rağmen burada şunu özellikle biz vurguluyoruz. Bizler, TUSKON üyelerinin çok büyük bir kısmı Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi'nin fikirlerine, tavsiyelerine değer veren, bunları benimseyen, bunları hayata geçirmeye çalışan insanlarız. Bu baskılarla, bu yıldırma taktikleri ile eğer bu düşüncemizin değişmesi bekleniyorsa bu çabaların beyhude olacağını bilmelerini isteriz. Çünkü insanlar çok kıymetli şeylere talipler. Bu hizmette, bu sosyal sorumluluk projelerini yaparken Allah rızasına talipler. Bu hedefi, bu beklentiyi dünyasal, maddi çıkarlarla veya makamlarla hiçbir şekilde değişmezler.

- Yeni Türkiye dedikleri şeyden ne anlıyorsunuz?

Yeni Türkiye yolsuzlukların ve adam kayırmanın tavan yaptığı ve bunların cezalandırılmadığı, yolsuzlukları yapanların ödüllendirildiği, toplumsal gerginliğin tavan yaptığı ve insanların mezhepsel, siyasi görüşleri nedeniyle ayrıma tabi tutuldukları, aşağılandıkları ve cezalandırıldıkları bir Türkiye. Yani Anayasa'nın ve hukukun, hepsinin rafa kaldırıldığı, keyfî yönetimin hâkim olduğu bir Türkiye. Dış ilişkilerde dostun kalmadığı, içine kapanık, yeni Türkiye tamamen eski Türkiye. Şu andaki tablo bu.

Şu anda Türkiye'de 28 Şubat dönemine benzer, aynı bir durum yaşanıyor. O zaman irtica dendi ve arkada 22 milyar dolar buharlaştı, şu anda da irticanın yerine paralel deniyor ve yine ülke soyulmaya devam ediliyor. Şu anda o dönemkinden daha büyük bir şey var. Durum değişmedi, sadece aktörler değişti. Sadece zulüm ve soygun yapanlar değişti. Devlette değişen bir şey yok. Devlet şu anda fabrika ayarlarına döndü, AK Parti de aynen önceki Kemalist partilerin yerini aldı.

Kaynak: http://aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-39376-26-kaybeden-turkiye-olur.html