Türkçenin lisan-ı hâli: Yeni bir dünya
Türkiye, Türkçe baharını bir solukta yaşadı. 5 kıtadan, 135 ülkeden 1500 çocuk, rengârenk elbiseleri ve tenleriyle Ankara’dan İstanbul’a, Edirne’den Antalya’ya, Gaziantep’ten Erzurum’a tüm ülkeyi farklı bir iklime soktu.
Sevgi dili Türkçe ile tüm dünyaya barış ve kardeşlik mesajları yollayan olimpiyat çocuklarını bağrına basan Anadolu insanı, stadyumlara sığmadı. Türk Telekom Arena’daki kapanış töreninde ilgi zirveye çıktı. Tribünler saatler öncesinden doldu, kapılar iki saat önceden kapatıldı. TEM otoyolunda trafik kilitlendi. Binlerce kişi de töreni stadyumun dışındaki dev ekranlardan izledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı törendeki manzara ve Türkçenin lisan-ı hâli, ‘yeni bir dünya’nın kurulduğunu gösterdi. Vedada birbirine sarılıp ağlayan ‘yeni dünya’nın çocukları, belki bir daha birbirlerini göremeyecekti ama dostlukları baki kalacaktı.

Ruslan Anna Mammedov: Rüyalarım bile Türkçe
10. Türkçe Olimpiyatları’nın yıldızlarından biri, şarkı finali birincisi Türkmenistanlı Ruslan Anna Mammedov idi. 2010’un şarkı birincisi Devran’ın kardeşi olan Ruslan, akıcı Türkçesi ve ilginç tespitleriyle dikkat çekiyor.
135 ülkeden renkleri, ırkları, dinleri ve dilleri farklı 1500 öğrenci, 10. Türkçe Olimpiyatları için Türkiye’nin dört bir yanını yine görsel ve işitsel bir şölene dönüştürdü. Brezilya’dan Kanada’ya, Moğolistan’dan Vietnam’a, Amerika’dan Rusya’ya kadar el ele büyük bir dostluk çemberi oluşturan çocuklar, dünya barışına katkı adına anlamlı mesajlar verdiler. 2003 yılında 17 ülkeden 62 öğrencinin katılımıyla başlayan ve Türkçenin süt dişlerinin çıkmaya başladığı olimpiyatların geldiği nokta hiç şüphesiz büyük bir başarı hikâyesi. Ancak, ülkeleri adına yarışan çocukların hikâyeleri de ayrı bir öneme sahip. Her yıl Türk dili etrafında şarkı, şiir, konuşma, özel beceri, genel kültür, dil bilgisi gibi alanlarda yeteneklerini sergileyen dünya çocukları, ‘Büyük Türkiye’ rüyasının gerçeğe dönüşmüş hâli. Ülkesinden ve ailesinden kilometrelerce uzaktaki bir ülkede rüyasını bile Türkçe görmeye başlayan çocuklar, üzerlerini bir yorgan gibi örten Türk dilini ruhunun derinliklerine kazıyorlar. Onlardan biri de 12 yaşındaki Türkmenistanlı Ruslan Anna Mammedov.
Ruslan’ı, sahnedeki rahat tavırlarından, jüri ile paslaşmasından, seyirciyi coşturmasından hatırlayacaksınız elbet. 10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nda söylediği ‘Gülüm Benim’ şarkısıyla bu yıl dünya birincisi olan ve oldukça akıcı bir şekilde Türkçe konuşan Ruslan, şarkıcılığın kanında olduğunu söylüyor. Babası, dedesi ve ağabeyi gibi şarkıcı olan Ruslan Anna Mammedov, Türkçe Olimpiyatları’nda iki yıl önce birinci olan ağabeyi Devran’ın izini sürmüş. Birinci olduğu şarkıdan önce 30 kadar Türkçe parça ezberleyerek olimpiyatlara hazırlanan Ruslan, birinci olmasına şaşırsa da Türkmenistan’da yapılan bütün şarkı yarışmalarında birinci olduğu için bu duruma alışkın.
Yarışmalara ağabeyi Devran’ın taktikleriyle hazırlanan Ruslan, aynı zamanda tam bir İbrahim Tatlıses hayranı. Gırtlak yapısı kadar tavırlarıyla da sahnede taklit ettiği sanatçı ile tanışmayı çok isteyen küçük şarkıcı, sonuçta bir çocuk ve en çok bol bol uyumayı özlediğini söylüyor. “Şarkı söylerken hiç heyecanlanmadım. Ha 1 kişi ha 30 bin kişi, aynı şey. Onlar beni yemez ya! 75 milyona konser versem korkmam.” diyecek kadar kendine güvenen Ruslan ile şarkı yarışmasındaki başarısını ve hayatını konuştuk. Mikrofonu dünya birincisi küçük Ruslan’a devrediyoruz...
-Bu yarışmaya neden katılmak istedin? Türkçe Olimpiyatları’na seni çeken neydi?
Bu yarışmaya katılabilmek için öncelikle Türkmenistan’da yapılan elemeleri geçmek gerekiyordu. Olimpiyatlara katılmadan önce bu kadar büyük bir yarışma olduğunu bilmiyordum. Sadece ağabeyim Devran daha önce yarışmaya katıldığı için haberim vardı. Ama biraz... Ağabeyim birinci olunca ben de katılmak istedim. Türkmenistan Türk okulundaki öğretmeninden beni de götürmesini istedim. Yanlarına gittim. Ağabeyim, “Kardeşim de güzel şarkı söylüyor.” dedi. Sonra benim sesimi dinlediler ve beğendiler. Sonra bana birer birer şarkı verdiler.
-Tamam, burada duralım şimdi. Ağabeyin iki sene önce Türkiye’de yarışırken televizyondan canlı mı izledin?
Evet, akşam televizyonda izledim.
-Ne hissettin o an? “Seni yeneceğim Türkiye!” mi dedin?
Çok heyecanla izledim. Dostlarım bana “Abin birinci olur mu?” diye soruyorlardı. Ben de “Tabii inşallah olacak.” diyordum. Devran olimpiyatlarda güzel söyledi. Herkesin alkışını aldı. Potbori yaparken jüri çok şaşırdı.
-Sen kaç şarkı söyledin yarışmaya hazırlanırken ve neden “Gülüm Benim” şarkısını tercih ettin?
Çok şarkı verdiler, hepsini söyledim. “İçinden birini seç.” dediler. Onlar da “Gülüm Benim” şarkısını çok beğenmişlerdi. Ben de onu seçtim.
-Ne kadar sürede hazırlandın bu şarkıya?
Tam beş ay boyunca hazırlandım.
-Gülüm Benim’i kaç kere söylemişsindir peki?
O kadar çok ki hiç saymadım. Yürürken filan sürekli söylüyordum. Eve gelince de ağabeyim çalıştırıyordu.
-Tecrübesi olduğu için yaptığı danışmanlık önemli tabii. Ne gibi tüyolar veriyordu sana?
“Oraya gidince sahnede bir yerde durma, seyircileri coştur.” diyordu. “Seyircileri alkışlat, gaza getir. Coşkulu şarkı söylersen dans et ve yüzün biraz gülsün sahnede.” dedi. Burada da ağabeyimin söylediği “Antep’in Kalesi” şarkısını söylettiler. Ben o şarkıyı söylerken ağabeyimin hareketlerini taklit ettim. Herkes beğendi.
-Türkiye’ye ilk geldiğinde ne hissettin?
Burada beni herkes ağabeyim Devran sandı. “Devran, üçüncü kez buraya gelmek olmuyor. Niye geldin?” dediler. Ben bilmiyorum ama çok benzetiyorlar sanırım. Çok şaşırdılar.
-Başka kardeşin var mı?
Var. Yeni doğdu, üç aylık.
-Sırada o mu var?
Daha çok var ama olabilir.
-Ağabeyin birinci olarak döndüğünde ne yaptınız?
Ben Devran’ı çok özlemiştim. Geldiğinde tüm ailemizi çağırdık ve hep birlikte yemek yedik. Şimdi ben gidince de aileyi toplayıp yemek yiyeceğiz. Hudayolu (Türkmenlerin “iyi niyet” diye adlandırdıkları durumlarda, mesela yola çıkarken, bir işe başlarken, bir işe müracaat ederken, işte terfi edince, çocuk dünyaya gelince, çok önemli mutlu bir haber alınca tertip edilen yemek şöleni) yapacağım. Komşulara birinci olduğumu söyleyip yemek dağıtacağım herkese. Gelmeden önce de bunu yapacağımı söylemiştim. Allah’a şükür öyle oldu.
-Hem de birinci olarak dereceye gireceğini düşünüyor muydun peki?
Hiç düşünmüyordum. Sürpriz oldu. Ağabeyim telefon açtı, dünya birincisi olduğumu öğrenince çok şaşırdı ve sevindi. Çünkü o internetten diğerlerini izlemiş ve “Galiba senin şansın yok.” diyordu. Pakistanlı Arsalan Naser’in Ahmet Kaya’dan okuduğu şarkının birinci olacağını söylüyordu. Ben de Irak ile Azerbaycan kazanır, üçüncü olurum diye düşünüyordum.
-Evde hangi Türkçe albümler var?
İbrahim Tatlıses’in var, Tarkan var, aklıma gelmiyor öbürleri. İbrahim Tatlıses’in hayranıyım.
-Neden?
Sesi çok güzel. Gülüm Benim’i söylediğimde onun gibi söylemeye başladığımı hissediyorum. Yavaş yavaş onun gibi söyleyeceğim.
-İbrahim Tatlıses ile tanıştın mı?
Hayır tanışmadım ama çok tanışmak istiyorum. Bir gün tanışırsam çok mutlu olurum yani.
-Diyelim görüştün, ne diyeceksin karşılaşınca?
Önce selam verip elinden öpeceğim. Senin hayranınım diyeceğim. Seni görmek büyük sevinç derim. İçimden gelen her şeyi söyleyeceğim.
-Sahnedeki rahat tavrında deden ve babanın da sanatçı olmasının payı var mı?
Evet. Dedem diyor ki “Korkma sahnede. Sahneyi iyice kullan. Şarkıcılık senin kanında var.” 30 bin kişinin önüne çıktım, rahatça söyledim. Hiç heyecan yapmadım. Ha 1 kişi ha 30 bin kişi, aynı şey. Onlar beni yemez ya! 75 milyona konser versem korkmam. Ben küçüklükten beri şarkı söylüyorum. Türkçe konuşmayı çok iyi beceremem ama Türkçe şarkıda kendime güveniyorum. Bugüne kadar yapılan bütün yarışmalarda hep birinci oldum. Grupta ikinci olmak beni üzdü ama dünya birincisi olmak çok şaşırtıcı.
-İkinci olmak ruhunda yok yani.
Şu ana kadar yoktu ama grup ikincisi olunca şaşırdım. Şarkıcılar güzel söyleyemiyorsa benimle niye yarışıyorlar ki? Güzel söylersem hep birinci olacağım tabii. Onlar da güzel söylesin. Ben bütün ruhumla sahneye çıkıyorum. Bismillah deyip dua ederek sahneye çıkıyorum.
-Rüyanda da şarkı söylüyor musun?
Evet. Bir gün çok söylemiştim Gülüm Benim’i. O gece rüyamda gördüm. Rüyamda Türkçe söyledim şarkıyı. Rüyalarım da Türkçe oldu.
-Kaç yaşından beri şarkı söylüyorsun?
6-7 yaşından beri söylüyorum. Önce Türkmen şarkıları söylüyordum ama 8 yaşından beri Türkçe şarkı söylüyorum. Kolay şarkı yoktur, çok çalışmak vardır. Türkçe okuluna üç ay önce başladım ama hem ağabeyim hem de Türk televizyonlarından Türkçeyi öğreniyorum. Potbori ve uzun havayı çok iyi söylüyorum.
-Baban ve deden de sanırım müzisyen öyle değil mi?
Herkesi özledim. İki hafta oldu Türkiye’ye geleli ama çok özledim onları. Babam sanatçı, gözleri eskiden görmüyordu ama şimdi biraz görüyor. Türkmen müzik aleti dutar çalıyor ve söylüyor. Ağabeyim ve dedem de dutar çalıp şarkı söyler. Eve hep birlikte kapanıyor, kapıyı kilitliyor, dutar çalıp şarkı söylüyoruz. Ben dutar çalmaya yeni başladım. Güzel vakitler geçiriyoruz.
-Ne olacak Türkmenistan’a dönünce?
Çok uyuyacağım. Akşam 10’da yatıp sabah 11’de kalkacağım. Burada yoruldum ama çok mutluyum. Birincilik bütün yorgunluğumu aldı.
-Dünyanın birçok ülkesinden gelen çocuklarla bir arada olmak nasıl bir duygu peki?
Çok güzel bir duygu. O kadar çok ülkeden arkadaşım oldu ki sayamıyorum bile. Birçoğu ile haberleşeceğiz artık.
-Türkiye’de neyi sevdin en çok?
Yemeklerini çok sevdim. Özellikle sarı çorba var ya, ha mercimek çorbasını çok sevdim. Her yerde Türkçe konuşuyorlar şehirlerde. Benim için her yer aynı o yüzden ve çok güzel. Bir de LC Waikiki mağazasını çok sevdim. Giysileri çok güzel.
-Türkiye’de yaşamak ister misin?
Yurdumdan kopmak istemem. Türkmenistan benim toprağım. Kendi doğduğum yerlerden ayrılmak istemem. Ama sık sık Türkiye’ye gelmek isterim. İleride sanatçı olmak istiyorum. (H. Salih Zengin)
- tarihinde hazırlandı.