Bir partiye oy vermemek günah değil

Bir partiye oy vermemek günah değil

Fethullah Gülen Hocaefendi, “Camia hangi partiye oy verecek?” sorusuna cevap verdi. “Sabahtan akşama hakaret yağdıran bir parti başkanı var. Bu kadar ağır lafları içine sindiren varsa yine gidip o partiye oy verir. Herhangi bir partiye oy vermemek günah değil” dedi.

Fethullah Gülen Hocaefendi, büyük yankı uyandıran röportajının son bölümünde, ‘Camia hangi partiye oy verecek” sorusuna cevap verdi. “Herhangi bir partiye oy vermediğinizde günaha girmiş olmazsınız” diyen Hocaefendi, ‘yaşanan badirelerden nasıl çıkılacağı’, ‘başörtüsünde füruat tartışmaları’ gibi birçok konuyu da değerlendirdi. İşte Hocaefendi’nin açıklamalarından satırbaşları:

Sabahtan akşama hakaret yağdıran bir parti başkanı var. Ve maalesef o partinin âkil insanları derin bir sükûtu tercih ediyor. Bu kadar ağır lafları içine sindiren varsa yine gidip o partiye oy verir; ama her insaflı insanın yüreğini burkan, vicdanını kanatan o sözler sanırım arkadaşlarımızı da derinden sarsmıştır. Bu bir genel seçim değil. Adaylar partiden daha önemli ve her partiden hizmet verecek istidatta çok kıymetli başkan adayları vardır. Herhangi bir partiye oy vermediğinizde günaha girmiş olmazsınız.

Dış mihrakların ağına düşenler

Ben mü’minlerden bir mü’minim. Allah’a kul olmayı hiçbir makama, sıfata değişmem. Hiçbir dış mihrakla da alâkam yok ve olamaz. Dış mihrakların ağına düşenler, ikbal, iktidar ve daha başka dünyevî makam mansıp peşinde koşanlardır. Maalesef kendileri güçlenince, kuvvet kazanınca, despotça gelip devlete, idareye el koyma hatta bir daha kalkmama hevesi taşıyanlar; güç ve iktidar hesabı taşımayan hatta bu türlü şeylerden kaçan, Allah’ın rızasını ve ahiretini düşünenleri tehlike olarak görmeye başlarlar. Bu insanları devlet için tehlike gibi göstermek isteseler de temelde kendi planlarının önünde bir tehlike gibi algılarlar.

Dönüp dönmeyeceğime dün böyle, bugün şöyle düşünenlerin kanaatiyle değil huluslarına kalbim gibi itimat ettiğim arkadaşlarımla istişaremle karar veririm. Daha önce de ifade ettim, dönersem de şunun bunun gibi değil Ramiz Efendi’nin Üç Şerefeli Camii’nde imamlık yapan oğlu gibi dönerim.

Bu kasvetli hava silinip gidecek

Musibetler gelip geçicidir. Dünyada bir tsunami gibi önüne katıp götürse de Allah ile münasebetimiz tam ise ahiretimizi kazanmış sayılırız. Bu davaya gönül vermiş insanlar, bununla dünyevî bir şey hedeflememişlerse şayet, öbür âlemde ebedî sultanlıklar kazanır. Herkes yerinde durmalı. Belki şartlara ve konjonktüre göre ille de bu yol dememeli; icabında anayolları tıkasalar bile başka yollardan bir yerlere varmaya çalışmalı. O varılacak yer evrensel insanî değerlerdir. O insanlar hiçbir zaman karamsarlığa kapılmadı; biz de kapılmamalıyız. Bu kasvetli havanın silinip gideceğine inanıyoruz Allah’ın izni ve inayeti ile. Hep bu ümidi taşıdık.

Savcı beni dış kapıda karşıladı

28 Şubat sonrası, Savcı Nuh Mete Yüksel’in açtığı bir dava senelerce sürdü. Orada gördüğüm o kötülük, o şenaat, o denaate rağmen burada inanın New Jersey başsavcısında saygı gördüm. Beni dış kapıda karşıladı. Moralim bozulmasın diye sandalyeyi kendi tuttu oturttu. Gitti kendi bardağını yıkadı, su doldurdu, önüme koydu. “İfade veriyorsunuz, dudaklarınız  kurur” dedi. Burada onu gördüm. Bizi tanımaz, bilmez. Sonra bu kadar centilmenliğine karşı, acaba bir hediye gönderelim mi filan dedik. Araya giren Kemal Bey hâlâ hayattadır. Hediye takdim ettiğinde, “Ben davasını gördüğüm bir insanın hediyesini kabul edemem” dedi.

Demokrasinin asgari şartı

Ululemre itaat etmek, idarecilerin yanlışlarına da sessiz kalmak ve hakka sahip çıkmamak demek değildir. Eğer siz farklı düşüncenizi dile getiremeyecekseniz, orada demokrasinin asgari şartından söz edilemez. Dinî kavramlar üzerinden bir iktidar dayatması yapmak, son derece vahim siyasî ve hukukî sonuçlara götürür. Giderek otoriterleşen bir siyaset tarzına bir de İslamî meşruiyet kılıfı giydirerek millete yükleniyor ve vicdanî baskı kuruyorlar.

Badireler yeni anayasa ile aşılır

Bu ülkenin şu andaki badireleri aşabilmesi için yeni bir iklime ihtiyaç var. Temel hak ve hürriyetleri garanti altına alacak bir anayasa yapılması şart. Böyle bir anayasa yapılması için sosyal talebin artması, ilgili kişi ve kurumların evrensel hukuk çerçevesine münasip bir anayasa için zorlaması gerekiyor sanırım. Maalesef “demokratik hukuk devleti” normlarının zarar gördüğü anlaşılıyor. Kendinden, kendi öz değerlerinden ve halkından uzaklaşan Türkiye, dünyadan da fersah fersah uzaklaşmış olur.