Mozambik'te Destansı Kurban

Anlatılmaktan aciz bir tablo vardı bu yılki kurban bayramında. Mozambik'teyiz, yani Musa b. Beg diyarında, siyah inci kardeşlerimizle içe içeyiz. Biz onlara el uzatmayı hedefliyoruz. Onları kucaklayıp, onlara sarılıp hasret gidermek istiyoruz. Onlar da sadece bizden gördükleri kurban bayramını bizimle kutlamak istiyorlar.

Kimse yok mu demeye başlamıştık biz yine, bir avuç muhacir arkadaşımızla. Bu yılki kurbanda üstümüze terettüp edecek vazifeleri ifa edebilecek miyiz diye çırpınmaya başlamıştık. Yanımızda kimsecikler olur mu acaba diyorduk ki, gerçekten "Orada kim var, Mozambik'te?” sesini duyduk 'Kimse Yok Mu' Derneğimizden. Öyle bir gelişle geldiler ki, görmeye değerdi. Sanki Havariydi onlar. Daha Türkiye'den ayrılmadan hazırlanmışlar ve üniformalarını üzerlerine almışlardı. Hava alanında o kahraman Kimse Yok Mu Gönüllüsü ağabeylerimizi karşılamaya gittiğimizde oraları bile sarmıştı samimi kokular. Herkesin dikkatini çekiyorlardı. Kim bu adamlar dedirtecek kadar heyecanlı, kap ve kalıplarına sığmayacak kadar da asildiler. Mütebessim çehreleriyle çevrelerine ayrı bir coşku üflüyorlardı sanki.

Sıcak evlerinde kendi aileleriyle baş başa bir kurban yaşama yerine Mozambik'teki kardeşleriyle el ele olmayı tercih etmişlerdi onlar. Askerden izine gelecek olan Mehmetçiğini görememe pahasına Afrika'da destansı kurban deyip gelmiş olanlar vardı aralarında. Muhtereme eşinin oralarda zehirli, sokunca öldüren sinekler varmış demesine aldırmadan "Biz Allah için gidiyoruz, tasalanma” diyerek şevkle gelen yiğitler vardı.

Ben âcizane, gerçek kurban bayramlarını tatmaya başladığım 1986 yılından beridir bayramın 4 gününü de dolu dolu hiç durmadan, sabah namazlarından gece yarılarına kadar çalıştığımız böyle bir bayram hatırlamıyorum. Evet, birinci gün bitmeyen bazı işleri ikinci ve üçüncü günlerde birkaç fedakâr abimiz tamamlar ve herkes bayramlaşma havasına girerdi. Ama öğretmeni, öğrencisi, esnafı, hanımlar ve çocuklarla 4 gün boyunca bu kadar yoğun bir bayramı bize yaşatan Rabbi Rahimimize sonsuz şükürler olsun.

Ramazanın hemen bitiminde "Bu yıl Allah c.c. bize Mozambik'te 5000 tane kurban kesmeyi nasip eder mi?” diye bir temenni ve niyazımız olmuştu. Demek ki, Kudret-i Sonsuz bunu dua olarak kabul buyurmuş ki, Cennet vatanımızdan bize yağmur gibi kurbanlar ihsan etti. Burdur'umuzdan, İstanbul'umuzdan, Isparta'mızdan, Erzincan'ımızdan, Turgutlu'muzdan, Kazakistan'dan, Almanya'dan ve daha nice yerlerden kurbanlar aktı adeta.

Bu güzel organizasyonda 14 Kimse Yok Mu Gönüllüsü, 15 tane Söğüt Koleji öğrencisi, 7 Türk esnaf, 13 Türk hanım, 15 okul personelimiz, 8 Türk öğretmenimiz, 6 Yerli öğretmenimiz, 5 hizmetçi bayan ve 15 Türk esnafların işçisi olmak üzere 98 kişilik bir ekip bilfiil görev aldı. Ayrıca bunun dışında bize kesimhanelerde, dağıtımda, kurbanlıkları almada, taşımada ve birçok hususta yardımcı olan yüze yakın insan daha vardı.

Vacip, adak, akika ve nafile demeden hepsini kesip dağıtmak nasip oldu şükürler olsun. Bu güzel ülkede 10 eyaletin altısında kurban kesip fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık hamdolsun. 50 ton kurban eti dağıtıldı. Yaklaşık 15 bin aileye kurban eti ulaştırıldı. Bu rakam et yüzü gören insan sayısı olarak çok daha büyük bir yekûn teşkil edecektir inşallah.

Kurban eti sadece Müslüman'a verilir diyenler için, yeterince Müslüman insana dağıtım yaptık elhamdülillah. Cami cemaatleri, medreseler, Kur'an kursları, İslami okullar, yetimhaneler, hastaneler, vakıflar, Müslüman mahalleler hep istifade etti bu dağıtımdan. Tek tek bulduk onları. Kendi ellerimizle takdim ettik kınalı kurban etlerini. Bunlar size Türk Müslüman kardeşlerinizin gönderdikleri kurbanlar dedik. Çok selamları var dedik. Onlar sizi çok seviyor ve çok düşünüyorlar dedik. Onların bakışlarıyla anlattıklarını ve gözlerinden çıkan kıvılcımlarla ifade ettikleri manaları maalesef anlatmaktan çok acizim. Ama o mübarek kurban poşetlerini bir alışları ve bir teşekkür edişleri vardı ki, sanki o anda Rabbimizin Kuran'daki "Üdhulûhâ bi selâmin âminîn: Haydi girin Cennete, selametle!” nidasını duyar gibi olurdunuz. Niçin ayırımcılık yapıyorsunuz? Müslüman olmayanlar insan değil mi, onlara da vermeli değil misiniz? Diyenler de içlerini ferah tutsunlar. "Fakirin Müslüman'ı Hıristiyan'ı olmaz” derler. Aynı mahallede yaşayan bu fakir ve garip insanların birine verir öbürüne vermezseniz ne olur? Elbette kalp ve gönüllerin fethi adına onlara da kurban nedir, niçin bu etleri biz dağıtıyoruz, çok baş ağrıtıp işi gevezeliğe dökmeden, kısaca açıklayıp ikramda bulunduk. Ama öncelik kimin hakkı olduğuna da riayet etmeye çalıştık. Farklı dine sahip o insanlar defalarca gelip bu kurban etlerinin tadı çok başka dedikleri olmuştur. Bu kurban etlerinin tadının başkalığını özene bezene anlatmaya çalıştık hep. Bir insan bir yerde bir tane kesmekle mükellef iken birçok yerde onlarca, yüzlerce kesilmesini istiyor ve milyonlara bu bereket ambalajlı etlerin ulaşmasına vesile oluyor. Bu da sadece ve sadece Allah için, O'nu c.c. rızası için samimane yapılıyor. Bizim kesim ve dağıtım faaliyetlerimizde Hıristiyan ve Hindu olduğu halde bize yardımcı olan ve bizimle beraber canla başla koşturan onlarca insan vardır.

KURBANLIKLARIN ALIMI

Kurbanlıkların satın alımı ve farklı eyaletlerdeki organizasyonlarımız için Maputo merkezli faaliyet gösteren "Comunidade Muçulmana” derneğinin başkan ve sekreterleri Yusuf Ravat ve Hasan Beylerin çok yardımları oldu. Her eyalete yardımların ulaşması için bütün bildikleri irtibat adreslerini seferber ettiler, sağ olsunlar. Yusuf Abimize telefon masraflarına karşılık bir miktar kontur alıp götürmüştük. Öyle bir kızdı ki, "Biz bu işi Allah için yapıyoruz kardeşim” dedi ve sustu.

MARGARİDA HANIM

200 adet tosun aldığımız Hıristiyan bir bayandı Margarida Hanım. Nakliye dâhil anlaşmıştık. Ama kurbanlıkların zamanında ve sağlam olarak yerlerine ulaşması için canla başla mücadele ediyordu. Baştan tereddütlü idi, tam anlayamamıştı işin mahiyetini ama sonradan o da bizimle birlikte mezbahanede 3 gün bekledi. Diğer arkadaşlarına "Bunlar çok farklı, ben Müslümanları tanıyorum ama onlar böyle değiller. Bunlar yardımı çok seviyor. Bu kurbanların tamamını dağıtacaklar. Bütün fakirlere veriyorlar. Hiç ayırım yapmadan Mozambik halkına dağıtıyorlar. Sadece bir yerde değil her yerde veriyorlar.” şeklinde ballandıra ballandıra anlatıyordu. İki çocuğu olduğunu ve mutlaka Söğüt Kolejine vereceğini söyledi. Okulumuzu ve orada canla başla çalışan fedakâr insanları görünce iki saate yakın orada onları izledi. Okulumuzun Türkiye bayraklı tişörtünü verdik, hemen giydi ve 'ben de sizdenim' artık diyerek bizden ayrıldı.

MARİA İSABEL

Lise binamızın bulunduğu Matola semtinin belediye başkanı Maria Hanım da Türk hayranlarından birisi. Bütün programlarımıza iştirak etmede tereddüt etmeyen bu hanımefendi bu kurbanda çok farklı bir karşılamada bulundu. Kimse Yok Mu Gönüllüleriyle yaptığımız ziyaret esnasında şunları söyledi: "Siz çok farklısınız. Sizin simalarınız içinizin temizliğini yansıtıyor. Sizin fedakârlığınızı anlatacak cümleler yok benim lügatimde maalesef. Biz Türk okulunu hep yanımızda bulduk. Ramazanda, kurbanda hep bizimle çalışıyorlar ve bizim halkımıza eğitimin yanında maddeten de yardımcı oluyorlar. Biz Willow İnternational School'u her yerde anlatıyoruz. Bilmeyen yok ve olmamalı da. Biz de her türlü işinizde size yardımcı olmaya hazırız. Kimse Yok Mu Derneğinin Mozambik'i unutmamasını diliyoruz.”

JOAQUIM MANUEL

Matola ilçe kaymakamı Joaquim Bey de üç yıldır birlikte yardım organizasyonu yaptığımız bir isim. Kaymakamlık olarak bütün muhtarları emrimize vererek ve halkın en ihtiyaçlı olanlarını toplayarak arızasız bir dağıtım yapılmasını sağlayan samimi bir isim. Her hafta 13 mahalle muhtarı ile yaptığı mutat toplantılardan birisine bizi çağırıp, anlatın Willow'u bunlara demişti. Bu kurban vesilesi ile yaptığımız ziyarette yine çok takdirkâr ifadelerde bulundu; Şimdiye kadar bize Türk kardeşlerimizin yaptığını kimse yapmadı. Willow sadece bir okul değil bizim için. Mozambik'te fakirlik seviyesi bu okul sayesinde düşecek. Biz Türkiye'yi Türk Okulu sayesinde tanıdık. Gitmedik ama gitmeyi ve görmeyi çok istiyoruz. Türkiye'yi ve Türkleri artık çok merak etmeye başladık. Mozambik'in her yerinde bu okula ihtiyaç var. Her yerde açmalısınız. Biz kurban nedir bilmezdik ama sizlerin sayesinde kurbanın çok önemli olduğunu öğrendik. Demek ki, kurban sadece Müslümanlar için değil diğer dinler için de bir mana ifade ediyormuş.”

Bu ziyaretten ayrılırken Joaquim Beyin yardımcısı gözleri dolu dolu şunları söylüyordu: "Sizler tıpkı Allah'ın gönderdiği elçiler gibisiniz. Ben sizi normal insanlar gibi görmüyorum. Çünkü siz normal şeyler yapmıyorsunuz. Size nasıl teşekkür edilir bilemiyorum.”

ŞEYH EMUNİDDİN MUHAMMED

Hamza Camii ve Medresesi imam ve müderrisi ve Hamza Kolejleri başkanı Şeyh Emuniddin Hocaefendi'nin söyledikleri ise tam anlamıyla tarihe geçecek cinstendi: "Biz Osmanlı'yı çok iyi biliyoruz. O varken Müslümanların hamisi idi. O gidince İslam âleminde ciddi boşluklar oldu ve Müslümanlar lidersiz kaldılar. Hala da dünya bu boşluğun sıkıntılarını çekiyor. Ben Türkiye'ye gidemedim ama 15 yıl önce İstanbul'da bir toplantı vesilesi ile davetli olarak gidecekken Hacca gitme kapısı açıldı ve çok tereddüt ettim; İstanbul'a mı gitsem yoksa Mekke-Medine'ye mi diye. O zaman İstanbul'a gitmeyi ertelemiştim daha da nasip olmadı. Sizler Mozambik'e gelince ben bunu Osmanlı'nın dirilip gelişi gibi gördüm. Çünkü siz çok yönlü insanlarsınız. Sizde pratik var, amel var, icraat var. Türk Okulu açılınca Mozambik'te çok yankı buldu. Şimdi Willow İnternational School'u tanımayan yok. Willow sadece eğitimde değil, sosyal alanda, bilimde, yardımlaşmada, fakirliğin yok olmasında, bu ülkenin kalkınmasında çok önemli vazifeler yapıyor. Ben diğer İslam ülkelerini de biliyorum. Mozambik'te büyükelçilikleri olan ülkeler var, paraları da çok, insanları da, ama icraat yok. Fakat sizin büyükelçiliğiniz olmamasına rağmen yaptıklarınız çok takdire şayan. Kimse Yok Mu Derneğinin bu kadar büyük organizasyonlar yaptığını bilmiyordum. Kendilerini çok tebrik ediyorum. Allah yardımcınız olsun.” 200 öğrencisine medrese eğitimi, Kur'an Kursu ve hafızlık eğitimi veren Hamza Vakfına 8 tane tosunun etini bırakarak oradan ayrıldık. Memnuniyet ve hoşnutluk hat safhada idi.

TETE EYALET BELEDİYE BAŞKANI CESAR DE CARVALHO BEY

Erzincan ve Almanya'dan gelen kurbanların tamamını Zambiya ve Malawi sınırında bulunan, Mozambik'in en uzak eyaletlerinden birisi olan ve Maputo'ya 1700 km. uzaklıktaki TETE Eyaletinde kesmek nasip oldu. 200 bin civarında nüfusu olan bu eyaletin tamamına kurban etleri ulaştırılmaya çalışıldı. Belediye başkanını ziyarete gittiğimizde çok yoğun olmasına rağmen bize vakit ayırdı. Fakat bizim ne amaçla kendisini ziyarete gittiğimizden habersizdi. Biz okulumuzdan bahsettikten sonra eyaletin tamamına kurban eti dağıtmak istediğimizi söyleyince hemen yardımcısı İsabel Hanımı çağırdı. Bütün organizasyonda bize yardımcı olacaklarını, belediyenin bütün işçilerinin, mahalle ve köy muhtarlarının ve belediye kamyonlarının bu konuda seferber olacağını bize iletti. Hediyelerimizi takdim ettikten sonra teşekkür edip ayrıldık.

Gerçekten de bu eyalette kurban eti girmeyen mahalle ve köy kalmadı. En ücra noktalara kadar etler ulaştırıldı. Bayramın 4 günü kesim ve dağıtım sabahın erken saatlerinden akşam karanlığına kadar devam etti. Ömürlerinde ilk defa kurban eti yiyen köylerde Kimse Yok Mu konvoylarının geldiğini gören ve meydanlara toplanmış olan insanlar öyle çığlıklar atıyorlardı ki, o manzaraları görmeden anlatmak mümkün değil. 'Et geldi, et geldi' diyerek birbirine sarılıp sevinen çocukları mı ararsınız, ışıl ışıl gözlerle bastonlarına dayanıp yola çıkmış yaşlıları mı, peştamallarını toplayıp etlerini almaya hazırlanan teyzeleri mi, iki-üç aylık bebeklerini kucaklarına bağlayıp, diğer çocuklarının ellerinden tutup bir ellerinde de tencerelerle et alma sırasına giren köylü hanımlarını mı ararsınız…

Bu eyalette bize en çok yardımı olanlardan Pakistan asıllı ama 50 yıldır Mozambikte yaşayan Abdülmecid Amcayı da unutmamalıyız. Kurban bayramından 1 hafta önce kurbanlıkların alımı ve genel organizasyon ile ilgili bize yardımcı olması için yanına gittiğimizde çoktan bütün hazırlıkları tamamlamış bizi bekliyordu. Devlet hastanesinde personel işlerine bakan bu zat ailesi ile birlikte seferber oldu. Tam bir hafta o yaşında oradan oraya koşarak hizmet etti ve bizlere yardımcı oldu. Kesimin yapıldığı tek özel mezbahanenin müdiresi olan Kuba asıllı Dra. Laura Bravo Hanımefendi de kesimin aksamaması ve etlerin zamanında parçalanıp hazırlanması için hiç odasına girmeksizin işçileriyle birlikte tam anlamıyla kan ter içinde çalışıyordu. Şu cümlelerini hiç unutmayacağız: "Siz bu kurbanları kendiniz için kesiyor olsaydınız, kusura bakmayın ama size bu kadar yardımcı olmazdım. Ama değil mi ki siz bu kadar hayvanı fakir halk için kesip dağıtacaksınız işte o zaman işler değişir. Ben de sizinle birlikte çalışmalıyım. Nasıl kolaylık gösterebileceksem göstermeliyim. Benden ne istiyorsanız yerine getirmeye çalışacağım, hiç merak etmeyin. Tebrik ediyorum sizi, çok büyük bir iş yapıyorsunuz.” Bu özel ve modern kesimhane bayram boyunca başka hiçbir kimsenin hayvanı kesilmeksizin bize çalıştı ve bütün işçiler okulumuzun ve Kimse Yok Mu Derneğimizin tişört ve önlüklerini giyerek büyük bir coşku içinde gönüllüler kervanına dâhil oldular.

İNHAMBANE EYALETİ VE YAMANLAR RÜZGÂRI

Bu eyalette 20 tosun kesmek nasip oldu. Fakat burada ilginç bir tevafuk yaşadık. Otel İnhambane'ye bir ay önce Türkiye'den müdür olarak gelen annesi Mardinli, babası Filistinli, hanımı da İskoçyalı olan Yamanların 1989 yılı ilk mezunlarından NİDA MELHEM Bey bu şehirdeki kesim ve dağıtım işlerini organize edecekti. Yine Yamanlar mezunu iki öğrencimiz ve iki kardeş olan Abdullah Sait ve Abdurrahman Hilmi Erdoğan Kardeşler de kurban bayramını Mozambik'te geçirmek üzere gelince onları da Nida ağabeylerinin yanına uğurladık. Üç gün boyunca yaptıkları organizasyon sonunda Maputo'ya döndüklerinde kendilerine kurban etinden ikram edelim dediğimizde henüz bir lokma et ağızlarına koymadıklarını öğrendik. Niçin orada yemediniz diye sorduğumuzda şu cevabı aldık: "Hocam bize kurban eti ikram edildi ama biz yemedik. Dedik ki, hayır biz bu etten yiyemeyiz. Çünkü bunlar Türkiye'den Mozambik'teki fakirler için gönderildi, bizim bir lokma dahi olsa yememiz helal olmaz. Siz buyurun yiyin, afiyet olsun.” Oradaki insanlar bu civanmertlikten o kadar etkilenmişlerdi ki, Nur Muhammed Camiinin imamı İsa Hoca bizim bu altın kıymetindeki mezun öğrencilerimize şunları söyleyecekti: "Ben sizleri Sahabe Efendilerimiz gibi görüyorum. Peygamberimiz zamanındaki sahabeler gibisiniz. Aynen onlar gibi yapıyorsunuz. Onlara çok benziyorsunuz. Buradaki, kurban bayramını unutmuş olan Müslümanlara gelip yeniden bayramı hatırlattınız. Senede bir kez et yemeyen insanlara siz kurban eti ikram ettiniz. 3 yıl önce gelip bu insanlara sorsaydınız, kurban bayramı nedir, nasıl olur diye, size hiçbir cevap veremezlerdi. Ama siz üç yıldır buralara kadar gelip onlara Kurbanı öğrettiniz. Allah sizlerden razı olsun.” Nur Muhammed Camii Derneği ve cami cemaati öyle güzel organize olmuşlar ki, hiçbir izdiham ve kargaşa olmadan etler dağıtılmıştı. Vaktinde kurbanlar kesilmiş ve erkenden dağıtılarak insanlar sevindirilmişti.

KURBAN KEMİKLERİNİ KAPIŞAN ÇOCUKLAR

Chimoio şehrinde kesilen kurbanlar dağıtılmak üzere parçalandıktan sonra etrafa sıçrayan kemik parçalarını kapışan çocuklar oldukça dikkat çekiciydi. Satırlarla parçalanan etlerden sıçrayan kemik parçalarında kalmış etleri dişleriyle sıyırmaya çalışan veya kemikleri ağızlarında çiğneyerek et kokusunu almaya çalışan çocuklardı bunlar. Pişmemiş bir kemiğe bile hasret çocuklar. Kim bilir dağıtılan etler hangi yürekleri güldürdü. O sofralarda nasıl bir bayram havası esti kim bilir!

KAMIŞ EVLERİN ARASINDA AKŞAM KARANLIĞINDA DAĞITIM

Birinci günün akşamı geç de olsa dağıtıma hazırlanan bir kamyonet eti, bekletmeden dağıtalım dedi Kimse Yok Mu gönüllüleri. Sebilillah Cami ve Medresesine koştuk hemen. Bir minibüs, bir kamyonet ve bir de otobüsle kalabalık bir ekiple, gür sesli tekbirlerle yola koyulduk. Bilali Habeşi edalı müezzinimiz Ebu Bekir Kardeşimize haber vermiştik, dağıtıma geliyoruz diye. O hemen mahalleye müjdeli haberi yaymıştı. Patris Lumumba isimli bir Müslüman Mahallesi idi burası. Daha doğrusu 50 kadar Müslüman ailenin yaşadığı tamamen zencilerden oluşan bir mahalle. Daha sokağın başında bizi gören çocuklar bizler arabadan iner inmez kollarımızın arasına üşüştüler. Alın bizi kollarınızın arasına hiç bırakmayın dercesine ne muhteşem bir manzara idi o. Biz hemen dağıtıma başlayalım dedik ama cami dernek başkanı Hüseyin Bey olmaz dedi. Akşam ezanı okunacak. Namaz kılmadan olmaz. Biz dedik 5 dakika sürer, hemen bitirir namazı kılarız. Hayır dedi başkan, namaz da 4 dakika sürer. Kılarız ondan sonra dağıtırız. Bizi en çok etkileyen şey Hıristiyan komşularını da et almak için çağırmışlardı. Meğer o mahallede iki üç yıl öncesine kadar 6 Müslüman aile varken şimdilerde 50 aile olmuş. Çok güzel diyaloglar kurmuşlar aralarında. Gelemeyenlere de ayırmak istediler ve biz onlara da bıraktık. Oradan ayrılırken öyle muhteşem bir sevinç manzarası vardı ki! Dernek başkanı Hüseyin Bey şu konuşmayı yaptı: "Biz Türkleri yeni tanıdık. Böyle bilmiyorduk. Meğer ne cömert insanlarmışsınız. Bizim gerçek kardeşlerimiz sizlermişsiniz. Bizi hiç unutmuyorsunuz. Ramazanda da yanımızda idiniz, kurbanda da. Bizim fazla tecrübemiz yok. Sizden çok istifade etmek istiyoruz. Bize yardımcı olur, bilmediklerimizi öğretirseniz çok memnun oluruz.” O medreseden aldığımız 5 tane tam burslu öğrencilerimiz (Şakire, Amine, Suayba, İbrahim, Rafik) de yanımıza gelip ellerimizden tutup bize teşekkür ettiler.

Oradan ayrıldıktan sonra daha işimiz bitmemişti. Yolumuz üzerinde bataklık kenarında kurulu, kamış evlerden müteşekkil, elektrik ve suyu olmayan bir mahalle bizi bekliyordu. Karanlıkta el yordamıyla ellerimizde et poşetleriyle ilerlemeye başladık kamış evlerin arasında. Mahallenin ileri gelenlerinden İsmail Miguel Beye et dağıtımı yapacağımızı ve herkesi buraya toplamasını ve sıraya sokmasını istedik. Birkaç dakika geçmedi ki, Aman Allahım o da ne! Kadın, erkek, çoluk çocuk duyan herkes bir anda meydanı dolduruverdiler. Soluk soluğa öyle bir gelişleri vardı ki. Hemen sıraya giriyorlar ama gerçekten et verilecek mi verilmeyecek mi diye herkes kafasını sarkıtmış ileriye bakıyordu. Hiç telaş göstermemelerini ve herkese yetecek kadar etin olduğunu söyledik. Çocuklar etrafımızda halay çekiyorlar, kadınlar çığlık çığlığa sesler çıkarıyorlardı. Çığlıklar ve kurbandı bunun adı. Asırlardır dinmeyen çığlıkları dindirmek için gelmişlerdi gönül erleri. Ve şimdi bu gariban insanlar ağlama değil sevinç çığlıkları atıyorlardı.

GİZLİ KAHRAMANLAR

Bir de cephe gerisinde hizmet veren gizli kahramanlarımız vardı Musa b. Beg diyarında. Onlar, biz sizden geri kalamayız dediler her zaman olduğu gibi. Biz de geleceğiz, sabah erkenden size katılıp yardım edeceğiz, et doğrayacağız, kavurma yapıp ikram edeceğiz dediler. Üç gün boyunca da kazanların başından ayrılmadılar. Ateşin başında ve dumanlar arasında kavurma pişirerek; yemeyen, doymayan kalmasın dediler. Kucaklarında bebeklerle, ellerinde pasta-börek tepsileriyle Söğüt Kolejinin bahçesine koştular sabahın erken saatlerinde. Bir tarafta etler parçalanıp alelacele dağıtıma gönderilirken diğer tarafta da onlar gökten inmiş melekleri andıran bir safilik ve nezahetle sağa sola koşuşturup yapılan işlere ortak oluyorlardı. Esnaf ve öğretmen eşleri olan bu şefkat kahramanı hanımlar, gizli kahraman olarak destan satırları arasına yazıldılar. Binler tebrik onlara, binler teşekkürler… (Asım Akın Işık, Mozambik)