Gülen Konferansının Anlamı
Bir zamanlar medya takibi yoluyla dünyadaki Müslüman varlığından haberdar olmak özel dikkat gerektiren bir keşifken günümüzde Müslümanların medyanın konusu olmadığı gün yok. 11 Eylül'den sonra hızlanan bu süreçte yazılı- görsel medya ve akademik dünya kamera ve kalemlerini Müslümanlardan eksik etmediler. Anlamadan çok yargılamaya dayanan bir yaklaşımla İslam'ın ne olduğu, Müslümanların ne yapmak istediği özellikle demokrasi sorunları bağlamında konuşuldu ve her adım bir "gelecek korkusu"na bağlandı. Medyanın ya da akademik dünyanın dikkatlerinin Müslüman dünyaya döndüğü yıllar boyunca Türkiye, yine gündem dışıydı.
İslam bağlamında dünyanın geleceği konuşulurken Türkiye'nin devre dışı kalması, Türkiye'nin yakın tarihinin katı sekülarist imajıyla açıklanabilse de, bu yaklaşım tatmin edici olmuyor. Anlama çabası, olayı kendi bütünlüğü içinde değerlendirmek zorunluluğunu getirirse, Türkiye olmadan İslam dünyasına dönük girişilen her çaba daha baştan yetersiz kalacaktır. Bu açıdan Türkiye'den bakanlar çok kez bütün bu çabaları bir samimiyetsizlik ve eksiklikle malul buldu. Nitekim aynı görmezden gelmeyle Müslüman coğrafyalardaki İslami hareketleri araştırırken Türkiye'ye yer vermeyen akademik çalışmalarda da karşılaştık.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları demokrasi ve İslam dünyası üzerine süren tartışmanın bir anlama çabası olduğuna dair samimi işaretler arıyor. İnsanların, İslam tarihinin son ekonomik ve politik gücü Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi olan bu ülkenin, modernizmle birinci elden karşılaştığı ve katı bir sekülerizme maruz kaldığı, aşağı yukarı 150 yıl boyunca yapıp ettiklerinin İslam'ın, dolayısıyla dünyanın geleceğine dair yaratıcı cevaplar saklamasını beklemeleri anlaşılabilir bir durum. Batı, bugünkü İslam'ı anlamak istiyorsa, Türkiye'ye daha çok kulak verecektir.
25- 27 Ekim tarihinde Londra'da düzenlenecek olan "Değişen İslam Dünyası ve Gülen Hareketinin Katkıları" başlıklı konferans bu gerçeğin algılanmaya başladığına dair ümit verici gelişmelerden.
Konferansı motive eden düşünce şöyle açıklanmış: "Gülen hareketi uluslararası bir eğitim programıyla Batı ve İslam arasındaki ilişkileri olumlu yönde geliştirmeyi hedefliyor. Gülen'in hedefi daima İslam'ın evrensel amacını desteklemek oldu. İnsanlara inançları, renkleri ve milliyetleri ne olursa olsun hizmet etmek… İslam dünyası değişim ve yenilenme içinde. Gülen'in İslam'ı yeniden yorumlayan fikirleri İslam dünyası ile Batı arasında bir köprü kurulmasına yardımcı olabilir."
Konferansın Gülen'in "İslam yorumunun Avrupa'da yeni ve tam anlamıyla insani bir toplum inşasında katkıları"na dair bir yaklaşım sunması ise, Gülen hareketinin yalnız modernizmle İslam arasında ürettiği yeni imkanlarla değil, fakat aynı zamanda modernizme eleştiri yoluyla Batı dünyası için de yeni ufuklar açan dinamik bir hareket olarak algılandığını gösteriyor. Konferansın basında ilgi gören bir yönü de Lordlar kamerasında gerçekleşecek olması. Lordlar Kamarası'nın konuya ilgi göstermesinin sebebi, İslami radikalizm korkusu ve İngiliz gençlerinin İslam'a artan ilgisi olarak açıklandı.
Bu konferans Gülen hakkında Batı'da yapılan ilk konferans değil fakat bu tür konferansların ve akademik çalışmaların ulaşmasının beklenebileceği noktaya göre ilklerden sayılır. Umarız Gülen Hareketi üzerine yapılacak hızlandırılmış benzeri çalışmalarla kaybettiğimiz son on yıl telafi edilir.
Dünyanın çeşitli aşırılıklar içinde bunaldığı günümüzde reaksiyonla tepki arasında bir üçüncü yol olarak Gülen Hareketi, dünyaya yeni bir paradigma vaat ediyor. Teoriden pratiğe değil, pratikten teoriye yol alan hareketin, bu ve benzeri konferans ve çalışmalarla politika yapıcıların nezdinde dikkat çekmesi ümit verici. (Hande Ekşi, gyv.org.tr)
- tarihinde hazırlandı.