Hocaefendi'nin hiçbir sözü zayi olmadı

Hocaefendi'nin hiçbir sözü zayi olmadı

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin vaaz kasetleri, bugün önemli bir külliyatın temelini oluşturmuş durumda. Hocaefendi'nin vaazlara başladığı zamanları günümüze ulaştıran ağabeylerden biri de İzmirli Alaeddin Kırkan. O zamanları şöyle anlatıyor: "Kaset çok önemliydi bizim için, Hocaefendi'nin bir harfi de... Çok şükür hiçbir bant boşa gitmedi."

Boş kaset bile görsem hayalen içine çok şey dolduruyorum. Her kaset gördüğümde Hocaefendi gözümün önüne geliyor. Hasta olduk, vaazlara açık havada gittik, ıslandık ama manen de ıslandık." diyor Alaeddin Kırkan. O, hizmetin kürsülerden çağladığı dönemlerde, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin vaazlarını büyük bir gayret ve aşkla teybe çeken ilk kişilerden. Kırkan, 1948 İzmir Ödemiş doğumlu. Balkan göçmeni bir aileye mensup olan Kırkan aslen Boşnak...

Alaeddin Kırkan'ın çocukluğu 1962 senesine kadar Ödemiş'te geçer. 1968'de askere gider, 1970'in Nisan'ında ise vatanî görevini bitirir. "Geldiğim gün dükkân açtım Allah'ın lütfuyla." diyen Kırkan, hikâyenin devamını şöyle anlatıyor: "Annemle badana yaparken biri bize 'Hayırlı işler.' dedi. Biz de 'Allah razı olsun.' dedik. 'Burası ne dükkânı olacak?' diye sorunca 'Terzi' diye cevap verdik. O kişi, 'Bana da bir pantolon diker misin?' dedi bu kez ve elinde kumaş vardı. Allah boş dükkâna müşteri gönderdi." Kırkan, iki yıl sonra bir arkadaşının 'İğne ile kuyu mu kazacaksın, gel seni memur yapalım.' demesi üzerine 1972'nin sonunda Ege Üniversitesi radyoloji enstitüsünde personel olarak işe girer. Bir anlaşmazlık yüzünden memurluktan istifa eder ve bugünkü NT o zamanki adıyla Nil mağazasında çalışmaya başlar. Şimdilerde ise emeklilik günlerini ev ev koşturup sohbet ederek geçiriyor.

Alaeddin Kırkan, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin vaazlarını ilk kaydedenlerden. Bir dönem elden ele dolaşan teyp kasetlerinin hikâyesi de içindekiler kadar etkileyici. "Biz mikrofonlarımızı kürsüye bağlıyorduk. O gelir gelmez kayda başlıyorduk. O dönemde kaset çok önemliydi bizim için, Hocaefendi'nin bir harfi de.. Çok şükür hiçbir bant boşa gitmedi. Allah'ın inayetiyle Hocaefendi'nin hiçbir sözü zayi olmadı." diyen Kırkan, Hocaefendi'ye sohbetlerde sorulan ilginç soruları da gün gibi hatırlıyor.

"İlk mürşidim Leninist'ti"

Yıl 1966... Alaeddin Kırkan'ın bir arkadaşıyla iş kurduğu seneler. "Aşırı uçlarda dolaşan bir solcuydu, Leninist'ti, dine de karşıydı." diye tarif ediyor arkadaşını. Kırkan, tarihî konuşmayı şöyle anlatıyor: "Beni namaz kılarken görünce 'Ya sen bu yaşta namaz kılıyorsun, Kestane Pazarı'na bir hoca gelmiş, ağlıyormuş, git bir de onun arkasında namaz kıl' dedi. Ben de ilk cuma günü camiye gittim. Benim mürşidim odur." Genç vaiz, kürsüde neler anlattıysa Kırkan bir o kadarını anlamamış. "Başında süt beyaz bir sarık vardı. Terzi olduğum için dikkatimi çekmişti, sarığına hayran oldum." diye konuşan Alaeddin Ağabey'in Hocaefendi ile karşılaşması bu şekilde gerçekleşmiş.

Hocaefendi'nin dar dairede ev sohbetleri de yaptığı dönemlerde Kırkan da bu kutlu halkadadır. Zor dönemleri, "Sohbetlere giderken her senenin takvimi vardı cebimde. Ola ki hapse girersek namaz vakitlerini kaçırmayayım diye." ifadeleriyle anlatan Kırkan, Hocaefendi'nin evlerde bizzat Risale-i Nur dersleri yaptığını söylüyor.

Sosyal adalet Rusya'da değil, İzmir'deymiş

Hocaefendi 1979'da bir gün sohbet sırasında, "Arabası olan parmak kaldırsın." der ve devam eder: "Bir geceliğine evini terk edecekler de elini kaldırsın." Bu soruların nedeni şehre sınav için gelecek üniversite adayları içindir. Kırkan, "Gençler hem evlere hem de Bozyaka yurduna getirildi. 'Arkadaşlara hiçbir şey anlatmayacağız.' diye tembih olundu. Evin anahtarlarını da onlara verdik.

İçimizden biri Hocaefendi'ye 'Hiçbir şey anlatmamamıza rağmen ne olacak?' diye sordu. Hocaefendi de 'Her gecenin sabahı vardır.' diye cevap verdi. Sınav sonrası gençlerle yemek yendi. O sene ilk defa çıkan Sızıntı dergisi hediye edildi. Allah'ın inayetiyle o kardeşlerimiz firesiz bir şekilde hizmete girdi. Hatta 'Biz sosyal adaleti Rusya'da zannediyorduk, hâlbuki İzmir'deymiş.' diyenler bile oldu."

'Asrın Getirdiği Tereddütler' ile yüz yüze

Alaeddin Kırkan, geçmiş olayları günü gününe hatırlıyor. Öyle ki anlattığı vakayı gün, ay, yıl olarak söylüyor: "1976'nın 11. ayının 22. günü Hocaefendi, 'Ev sohbetleri camiye taşınsın, sorular sorulsun, cevaplar alınsın.' dedi. Asrın Getirdiği Tereddütler, böyle böyle ortaya çıktı. Hocaefendi ilk gece, "Arkadaşlarınıza söyleyin camiye abdestli girmek iyidir ama camiye abdestsiz de girilebilir. Namaz kılmak zorunda da değiller. Sorularını sorsunlar." diye ekledi. Kırkan o geceyi "Öyle sorular soruldu ki..." diye özetliyor ve birkaç misal veriyor: "Muhterem hocam bir füze yapsak 15 sene fezada gitsek, 15 sene de dönsek, namazlarımızı nasıl kılacağız?" Bu tip sorular Hocaefendi'yi köşeye sıkıştırmak içindi tabii. Hocaefendi de dedi ki: "Siz ışık hızıyla giden füzeyi hazırlayın. Yanınıza bir de doktor alın, nabzınıza baksın. Kontak anahtarına temas ettiğiniz anda siz enerjiye dönüşeceksiniz. Işık hızıyla giden bir füzenin içinde insan kalmaz. Dolayısıyla namaz da olmaz." Diğer örnek ise daha trajik... "Muhterem hocam Türkiye kaç bölgedir?" diyenler oldu. Hocaefendi de cevabu'l-ahmak es-sukût kaidesinde cevap verdi: "Ben coğrafya bilmem." Kırkan, daha sonra Hocaefendi'ye bu programlarda 1.200 soru sorulduğunu tespit eder.

Kaset çekimi, hizmetin ilk yıllarında oldukça önemli hizmetlere vesile olmuş bir iş. Kırkan da "Arşiv çapında esas kaset işini yapan Tuzcu Cahit Ağabey'dir. Onun için bu iş, hayatının birinci gayesiydi. Yani Tuzcu Cahit Ağabey profesyonel, biz amatördük." ifadelerini kullanıyor. Kırkan, 1972 senesinde vaazları kasetlere çekmeye başlar. O ilk günü şöyle anlatıyor: "Gece vaazıydı, Hocaefendi dil üzerinde durdu. 'Dili olanın dini, dini olanın dili yok.' dedi. Hâkim dahi Hocaefendi'ye 'Biraz daha öztürkçe konuşmaz mısınız?' demiş. Hocaefendi de bundan sonra kendi deyişiyle, harcıâlem şeyleri anlatmaya başladı. Kırkan, sadece vaazları değil, Hocaefendi'nin Manisa'da, Tire'de, Alsancak'ta verdiği konferansları da kaydetmiş.

Her caminin ayrı hatırası var

"Biz mikrofonlarımızı kürsüye bağlıyorduk. O gelir gelmez kayda başlıyorduk. O dönemde kaset çok önemliydi bizim için, Hocaefendi'nin bir harfi de... Çok şükür hiçbir bant boşa gitmedi. Allah'ın inayetiyle Hocaefendi'nin hiçbir sözü zayi olmadı. Mesela teybi açıyorduk, artık kasetin sonu ama Hocaefendi vaaza devam ediyor. Makaraları olduğu için ucu boşalıyordu. Onun sonunu dört gözle bekliyorduk. Allah öyle bir ayarlıyordu ki tam kaset bitiyor kaseti çevirmemiz lazım, Hocaefendi o zaman, mendiliyle terini siliyordu. O boşlukta hemen kaseti çeviriyorduk. Kaldı ki Hocaefendi, bizi görmüyordu. Her caminin ayrı hatırası var." diye anlatıyor Kırkan. Alaeddin Ağabey'in ifadesiyle teyp sayısı gittikçe artar ve bu durum vaaz esnasında Hocaefendi'nin dikkatini çekmeye başlar. "Biz de caminin giriş kısmına uzun bir elektrik kablosu çektik. Çok sayıda prizler yapıldı. Gelen oraya takardı. Kasetçiler ceplerinde üçlü prizle gezerdi." diyen Kırkan, o günleri büyük bir tahassürle anlatıyor.

'Tuzcu Cahit vefat ettikten sonra kürsüye çıkmadım'

Kırkan, kaset işiyle meşgul ilk ağabey olan Cahit Erdoğan nam-ı diğer Tuzcu Cahit Ağabey'e hayranlık duyuyor. Hiç unutmadığı bir anısını şöyle paylaşıyor: "Bir gün Tuzcu Cahit Ağabey camiye geç geldi. Ne prizde yer var ne de onun cebinde üçlü priz... Geldi hemen bir fiş çekti. Tevafuk o da benimkiydi. Çok kızdım tabii. Aradan 15 sene geçmiş. Samanyolu TV, bir türlü faaliyete geçemiyor. Televizyon net görüntü vermiyor. O gün Hocaefendi ilgili arkadaşları davet etmiş. Bana, 'Hatırlar mısın Alaeddin Bey, rahmetli Tuzcu Cahit Ağabey camiye geç gelmişti, senin fişini çekmişti, sen de o gün çok kızmıştın.' dedi. Ben de 'Evet hocam' diye cevap verdim ve Hocaefendi devam etti: "İşte Tuzcu Cahit hayatta olsaydı ne yapar eder bu işi hallederdi, ekrana kar yağmazdı. Tuzcu Cahit Ağabey vefat ettikten sonra ben kürsüye çıkmadım."

Bizim yaptığımız işi bugün Cihan Radyo, Irmak TV yapıyor

Alaeddin Kırkan, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin iman hakikatlerini kürsüden anlattığı dönemlerin şahidi: "Biz o günleri canlı canlı yaşadık. O görüntülerin kaydedilmesi, muhafaza edilmesi bugünkü nesil için çok önemli. Elhamdülillah artık Irmak TV ve Cihan Radyo aracılığıyla bunlar milyonlara ulaşıyor ve bu beni çok mutlu ediyor. Arabada vaazları duyduğumuzda o günlere gidiyorum. Hocaefendi'yi kaçırmak artık mümkün değil. Çünkü devamlı kanallarda... Hiç tahmin etmediğimiz yerlerden vaaz yükseliyor. Bu ya Cihan'ın ya Irmak'ın marifeti..." (Samet Altıntaş)