Bisküvi dede: Sabri Ülker

Bisküvi dede: Sabri Ülker

Tarihler 12 Haziran 2012'yi gösterdiğinde Türkiye'de hemen hemen herkesin içini sızlatan acı bir haber duyuldu. Cumhuriyetin ilk kuşak sanayicilerinden Sabri Ülker vefat etmişti. Bu özel şahsiyet her eve güvenle girebilen bir ürünün mimarı, zor zamanlarda azim ve kararlılıkla nelerin başarılabileceğinin göstergesiydi. Mütevaziliği ile Müslüman bir iş adamının örnek tablosu, 'Himmeti milleti olan' ve o uğurda binlerce insana ışık tutan bir isimdi... 92 yıllık hayatın sonunda arkasında dünya çapında bir gıda devi, parlak bir ticarî hayat ve en önemlisi de güçlü bir manevî miras bıraktı Sabri Ülker.

  • Hayatın merkezine parayı değil millete hizmeti koyan bir işadamıydı Sabri Ülker. Büyük başarısını, tevazuyla perçinleyip, paranın getirdiği tahribatı engellemeyi başaran örnek bir isim oldu. Müslüman bir işadamının nasıl olması gerektiğini hal diliyle ortaya koydu.
  • En sıkıntılı zamanlarda bile, millete hizmet ettiğine inandığı kişileri korumaktan ve onlara destek olmaktan geri durmadı. Bunlardan biri de 12 Eylül 1980 darbesinden sonra cuntanın hakkında yakalama kararı çıkardığı Fethullah Gülen Hocaefendi'dir. Herkesin gölgesinden bile ürktüğü böyle bir dönemde Sabri Bey, bir an bile tereddüt etmeden Hocaefendi'ye evinin kapılarını açar.

Sabri Ülker Devlet-i Âliye'nin yetim bıraktığı vilayetlerden Kırım'da 1920 yılında dünyaya geldi. Çocukluk dönemi, Bolşevik ihtilâlinin sancılarıyla geçti. Müslüman halkların Sovyet sistemi altında ezildikleri o günleri ömrünün sonuna kadar unutamadı: "Çok acılı anlarımız, günlerimiz ve aylarımız geçti. Bütün bağ, bahçe ve tarlalara el konarak 'Hepsi devletindir, baştan dağıtacağız' dendi. Kendi düşüncelerinde olmayan, eğitimli, çalışkan insanları Urallar'a, Sibirya'ya sürmeler ve toplu kurşuna dizmeler başladı. Babamızı ve bizi defalarca bu sürgün kafilelerine soktular."

O dönemde özünü inkâr etmeyenlere çocuk-yaşlı demeden uygulanan baskı, şiddet ve zorbalıklardan kaçan Sabri Ülker'in babası İslâm Bey, İstanbul'a göç etmeye karar verir. Yanlarına alabildikleri kadar eşya ve biraz da parayla yola çıkarlar. Kendilerini İstanbul'a götürecek gemiye binecekleri anda Sovyet polisinin ellerindeki paralara el koyması yüzünden birkaç parça kuru ekmekle yolculuğu tamamlayabilirler. İstanbul'da akrabaları onlara kol kanat gerer.

İslâm Efendi, Kırım'da yüksek tahsil yapmış, ilahiyat eğitimi almış bir din âlimidir aslında. Ancak oradaki diplomalar Türkiye'de geçmediği için, hayatını bir süre Çatalca'da ziraatle uğraşarak kazanır. Tütün ekimi yaparak ailesini geçindirmeye çalışır. O yıllarda 9 yaşında olan Sabri Ülker, Kadırga İlkokulu'nda okumaya başlar. İlkokuldan sonra İstanbul Erkek Lisesi'ne kaydolur. Yüksek öğrenim için Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Mekteb-i Âli'sine kaydolduğunda 2. Dünya Savaşı da başlar. Sovyet dönemindeki baskılardan kurtulmuş olsa da savaşın getirdiği sıkıntıları yakından hisseder. Zor şartlarda yükseköğrenimini tamamlar Sabri Ülker.

Onun okulu bitirdiği yıllar, 2. Dünya Savaşı'nın sonlarına denk gelir. Sabri Bey, ağabeyi Asım Ülker'le birlikte iş hayatına atılmak ister ancak 1940'lar, genç Cumhuriyet için yokluk dönemleridir. Üretim için yeterli ekipman bulmak neredeyse imkânsızdır. İki kardeşin gözü ise bisküvi üretimindedir. Niyetleri savaş sırasında bisküvinin tadını unutan çocuklara yeniden bu tadı tattırmaktır: "Doğduğum yıllar itibarıyla kimselerin çocukluğu kolay geçmedi. Bizler savaşları, yıkımları, göçleri gördük. Herkesin güzel bir çocukluk geçirme hakkına sahip olması gerektiğine daha o yıllarda inandım. Bu sebepledir ki, akşam babaların çocuklarına götürebilecekleri bisküvileri, çikolataları, gofretleri üretmenin hazzını her zaman hissettim."

Ülker kardeşler ilk girişimcilik denemelerini Nohutçu Han'da yaparlar. Yedek parçası bulunmayan, sık sık bozulan makinelerin bulunduğu atölyede günlük 200 kilo bisküvi üreterek piyasaya adım atarlar. O zorlu şartlar altında bir dünya markası çıkarmayı başarırlar. Sabri Bey'in 1944'te kurduğu Ülker firması, bugün 11 milyar doları aşan cirosu, 30 bin çalışanı ile uluslararası bir gıda devine dönüştü. Oysa Sabri Bey, meselenin bu kısmından çok hep manevî boyutuyla ilgilendi. Onun, Ülker'e yönelik şu sözleri hayata ve ticarete bakışını özetler nitelikte: "Bugün, memlekete çok yararlı bir evlat yetiştirerek gurur duyan bir baba gibiyim."

Hocaefendi'yi zor yıllarda evinde misafir etti

Sanayici kimliği kadar iyi bir baba, müşfik bir dedeydi Sabri Ülker. Anadolu insanı ve devletine sarsılmaz bağlarla bağlıydı, civanmertliği ile yâd edilecek bir simaydı. En sıkıntılı zamanlarda bile, millete hizmet ettiğine inandığı kişileri korumaktan ve onlara destek olmaktan geri durmadı. Bunlardan biri de 12 Eylül 1980 darbesinden sonra cuntanın hakkında yakalama kararı çıkardığı Fethullah Gülen Hocaefendi'dir. Hocaefendi, ülkenin o zor yıllarında azılı bir suçluymuş gibi muamele görür. Yasa dışı sol örgüt üyelerinin fotoğraflarının yanında onun fotoğrafı da 'Aranıyor' ilanıyla yer alır. Herkesin gölgesinden bile ürktüğü böyle bir dönemde Sabri Bey, bir an bile tereddüt etmeden Hocaefendi'ye evinin kapılarını açar.

Hayır işlerine yardımda bulunmayı çok seven ve önemseyen Ülker, birçok sivil toplum kuruluşuna da yardımda bulunur. Binlerce öğrencinin burs almasına imkân sağlar. Sabri Ülker'in iş hayatındaki başarısının ardında, özel hayatındaki mutluluğunun etkisi var. Eşi Güzide Hanım'la mütevazı bir yaşam sürer. Ülker, bu kaidesini son nefesini verdiği ana kadar korur.

Sabri Bey, Fatih Camii'nden her insana nasip olmayacak bir tabloyla uğurlandı. Ona veda edenlerin arasında kurduğu şirketin çalışanları, burs verdiği öğrenciler, elinden tutup iş dünyasına kazandığı nice isim vardı. Ülker'in civanmertlik ve özveriyle yetiştirdiği isimler, onun yolunda yürümeye devam edecek.