Hizmet yolunda hicret

Hizmet yolunda hicret

Öyle insanlar var ki davaları uğruna vatan hasretine katlanıp başka diyarlara hicret eder. Onların tek bir gayesi vardır; O'nun (cc) adını ve mesajını dünyanın dört bir yanına ulaştırmak.

Kim ister ki doğduğu toprakları terk etmeyi. Bağında bahçesinde koşuşturup, büyüdüğü mekânları ardına bakmaksızın bırakıp gitmeyi. Aileyi, dostları kısacası hatıraları geride bırakmayı... Ancak öyle insanlar var ki davaları, idealleri uğruna bu ızdıraba katlanıp başka diyarlara hicret eden. Onların tek bir gayesi oldu yaşamları boyunca; Allah rızası uğrunda, O'nun adını ve mesajını dünyanın dört bir tarafına ulaştırmak.

Evet, dünyanın en ücra köşelerine Hak için hicret etmiş peygamberlerden ve İslam ulemasından bahsediyoruz. Onlar Cenab-ı Hakk'ın yolundan, Resûlullah'ın izinden ayrılmamak, Kur'an ve sünneti geniş bir daireye ulaştırabilmek için türlü fedakârlıklar yapıp başka diyarlara göç ettiler. Burada davaları uğruna mücadele ettiler. Allah (cc) çıkılan bu zorlu hicret yolculuklarında onları muvaffak kıldı. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de, "Zulme mâruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi! O muhacirler hak yolda sabreder ve yalnız Rab'lerine dayanıp güvenirler." (Nahl Sûresi, 16/41-42) buyuruyor Cenab-ı Hak. Türlü işkencelere maruz kalan Peygamber'ine (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Müslümanlara, "Hicret edin." diyerek yol gösteriyor.

Hicreti araştırdıkça aslında insanlık tarihi kadar eski bir yol olduğunu anlıyoruz. Zira ilk hicreti, ilk insan ve peygamber Hz. Âdem'in yaptığını öğreniyoruz. Sonrasında Hz. Nûh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa (aleyhisselâm) gibi birçok peygamberin aynı yolu takip ederek ortak davaları olan Hak dine sahip çıkmak için yollara çıktıklarını anlıyoruz. Ancak asıl hicreti ise, kametine uygun bir şekilde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (aleyhisselatu vesselam) gerçekleştirdi.

Resûl-i Ekrem, Mekke'ye hac için gelen kabilelere İslamiyet'i tebliğ ederken, bu esnada Medine'den gelen birkaç insanla görüşür. Sonraki yıllarda Medine'den Müslüman olup gelenlerin sayısı kat kat artar. Resûlullah'ı ve ümmetini Yesrib'e (Medine'nin eski ismi) davet eden bu insanlar, Allah'a şirk koşmama, zina ve hırsızlık yapmama, çocukları öldürmeme, masum insanlara iftira atmama, Peygamber'e karşı gelmeme gibi hususlarda söz verirler. Yesrib artık inananlar için sığınacak bir liman olmaya başlar. Mekke'de yapılan zülumden ve baskıdan bunalan bazı Müslümanlar bu beldeye göç etmeye başlar. Doğdukları şehri, hatıraları geride bırakıp gitmek elbette çok zor olur onlar için. Kimisi anne-babasını kimisi çocuğunu kimisi de hanımını bırakarak yola koyulur. İnananların çoğu Mekke'yi terk eder. Ancak Efendimiz en sona kalır. O, ashabını emniyete kavuşturduktan sonra yola koyulacaktır. Hz. Ebûbekir ile çıktığı Hicret yolculuğunda zorlukları Allah'ın izniyle aşıp Yesrib'e ulaşır. Yesrib o günden sonra Medinetü'r Resûl (Peygamber şehri), daha sonra Medine-i Münevvere (nurlu şehir) ismiyle anılır. Hicretin ardından Medine'nin Müslümanlaşması hızlanır. Yerliler, o güne kadar görülmemiş ensar ve kardeşlik duygusuyla mallarını hicret etmiş muhacirlerle paylaşır.

Hicret bunun gibi daha nice güzel olaylara vesile olmuş. Efendimiz'den (aleyhisselatu vesselam) sonra günümüze kadar birçok İslam âlimi hicret etmiş. Hicret eden sahabeler ve âlimler vesilesiyle Kur'an ve sünnet bambaşka topraklara yayılmış. Çoğu hicret ettikleri diyarlarda Hakk'a yürümüş. Hicret etmiş bazı âlimlerin örnek hikâyelerini sizlerle paylaşalım istedik.

Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî (1207-1273): Hicreti küçük yaşta başladı

Sadece İslam âleminin değil tüm dünyanın tanıdığı bir mutasavvıf ve mütefekkir Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî. Afganistan'da dünyaya gözlerini açan Celâleddîn'in hicret yolculuğu küçük yaşlardan itibaren başlar. Mevlânâ'nın babası Muhammed Bahâeddin Veled o dönemde 'âlimlerin sultânı' unvanı ile anılır. Oğlu Celâleddîn'i Moğol fitnesinden uzak tutmak ve ona huzurlu bir memleket bulmak gayesi ile Anadolu'ya göç eder. Zira o dönem Moğollar siyasî kavga neticesinde kargaşaya sebebiyet vererek İslam toplumunun birliğini ve siyasî gücünü ciddi olarak tehdit ediyordur.

Baba ile oğul hicret yolunda önce Bağdat'a, hac için Arabistan'a ve sonra Şam'a gider. Burada büyük İslam âlimi İbn-i Arabi ile görüştükten sonra Anadolu'ya geçerler. Bu esnada Moğol istilası Selçuklu'ya kadar uzanır. Çaresizlik ve siyasî kaos, savaş imkânlarını tükettiğinden ağır bir yenilgi alır Selçuklular. Mevlânâ için ise Moğol yıkımını daha da ileriye taşıtmamak için tek bir yol kalır: Cihad-ı ekber (nefse ve ene'ye karşı cihad). Çünkü Moğollar, Müslümanları iman damarından vurarak yok etmek istiyordur. Onları bu yoldan yürütmemek, Konya'da Mevlânâ'ya düşer. Kılıcın çözemediği sorunları Mevlana'nın öğretileri çözer.

Afganistan'dan Konya'ya hicretini gerçekleştiren Celâleddîn-î Rûmî, Konya'da da cihad-ı ekberi (ruhi mücadele) tatbik ederek hem Moğol sorununun çözümünde büyük rol oynar hem de Anadolu'nun İslam diyarı olarak kalmasını sağlar. Vefat ettiği 1273 yılına kadar Konya'da İslam'a hizmet etmeyi sürdürür.

HACI BEKTAŞ-I VELİ (1209-1271): Hicretiyle 36 bin âlim yetiştirdi

Doğup büyüdüğü Horasan topraklarını bırakıp Anadolu'ya hicret eden mutasavvıflardan biri de Hacı Bektaş-ı Veli. Hoca Ahmet Yesevi'nin tefekkür alemini takip ettiği için onun halifesi olarak da anılan Hacı Bektaş, Anadolu'da otuz altı yılda otuz altı bin halife yetiştirir. Kendisinin de bağlı olduğu 'Ahilik Teşkilâtı' ile, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesine önemli katkılarda bulunur. Kendisini Allah'ın yolunda İslamiyet'e hizmet etmeye adayan Veli, hicret ettiği topraklarda, Kırşehir'de Hakk'ın rahmetine kavuşur.

EMİR SULTAN (1368 - 1430): Gördüğü rüya hicretine vesile oldu

Allah ve Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) aşkı ile hicret etmiş İslam ve tasavvuf dünyasının tanınmış âlimlerindendir Emir Sultan. Gördüğü bir rüya ile hicretini taçlandırmış muhterem bir zattır aynı zamanda. O, Hicaz'a gitmek için doğduğu Buhara'dan ayrılır. Giderken vefakâr baba dostları, alimler ve erenlerle vedalaşır. Hac kervanı ile yollara düşer. Haccını tamamladıktan sonra Medine'ye yerleşmeye karar verir. Burada huzurlu bir yaşam sürdürürken gördüğü bir rüyada Efendiler Efendisi'nden (aleyhisselatu vesselam) kendisine mânevî bir işaret gelir. Rüyasında, Resûl-i Ekrem'in huzurunda edeple oturmaktadır. Yanlarında Hz. Ali de vardır. Kendisine denir ki: "Ey oğul! Hak Tealâ tarafından sana işaret olundu ki, Diyâr-ı Rum'a (Anadolu) varıp ceddin Hz. Muhammed'in sünnetinin âdâbını Müslümanlara takva yolu ile açıklayasın. Bu yolculukta yanan üç kandil sana yol gösterecek. O kandiller nerede sönerse, oraya yerleşeceksin ve kabrin de orada olacak."

Çok sevdiği Medine'sinden Allah rızası için, mübarek emre itaat edip hicret eder Emir Sultan Hazretleri. Yeni cennet beldeleri oluşturabilmek için Bursa'ya gelir. Oraya vardığında henüz 21-22 yaşlarında bir gençtir. Soyu Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) torunu Hz. Hüseyin'e (ra) dayanan ve seyyid olarak anılan Emir Sultan, Bursa'da Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Beyazıt Han'ın kızıyla evlenir.

Emir Sultan Hazretleri yaptığı hizmetlerle Devlet-i Aliye'nin manevî mirasında önemli roller üstlenir.

MUSTAFA SABRİ EFENDİ (1869-1954): Son Şeyhülislam'ın kaderinde de hicret vardı

Oldukça zorlu bir dönemde şeyhülislamlık yapar Mustafa Sabri Efendi. O, Osmanlı'nın son şeyhülislamıdır aynı zamanda. İktidarın giderek sertleşen tutumu nedeniyle hicret etmek zorunda kalır. 1922 yılından sonra Kahire'ye yerleşir. Burada Camiü'l Ezher'de müderrislik yapar. Verdiği dersler, yaptığı sohbetler, yazdığı makaleler ve kitaplarla Mısırlıların olduğu kadar İslâm dünyasının takdirle takip ettiği bir kişi olur. 1954 yılında Mısır'da ebedî istirahatgahına çekilir.

PROF. DR. MAHMUD ESAD COŞAN HOCAEFENDİ (1938-2001): Hicretinde Hakk'a yürüdü

Doğup büyüdüğü vatanından 20 bin kilometre uzağa hicret etmek zorunda kalır Mahmud Esad Coşan Hocaefendi. Çünkü 28 Şubat döneminin siyasî baskılarının mağdur ettiği İslam ulemasından biridir. Bütün bu baskılar neticesinde İslam'a ülkesinde hizmet edemeyeceğini anlayan Coşan, Avustralya'ya hicret eder. İslam'ın evrensel mesajını oralara da iletmek ister. Bunun için eyalet eyalet gezip sohbetler vererek İslam'ı anlatır. Esad Coşan Hocaefendi, canının emanetini de hizmet yolundayken Sahibi'ne teslim eder. Hicret ettiği topraklarda cami açılışı için yaptığı seyahat esnasında elim bir trafik kazasında 4 Şubat 2001 tarihinde Hakk'a yürür.

M. FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDİ: Beni annemin ayaklarının dibine gömün

Nam-ı Celili Muhammedî'yi dünyanın dört bir yanına yaymak için Anadolu insanına hicret sevgisini aşılayan Fethullah Gülen Hocaefendi de sıla hasreti çeken âlimlerdendir. Hocaefendi, 27 Nisan 1941 tarihinde Erzurum'un Pasinler ilçesinde dünyaya gelir. Hayatı boyunca katlandığı zorluklara karşın, hiçbir zaman vatanına ve İslam'a hizmet etmekten geri durmayan Hocaefendi, 28 Şubat sürecinin ağır komploları nedeniyle çok sevdiği vatanından ayrı kalmak zorunda kalır. 21 Mart 1999 tarihinde sağlık problemlerinin de etkisiyle hicret ettiği ABD'de 15 yıldır, 'hüzünlü gurbet'te vatan hasretiyle yaşamını sürdürüyor. Neden Türkiye'ye dönmediği sorularına şu sözlerle cevap veriyor: "Kendi ülkemde ölmeyi ve mübarek annemin ayaklarının dibine gömülmeyi arzu ederim. Bunu da benim vasiyetim sayın!.. Ama yaptığım şeylerde, düşüncelerimde, planlarımda, gayretlerimde, milletime, ülkeme zerre kadar zarar gelmesine razı olamam. Yüzde bir ihtimalle de olsa razı olamam ona."