İmtihanı kazanabilecek miyiz?‏

İmtihanı kazanabilecek miyiz?‏

Hz. İbrahim, Mekke'de bir rüyâ görür. Rüyâsında, İsmâîl'i (as) kurban ediyordur. Aynı rüyâ üç gün devam eder. Hz. İbrahim bunun Rabb'inden gelen ilâhî bir emir olduğunu anlayıp oğlunu kurban etmeye karar verir. Hacer Vâlidemiz'e, Hz. İsmâîl'i bir dostuna götüreceğini söyler. Bu sırada şeytan, insan kılığında Hacer Vâlidemiz'in yanına gelerek ona, Hz. İbrahim'in oğlunu kesmeye götürdüğünü söyler. Hz. Hacer, "Eğer Allâh emretti ise güzel bir şeydir. Tevekkül ederiz." karşılığını verir. Şeytan, Hacer Vâlidemiz'i aldatamayınca bu kez İsmâîl Aleyhisselâm'ın yanına gider. Ona, "Baban seni kesmeye götürüyor. Rabb'inin kendisine böyle emrettiğini zannediyor!" der. Hz. İsmâîl ise, "O emretmiş ise, bunu seve seve yerine getiririz!" diyerek şeytanı kovar. Bu sefer İbrâhîm Aleyhisselâm'a döner şeytan: "Şeytan seni rüyâda kandırmış! O rüyâlar şeytânîdir." Hz. İbrâhîm de "Sen şeytansın! Hemen yanımızdan uzaklaş!" diyerek onu taşlar. Mina'dan Arafat'a doğru giderlerken Hz. İbrahim, Hz. İsmâîl'e "Ey oğlum! Rüyâmda seni kurban etmekle emrolundum." der. İsmâîl Aleyhisselâm da "Babacığım! Sen emrolunduğun şeyi yap! İnşâallâh beni sabredenlerden bulacaksın!" karşılığını verir. Bunun üzerine Halîlullâh, oğlunu kesmek için hazırlanır, ama bir taraftan da "Ey Allâh'ım! Bu benim oğlumdur. Kalbimin meyvesidir ve bana insanların en sevgilisidir." diye yakarır. Hz. İsmâîl, babasının işini kolaylaştırmak için onu teselli eder. İbrahim Aleyhisselam, gözlerinden yaşlar boşanarak bıçağı kuvvetlice çok sevdiği oğlunun boğazına çeker. O anda Allâh'ın emriyle Cebrâîl bıçağı çevirir. Hz. İbrahim bir daha çeker bıçağını. Bıçak bu sefer de kesmez. Emr-i ilahî ile Cebrail (as), o anda Cennet'ten bir koç indirir...

Dünyaya sınanmak için gönderildi insanoğlu. Kimimiz çocuğu, kimimiz eşi, kimimizse anne-baba-sıyla imtihan ediliyor. Hz. İbrahim'in yüreğini kor gibi yakan kurban hadisesinde acaba sadece o mu sınanıyor?

Özünde Allah'a teslimiyetin bulunduğu kurban imtihanını, hem Hz. İbrahim hem Hz. Hatice hem de Hz. İsmâîl geçiyor. Aslında onlar şeytanın sözlerine aldırış etmeyerek bir aile imtihanı da vermiş oluyorlar. Bu hâl, onların tevekkül ve teslimiyetlerinin bir nişânesi olarak bizlere örnek teşkil ediyor. Kur'an'ın bize model olarak sunduğu peygamberler de dâhil olmak üzere insanoğlu, geçmişte olduğu gibi bugün de pek çok sınavdan geçiyor. Kimimiz eşiyle, kimimiz çocuklarıyla, kimimizse ebeveynleriyle imtihana tâbi tutuluyor. Bu bazen ölüm, bazen hastalık, bazen meslek, bazen okul bazen de ailevî sorunlarla ilgili olabiliyor. Kalbî teslimiyetle sıkıntılarına göğüs geren ve Allah'a tevekkül edenler sınavını geçerken nefsine yenik düşenler kaybediyor maalesef. Hemen hepimizin aklına takılan "Kurban imtihanından kendimize nasıl pay çıkarmalıyız?" sorusunu önce Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Köylü'ye yönelttik. Köylü, insanın psikolojik yapısını olumsuz yönde etkileyen en önemli faktörlerden birisinin, aile hayatında meydana gelen problemler olduğunu anlatarak başladı söze. Ona göre özellikle dindar ebeveynleri rahatsız eden hususların başında yetiştirdikleri çocukların kendi idealleriyle uyuşmaması geliyor. Elbette iyi evlat yetiştirmedeki en önemli unsur, anne-babanın tutumu, çocuğuyla olan ilişkisi, onu eğitme tarzı ve gayreti. Ancak bütün bunlara rağmen, bazen istenilen şekilde çocuk yetiştirilemeyebilir. Nitekim İlahî Kelam'da Allah, aynı soydan iyi olanlar yarattığı gibi kötü olanları da yarattığını nazara veriyor. "Onu ve İshak'ı mübarek kıldık; ikisinin soyundan iyi olan da vardır, açıktan açığa kendisine zulmeden de vardır." (Sâffât Sûresi, 113) ayeti buna iyi bir örnek.

Kur'an'da aile fertleriyle imtihan şekillerine baktığımızda, bunların başında ebeveynin çok sevdiği çocuğuyla sınanması geliyor. Prof. Dr. Mustafa Köylü, bununla ilgili en çarpıcı örneğin, Hz. İbrahim ile oğlu arasında geçtiğini düşünüyor. Zira Allah, Hz. İbrahim'i, çok sevdiği oğlunu kurban etmesini isteyerek normal bir babanın asla yapamayacağı bir işle imtihana tâbi tutuyor. Ne baba ne de oğul böyle çetin bir sınav karşısında gönülsüz davranıyor. İkisi de Yaratıcı'nın emrini yerine getirme konusunda hazır olduklarını gösteriyor. Rabb'imiz, aslında bu hadiseyle kullarını denemek için onları en sevdikleriyle sınayabileceğini bildiriyor bizlere.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yusuf Şevki Yavuz da kurban hadisesinin tek başına Hz. İbrahim'e yönelik bir imtihan olmadığı kanaatinde: "Bir babanın oğlunu kendi elleriyle kurban etmesi, duygu pınarı olan annenin buna rıza göstermesi ve nihayet hayatının baharında bir gencin bunu teslimiyetle karşılaması imtihanların en büyüğüdür." Yavuz'a göre buradan hareketle günümüzdeki Müslüman ebeveynler ve çocuklarının da, her türlü sıkıntılarında Allah'ın inayetine sığınmaları, O'na teslimiyet göstermeleri ve sadece O'ndan yardım dilemeleri gerekiyor.

'Ben iki kurbanlığın çocuğuyum'

'Kurban'ın sözlük anlamı, 'manen yaklaşma, yakın olma'. İslâmî literatürde "Allah'a ibadet ve yakınlaşma niyetiyle, muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvanı usûlüne uygun biçimde kesme" manasına geliyor. Bütün semavî dinlerde kurban kesmek, insanı Yaradan'a manen yaklaştıran ibadet sayılıyor. Bu hususla alakalı İlahî Beyan'da, "Biz her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların üzerine Allah'ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. İlahınız tek bir ilahtır. Artık O'na teslim olun. Ey Muhammed itaatkâr, alçakgönüllü insanları müjdele." (Hac, 34) buyruluyor. "Kurbanlarınızın etleri ya da kanları Allah'a ulaşmaz; ama sizin takvanız Allah'a ulaşır." (Hac, 37) ayet-i kerimesine göre, kurban kesmenin asıl amacının; Rabb'imizin emrini yerine getirmek, O isterse en değerli malımızı, gerekirse Hz. İbrahim gibi en sevdiğimizi hatta canımızı dahi O'nun yoluna feda edebileceğimizi göstermek olduğunu söyleyebiliriz. Kurban, toplumsal açıdan da çeşitli yararlar taşıyan malî bir ibadet. Zira kestiğimiz kurbanın etlerini ihtiyacı olanlara dağıtarak, gelirimizi infak etmiş oluyoruz.

Maide Sûresi'nde yer alan "Ey Muhammed! Onlara Âdem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlardı da birininki kabul edilmişti diğerininki ise kabul edilmemişti." ayeti, bu ibadetin İlk İnsan'a dayandığını gösteriyor. Kurban geleneği ve insanları kurban etme inancı, Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında da görülüyor. Nitekim Efendimiz'in dedesi Hz. Abdulmuttalip, Yaradan kendisine on tane oğul verirse birini kurban edeceğine dair adak adar. Cenâb-ı Hakk'ın ihsanıyla on tane oğlu olur. Adağı sebebiyle birini kurban etmesi gerekir. Bunun için oğulları arasında kura çeker. Kurada çok sevdiği oğlu Peygamberimiz'in babası Hz. Abdullah çıkar. O dönemde insan kurban etmemenin diyeti 10 deve kesmektir. Ancak bu da kurayla olacaktır. Kurada develer çıkmazsa her defasında sayısının artırılması gerekir. Develerin sayısı 100'e ulaşıncaya kadar hep Hz. Abdullah çıkar. Nihayetinde onuncu kurada develer çıkar ve Hz. Abdullah kurban edilmez. Nebiler Serveri, bu olaya ve neslinden geldiği Hz. İsmâî'in kurban edilme teşebbüsüne işâretle "Ben iki kurbanlığın çocuğuyum." der.

Hedy ve Udhiyye, Hz. İbrahim'in sünneti

Rabb'e kurban sunma ibadetinin Hz. Âdem'in oğulları Habil ve Kabil ile başladığını belirtmiştik. Bu ibadet Hz. İbrahim'de haccın bir parçası olarak sünnete dönüşüyor. İslâm tarihinde dinî bir hüküm olarak ise hicretin ikinci yılında Medine'de teşrî kılınıyor. Her yıl Kurban Bayramı günleri olan Zilhicce'nin dokuzu (arefe) ile başlayıp onüçüne kadar devam eden beş günlük süre zarfında Mekke'de hac farîzasını yerine getiren hacı adaylarının kestikleri kurbana 'hedy' adı veriliyor. Aynı zaman diliminde kendi memleketlerinde bulunan mü'minlerin bayramın ilk üç günü Allah rızası için kestikleri kurbana ise 'udhiyye' deniliyor. Sâffât Sûresi'nde udhiyye, Hac Sûresi'nde ise hedy kurbanının Hz. İbrahim'in sünneti olduğu zikrediliyor. Resûl-i Ekrem de "Kurban kesiniz! Zira kurban kesmek, atanız Hz. İbrahim'in (as) sünnetidir." buyuruyor.

Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselam), kurbanı sadece hac mevsiminde hacıların yerine getirdiği ibadet olmaktan çıkarıp ona cihanşümûl bir konum ihraz ediyor. Resûlullah, hicretin ikinci yılında mukaddes topraklarda kesilen 'hedy' kurbanını, hacda bulunmayan sâir müminlerin de 'udhiyye' (maddî imkanı olan Müslümanlara vacip) olarak kesmelerini sağlayarak bu ibadeti bayrama dönüştürüyor. Prof. Dr. Yavuz'a göre kurban keserek bayram yapma, Allah'a yakınlaşma çabası ve O'nun buyruklarına teslimiyet gösterebilme sevincini ifade ediyor. Yavuz, "Allah'a teslim olabilmekten daha sevinmeye layık bir davranış yoktur. Buna mukabil Allah'ın buyruklarına muhalif bir hayat sürdürmekten daha bedbaht ve üzülecek bir durum yoktur." diyor. Fethullah Gülen Hocaefendi de 'Sonsuz Nur' adlı eserinde bayramdan, "Kurban Bayramı, Hz. İbrahim'in belli bir buudda fedakârlık yaptığı, Müslümanların da bütün samimiyetleriyle günahlarının affına yol aradıkları ve bu gâyeye ma'tûf, bazılarının Beytullah'a yüz sürüp, Arafat'ta vakfeye durdukları ve Muhammedî bir ruhla yalvarıp yakardıkları bir gündür." şeklinde bahsediyor.

Kişi kurban kesmekle ferdî olarak Allah'ın emrine boyun eğmiş; O'nun uğruna malını, gerekirse canını feda edebileceğini ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koymuş oluyor. Aslında her kurban kestiğimizde Hz. İbrahim'le oğlu İsmâîl Aleyhisselam'ın, Cenâb-ı Hakk'ın emrine itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazeliyor ve bizim de benzeri bir itaate hazır olduğumuzu sembolik bir davranışla gösteriyoruz.

Kurban 4 Çeşittir:

1- Udhiyye Kurbanı: a- Vacip Udhiyye: Kurban Bayramı'nın ilk üç gününde KESİLİR. b- Nafile Udhiyye: Bayram günlerinde değişik niyetlerle kesilir.

2- Hedy Kurbanı: Hac mevsiminde hacı adayları KESER. Beşe ayrılır: a- Şükür, b- Ceza, c- Adak, d- İhsar, e- Nâfile (Tatavvu').

3- Nesîke (Akîka): Yeni doğan çocuk için kesilen şükür kurbanı. Müstehap (Sevilen amel) ve sünnettir.

4- Nezîr (Adak): Allah rızası için kesilmesi adanılan kurban. Vaciptir.