Ameller niyetlere göre mi?

Ameller niyetlere göre mi?

“Aman, boş ver, olmazsa olmasın. Sonuçta sen niyet ettin, halis bir çaba gösterdin.” tarzındaki söylemlerle karşılaşırız çoğu zaman. Gündelik hayatta da çokça kullanırız ‘niyet’ kelimesini. Peki niyet, dinimiz açısından nasıl bir öneme sahip? Sadece niyet etmek, insanı kurtarabilir mi?

Azimli karıncanın hikâyesini hepimiz duymuşuzdur. Günlerden bir gün karıncanın biri Kâbe’yi ziyaret için yola çıkar. Onun hâline vâkıf olan bir kişi durumu fark edip, “Bu hâl ve yürüyüşünle mi oraya varacaksın?” diye sorar. Karınca da, “Varamasam da yolunda ölürüm.” diye cevaplar. Niyetin halis olması üzerine basit fakat güçlü bir misal. Yine Enes b. Malik (ra) Hazretleri, Peygamber Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle bir hadis nakleder: “Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.” İki Cihan Serveri’nin bu hadisinde, yapılacak işte asıl olanın niyet olduğu, halis niyet olmadan yapılacak amel ve ibadetlerin ise değerli olmayacağı vurgulanır. Aslında bu durum, Yüce Mevla’nın (cc) kullarına karşı ne kadar engin merhametli olacağının da bir göstergesi. Peki niyet nasıl olmalı? Her niyet hayırlı mıdır? Ve sadece niyet, insanı kurtarabilir mi?

Pek çok âlim, niyetle ilgili yukarıdaki hadisin, İslam’ın üçte birini teşkil ettiğini söylemiş. Zira kulun ameli ya kalbiyledir ya diliyledir ya da organlarıyladır demişler. Ve burada niyet, bu üç kısımdan biri ve en üstünü olarak belirtilmiş. Sebep olarak ise bazen kendi başına bir ibadet olduğu halde diğerlerinin ibadet olabilmesi için mutlaka niyete ihtiyaç duyması gösterilmiş. Üstad Bediüzzaman Said Nursi de niyeti ruha benzetir. Mesnevi-i Nuriye’de “Niyet, bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır.” diyerek amellerin görünen kısmının beden, görünmeyen niyet kısmının ise ruh olduğuna dikkat çeker. Beden ruhla hayata kavuştuğu gibi, ameller de niyetle canlanır ve bir nevi hayata kavuşur. İmam Gazzali “İhyau Ulûm’id-Dîn” adlı eserinde şöyle bir haber nakleder: “Kim Allah rızası için güzel kokular sürünürse kıyamet günü miskten daha güzel bir koku ile gelir. Kim de Allah rızasından başka bir gaye ile koku sürünürse (övünmek ve kendini gösterme niyetiyle) kıyamet günü leşten daha kötü bir koku ile gelir.” İslam âlimi İmam Gazzali’nin verdiği örnekte de görüleceği üzere amel aynı olmasına rağmen niyet farklı olduğundan, karşılık olarak da ya sevap ya da ceza gelir.

Niyetin, ibadetler ve yapılan işlerde belirleyici olmasıyla ilgili pek çok hadis-i şerif de mevcut. Kuzman hadisesi bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri. Kuzman, Uhud Savaşı’nda Müslümanlar safında herkesin dikkatini çekecek kadar kahramanca savaşmış ve pek çok müşriki öldürmüş. Fakat daha sonra aldığı bir yaradan dolayı canına kıymış ve bunun üzerine Resul-i Zişan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), “İnsanlardan bazıları vardır ki, halkın görüşüne göre cennet ehline yaraşan hayırlı işler yaparlar. Hâlbuki onlar o işlerini yaparken taşıdıkları niyetleri sebebiyle cehennemliktir.” (Müslim) buyurur. Elbette yaşanan bu durumun tam tersi örnekler de var. Mesela Uhud Savaşı’na kadar İslâmiyet’i kabul etmeyen Amr b. Sâbit, Uhud günü iman edip, silahını kuşanarak savaş meydanına gitmiş ve orada şehit olmuştu. Bunun üzerine de Peygamber Efendimiz, Amr b. Sâbit hakkında “Az amel işledi, fakat çok kazandı.” (Buhari) sözlerini söyleyerek niyetlerin halis olması halinde Allah tarafından bunun karşılığının verileceğini müjdelemiş.

Amelin değer kazanması niyete bağlı

Bir anekdottan hareketle Ahmet Kurucan’ı dinleyelim. Hocaefendi’ye Bornova Camii’nde vaizlik yaptığı yıllarda, yatsı namazı öncesi soru-cevap sohbetlerinde bir soru sorulur: “Niyet insanı kurtarır mı?” Verilen cevap ise oldukça net: “Neticede bir iş ve amele götüren niyet insanı kurtarabilir. Aksine, azim ve gayrete inkılâp etmeyen bir niyet ise asla...” Sonra bu cevabın açılımını yapıyor ve diyor ki: “Niyet, bir kast ve teveccüh, bir azim ve şuur demektir. Niyet sayesinde insan, nereye yöneldiğini, ne istediğini bilir ve yine onun sayesinde bir bulma ve elde etme şuuruna ulaşır.” Buradan yola çıkarak söyleyebiliriz ki niyetlerimizin gerçek manada niyet olması için kendimizi bir kez daha kontrol etmek gerekiyor. Hocaefendi’ye göre, “Her şey evvela zihinde bir tasarı olarak belirir. İkinci bir teveccühle planlaştırılır. Daha sonra da azim ve kararlılıkla tahakkuk ettirilir. Bu ilk tasarı ve plan olmadan, herhangi bir işe başlamak neticesiz olacağı gibi, irade ve azim görmeyen her tasarı ve plan da akim ve neticesiz kalacaktır.”

Her işte bir niyet ve amel var. Amelin değer kazanması ise niyete bağlı. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye göre neticede niyet, mü’minin hayatında her şeydir. Ferdin ölü davranışlarına canlılık kazandıran o olduğu gibi, onun bütün bir ömrünü ‘binveren’ bir tarla hâline getiren de odur. “Sınırlı bir dünya hayatında, ebedî saadete bakan bütün kapı ve pencereleri açan o olduğu gibi, ebedî talihsizliği ve ebedî hüsrânı hazırlayan da odur.”

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/cuma_ameller-niyetlere-gore-mi_2255840.html