Hocaefendi'nin İsrafa Karşı Duruşu

Birkaç misalle yine Hocaefendi'nin eşyayı kullanma hususunda ne kadar dikkatli ve iktisatlı olduğunu anlatmaya çalışacağız. Tabii gördüğümüz, görebildiğimiz ve ifade edebildiğimiz kadarıyla.

Birkaç misalle yine Hocaefendi'nin eşyayı kullanma hususunda ne kadar dikkatli ve iktisatlı olduğunu anlatmaya çalışacağız. Tabii gördüğümüz, görebildiğimiz ve ifade edebildiğimiz kadarıyla.

Mesela Hocaefendi bir sabah kahvaltısı sonrası bir vesileyle şunlardan bahsetmişti: "Ben bir kağıt havluyu bile en az birkaç defa kullanıyorum. İlk olarak elimi yüzümü kuruluyorum, sonra onu atmıyorum bir kenara koyuyorum. Daha sonra onu ihtiyaca göre lavabonun kenarlarını silmede ya da zemini temizleyip kurulamada kullanıyor ve daha kullanılamaz hale geldikten sonra çöp kutusuna atıyorum."

Ayrı bir misalle Hocamızın ne kadar muktesit olduğuna delalet eden şu hadiseyi de sizinle paylaşmak istiyorum: Kendisine sekiz sene önce buraya geldiğinde tabii kendi parasıyla arkadaşlar küçük bir rule çöp poşeti almışlar; fakat o rulenin bitmediğinden şimdilerde hâlâ yeri geldikçe bahsediyorlar. Ben de o pembe rulenin bitmemiş ama az kalmış halini gördüm. Çöp poşeti yerine Hocamız kendisine herhangi bir şekilde gelmiş poşetleri kullanıyor. İsraf etmemek için bu gelen eşya poşetlerini atmıyor, bir yerde biriktiriyor. Sonra onları çöp tenekesine takıp çöp poşeti olarak kullanıyor.

İsrafa karşı ne kadar temkinli olduğuna işaret eden diğer bir hadise de şudur ki; zaman zaman kullandığı salonda üç bölümden oluşan bir avize var. Bu avizenin bütün ışıklarını ancak herkes bir şey okurken yakılmasını ister. Lüzumsuz yandığını görünce hemen kendisi ihtiyaç fazlasını söndürür. Buna o salona uğrayan herkes şahittir.

Malum olduğu üzere Hocamız güzel kokuları sever ve ervah-ı tayyibenin güzel kokudan hoşlandığını sık sık vurgular. Hocamıza hediye olarak çok güzel kokular gelir. Bunlar bayağı bir yekün teşkil etmiş bir halde odasındadır. Bunları bazen vakit bulduğunda karıştırarak "tefarik" yaparak daha güzel kokular elde eder ve bunları gelen misafirlere sürmemizi ve bir suyun içine döküp spreyle odalara sıkmamızı ister. Yine böyle bir koku vermiş onu ihtiyaç zuhur edince kullanmış ve bitirmiştik. Kış mevsimiydi. Ben elimizdeki kokunun bittiğini şişeyi göstererek ifade ettim. Bir fasıl sonra birisi vasıtasıyla beş küçük şişe göndermiş ve bahara kadar iktisadlı kullanıp idare etsin demiş. Şimdi bizler olsak bir günde o bütün kokuları herkese dağıtırız. Ama o öyle yapmıyor her şeyin iktisatlı kullanılmasını istiyor.

Abdest alırken suyu kullanmada da ne kadar hassas davrandığını kendisi bize defalarca bahsetmiştir. Suyu çeşmeden akıtırken sicim gibi ince akıttığından azaları yıkarken fasıllarda musluğu kapattığından yeri geldikçe hala bahseder.

Yine diğer bir mesele Hocamızın kaldığı yerde akşam yemekleri sadece bir çorbadan ibarettir. İsraf yapılıyor diye Hocamız aşçıya akşamları sadece çorba ve yanında salata gibi bir şeyin verilmesini bundan dört beş sene önce söylemişti. Ve bu hâlâ devam eden bir uygulamadır.

Bir başka misal: Hocamız Türkiye'den gelirken getirdiği takım elbiseyi hâlâ muhafaza etmekte ve dışarı çıkması iktiza ettiğinde o takım elbiseyi giymektedir. Kendisine gelen bunun haricindeki bütün takımları yanına gelen ashab-ı mesalihe hediye eder. Hiçbir şeyin fazlasını yanında tutmaz.

Bütün bu misaller kadar latif olan birisi de muhterem Hocamızın kendisine hediye olarak getirilen eşyaları muhtaçlara dağıttığı gibi onların kartonlarını, kutularını dahi israf etmeyişidir. İstese kendisine en güzel defterler hediye edilir; nitekim edilmiştir de. Fakat, Hocamız o güzelim defterlerle de bazılarını sevindirmiş; kendisi o kutuların yan yüzlerini, mesela gömleklerin, tşörtlerin içinden çıkan kartonları bile defter kağıdı gibi kullanmıştır. Bazı şiirlerini, resim değerlendirmelerini onların üzerine yazmıştır/yazmaktadır.

Netice olarak diyebiliriz ki, bizim Hocaefendi'den öğrendiğimiz şey -inşaallah hayatımıza da tatbik etmeye muvaffak oluruz- eşyayı iktisatlı kullanma, israfa girmeme eşyaya karşı, dolayısıyla da eşyayı Yaratan'a karşı saygı demektir. Hocamız bazı hususlarda iktisatlı olduğunu söylerken elbette ki kendine ait bir fazileti ortaya koymak için anlatmamıştır. Belki yeri geldiğinde ve bunlardan çoğunu da birkaç arkadaşın bulunduğu dar meclislerde söylemiştir. Fakat ne mutlu bize ki, bu hassasiyetleri duymuşuz. Gerisi irademizi kullanıp, Allah'ın izni ve inayetiyle o güzellikleri hayatımıza tatbik etmeye kalıyor.

Zaten sevenlerin en büyük muradı değil midir sevdiklerine benzemek/benzemeye çalışmak. Bugün başlamalı ve geçmişi de telafi etmeliyiz diye düşünüyorum.