Dağlar Dümdüz Ovalar Pürüzsüz Olur

Eski Ugandalı yeni Ağrılı diye imzasını atan Ahmet Şahin Bey'in yazdığı mektubundan bir hatırayı kendi dilinden sizlere aktarmak istiyorum.

Sene 1997, aylardan ekim... Kenya'nın başşehri Nairobi şehrindeydik... Ama artık oradan Uganda'ya gidip başşehir Kampala'da okul açmamız gerekiyordu... Hedefimize ulaşmamız için orada tanıdığı olan birisini bulmamız gerekiyordu. Ömer Bey'le beraber tanıdıklarını dolaşıp bankada çalışan Muhammed Muavî adında birisine uğradık. Kampala'da tanıdığı olup olmadığını sorduk. O da "Benim, Sâmi isminde, Pakistanlı bir tanıdığım var." dedi. "Ona telefon açabilir misin?" dedik. O da "Olur." dedi. Telefon açtı ve bizim oraya gelmek ve okul açmak istediğimizi, bize yardımcı olmasını ve yol göstermesini istirham etti. O da bizi karşılayıp otele yerleştireceğini söyledi.

Öbür gün sabah kalkıp 07.00'de yetişeceğimiz otobüs için hazırlanırken Mehmet Bey bize bir kartvizit verdi. Kartvizit İstanbul'da bir işadamına aitti. Arka tarafında da Burhan Nassır diye bir isim vardı. Mehmet, İstanbul'dan Nairobi'ye beraber yolculuk edip gelmişler. Burhan ise Ugandalı bir zenci imiş. Yirmi sene önce İstanbul'a gelmiş. Boğaziçi'ni bitirmiş... Yine kendi sınıfında Konyalı bir kızımızla evlenmiş. İki çocukları olmuş. İstanbul'da yaşıyorlarmış. Ticaretle meşgulmüş. Yılda bir veya iki defa Uganda'ya anne-babasını görmeye geliyormuş... Buluşmamız çok zor görünüyordu; ama ben kartviziti cebime koydum.

Biz yardımcım Cemil'le o gün 18.30'da Kampala'ya vardık. Sâmi'nin yer ayırttığı otele gittik. Öbür gün ayrılıp Sâmi'nin ofisine gittik. Sonra şehrin caddelerine çıktık ve "Yâ Rabbi bize bu şehri ve insanlarını sevdir. Bizi de onlara sevdir. Âmin!" diye dua ettik. Efendimiz de hicrette Medine'ye gidince böyle bir dua etmişti. Kalabalık caddede iki beyazız. Herkes bize bakıyor ve "Muzungu (beyaz adam) hello!.." diyorlar.

Konuşarak giderken, kalabalıktan birisi geriye dönüp "Aaa! Siz Türk müsünüz?" dedi. "Evet!" dedik. O hemen "Ben Diyarbakır'dan Vedat." dedi. Ben de "Adana'dan Ahmet." dedim. Cemil de "Ben de Gaziantep'ten." dedi.

Hoşbeşten sonra, biz okul açmak için geldiğimizi söyleyince o "Şu hani Fethullah Hoca'nın tavsiye ettiği okullardan mı?" dedi. "Evet" dedim. "Peki sen niçin buralardasın?" diye sordum. "Benimki, biraz uzun. Türkiye'de üniversitede okuyamadım. Malezya'da İslâm Üniversitesi'ni bitirdim. Malezya'da Uganda'nın Kültür Bakanı Mozes Ali'nin oğlu Şaban ile beraber okumuştum. Görüşmelerimiz devam etti. O beni susam ticareti için davet etti. Burada çok susam var. Ben de dört gün önce geldim. Üç gün sonra gideceğim." dedi. Sanki sadece bizim için gelmişti.

Vedat Bey bize "O zaman ev sahibi benim, siz misafirsiniz. Haydi size bir yemek yedireyim." dedi. Yürümeye başladık, aklıma kartvizit geldi. Çıkarıp "Burada Burhan Nassır varmış!" dedim. O da "Onu nereden tanıyorsunuz?" diye sordu. "Evet biz şu anda tam onun ofisinin önündeyiz!.. Gelin girelim!" dedi. Binanın ikinci katına çıktık. "Burhan burada mı?" diye sordu. "Burhan içeride." dedi. Girdik. Burhan, Vedat'a "Bunlar kim?" diye sordu. Vedat, "Bunlar Türkiye'den okul açmaya gelmişler!.." dedi. Burhan oturduğu yerden kalkıp "Hoş geldiniz!.. Siz Fethullah Hoca'nın teşvikini yaptığı okullardan mı açacaksınız?" dedi. "Evet!" dedik. "On yıldır, buraya bir Türk'ü halı satmaya getiremedim." dedi. Burhan da buraya Vedat'la beraber dört gün önce gelmiş ve üç gün sonra gidecekmiş. "Ben size yardım edeceğim. Okul binasını bulup eğitim izni alıncaya kadar da buradan gitmeyeceğim." dedi. Zâten Kültür Bakanı Mozes Ali, Burhan'ın dayısı imiş. Biz ertesi gün hemen bir ev bulup yerleştik...

Burhan bizi Kültür Bakanı ile tanıştırdı. Sonra okullara izin veren Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mrs. Maloba ile tanıştırdı. Sonra diğer tanıdıkları ile de tanıştırdı. Böylece şehirde birçok tanıdığımız oldu... Okulumuz da Allah'ın izniyle açıldı...

Aşk ile çıkıp yola revân olanlara
Yürüyüp rehberini bulanlara
Dağlar olur dümdüz
Ovalar da pürüzsüz...