Gidip Dönmeyenler

Önden giden cefâkar atlılardan bazıları bir daha geri dönemediler. Arnavutluk'a giden eğitim gönüllüsü adanmış ruhlardan Celal, Kadri ve Murat Beyler de bunlardan...

1966 doğumlu Celâl Ergüder Bey Hataylı. Çok samimi, alçak gönüllü ve cana yakın bir öğretmen olarak herkesle iyi geçinir, herkes tarafından sevilirdi. İngilizcesi çok iyi idi. Arnavutluk'a ilk gelenlerdendi. 8 Ağustos 1992'de gelmiş ve Arnavutluk'a ilk gelen heyete tercümanlık yapmıştı...

1994-1995 eğitim yılının sonunda da memleketi olan İskenderun'a giderken arkadaşları ile Polatlı girişinde elim bir kaza geçirerek vefat etmişti.

Arnavutluk'a gelirken, yanında sadece bir çanta eşyası vardı. Dönüş sırasında da yanında yine aynı çanta vardı... Zaten Arnavutluk'tan ayrılırken, vefatını hissetmiş gibi neyi varsa hepsini arkadaşlarına ve müesseseye bırakmıştı.

Bu cömert ve alçak gönüllü öğretmenimizin vefatından sonra iki tane fakir öğrencinin her türlü giderlerini tam olarak karşıladığı, fark edildi. Çünkü öğrenciler, artık maddi sıkıntıdan dolayı koleje devam edemeyeceklerini bildirmişlerdi.

Ayrıca lise ve üniversitede okurken bir öğrencinin de elinden tutmuştu. Onun babası İstanbullu bir Türk'tü. Fakat seneler önce Arnavutluk'a gelmiş, bir daha dönememişti. Diktatörlük idaresi çıkış izni vermiyordu. Burada evlenmiş, çocuk sahibi olmuş, 1991 ayaklanmasında rejim yıkılınca Türkiye'ye dönmüş fakat akrabaları tarafından kabul edilmeyince tekrar Arnavutluk'a gelmişti. Durumu hiç iyi değildi. Onun için onun oğlunun masraflarını Celal Hoca üzerine almıştı.

Dünya malına önem vermezdi. Bir iş için para toplanınca o, elinde ne varsa tereddütsüz verirdi. Zaten en son elinde kalan teybini, öğrenci ziyaretlerinde ve yurt hizmetlerinde kullandığı eski model golf arabasını da Türkiye'ye dönerken hediye edip gitmişti. Onun hazırladığı dokümanlar şu anda dünyanın dört bir yanında okutulan "Adım Adım Türkçe" kitabına kaynak olmuştu.

Ailesinin ısrarına rağmen evlenmemiş, "Vazifemiz büyük, sorumluluğumuz çok ağır. Ben kendi sorumluluğumu ancak taşıyorum, bir başkasının sorumluluğunu kaldıramam." demişti...

Kadri Fidanoğlu ise; Diyarbakırlı idi ve bir evin bir oğluydu. Babası vefat etmişti. Evlerinin sorumluluğu onun üzerindeydi. Buna rağmen "İş başa düştü!" deyip hicret etmişti. Civanmert, hasbî, cefâkar bir öğretmendi. Celâl Ergüder ile beraber o da o kazada vefat etmişti... Geceleri ihyâyı ihmal etmeyen bu ihlaslı adanmış ruh, öğrencilere bir yılda Türkçeyi en iyi şekilde öğretir, onlara örnek olurdu. Saygı duyduklarının teşviki ile Arnavutluk'tan evlenmeyi düşünmüş ve nişanlanmıştı. Yazın yapacağı düğün için Türkiye'ye giderken trafik kazası olmuştu. İstanbul'dan kendilerine kimya öğretmenlerinden Osman Kadayıfçı Bey de katılmıştı. O Kilisli idi ve Kilis'e gidecekti. Bu kazada sadece Osman Bey yara bile almadan kurtulmuştu.

Murat Alkan da geri dönmeyenlerden... Arnavutluk'a üçüncü yıl belletmen olarak gelmişti. O da evin tek oğlu idi. Türkiye'ye dönüş yolculuğu sırasında Yunanistan'da Kavala'da serinlemek için denize girmişti. Boğulmuştu... Her yönden şehitti... Geride çok iyi yetiştirdiği, öğrencilerini bıraktı. Vefat haberini aldığı zaman babası büyük bir sabır, irade ve samimiyet örneği göstermiş: "Oğlumu vermiştim, kızım da fedâ olsun!" diyerek geride kalan kızını da belletmen olarak Arnavutluk'a göndermişti...