Işığın Ucunu Görüyor muyuz?
Sözün sonuna gelince: "Bu sebepten bilemiyorum, geldiğimiz şu noktada acaba biz dururken -yürüyen merdivenler gibi- yollar mı yürüdü? Yoksa gerçekten biz mi yürüdük? Bir türlü karar veremiyorum. Kimsenin burada nefsine mâl edecek bir durumu yok; lütuf ve ihsanların hepsi de Allah'tan." dedi. O sırada orada bulunan bir Eşrefpaşa delikanlısı kendi has edâsı ile doğrulup "O yolları biz yürüdük!." dedi. Herkes şaşırdı. O yine ısrar edip "Evet biz yürüdük... Rüyamda aynen gördüm!" dedi. O da herkes gibi gülümseyerek "Özcan efendi, rüyada görmüşsen bir şey diyemem." dedi. Özcan Bey "Rüyamda uzun bir tünel içinde dizimize kadar lağım içinde ben önde sen arkada yürüyorduk. Öne geçmenizi söyledim. Geçmediniz. Yürüdük, nihayet tünelin ucundan ışık göründü. Tekrar size öne geçmenizi söyledim. Ama yine geçmediniz. Tünelden çıkınca, ancak "Cennet" diye tarif edebileceğimiz çok güzel bir yere geldik. Ama hayret ettim; o lağımdan bize zerre kadar bile bir şey bulaşmamıştı." dedi. Tatlıcı Özcan, yine ondan öğrendikleriyle, kendi bildiklerini bir araya getirip iradenin hakkını vermenin mükâfatını kendince izaha çalışmıştı.
Herkes ondan bu rüya ile ilgili bir yorum bekliyordu. O, "Evet ama, o uzun zaman tünelini aşmak için dört nesil gerekir." dedi. Bunu bilhassa gayrimüslim beldeler için söylemişti: "Buralara 25 yaşından sonra gelenler, dil öğrenseler bile aksanlı konuşacaklardır. Bunlar sadece insanlarla tanışıp, özümüz ve kökümüzden alıp yaşadığımız gerçek insanlığı temsil edecekler. Kendi rengimizde çiçek açan, orijinindeki özellik ve güzellikleri kaybetmeyen ikinci nesiller meselelerimizi felsefesiyle babalarından devraldıkları noktadan itibaren anlatmaya çalışacaklar. Üçüncü nesiller vasıtasıyla teker teker buralarda çiçekler açacak; ama bir-iki çiçekle bahar gelmez. Ancak dördüncü nesille bahar gelecek." dedi...
Yaşlanmış Batı toplumuna çıkış yolunu, bizim insanımız gösterecektir. Yabancılara karşı sert tutumları ile bilinen Almanyalı malum dini partinin ileri gelenlerinden mühim birisine, gazetemiz Zaman'ın faaliyetlerini ve okuyucularının, iftar, kurban, aşure faaliyetlerini anlatarak semavî dinlerle bunların alakasını anlatınca, birden gözleri parlamış; "Maalesef bizimkiler bunları unutmuşlardır. Siz, bize köklerimizi hatırlatıyorsunuz!" demişti. Zannediyorum bu görüşmemizden sonra bize bakışları çok değişmişti.
Kesin inanıyorum ki, zahiri esbap olarak, iş bulmak için gurbetçi olarak Batı ülkelerine gelmiş olan insanımızı İlahî bir takdirle kader getirmiştir.
Temelinde paganist bir toplum iken din-i Îseviden aldığı bazı feyizli prensiplerle ilim üzerine kurduğu devletlerinin ilerlemesiyle belirli bir noktaya gelen Batı, tekrar o semavî hakikatlerden uzaklaşıp materyalist bir bataklığa saplanmakta... Şu vaziyette ise ferdiyetçiliğin ve akılcı felsefenin öne çıkmasıyla kendi kendine İlahî prensiplere dönmesi pek kolay görünmüyor. Onu bu girdaptan ancak akıl ve kalbin izdivacından doğmuş bir anlayışla takdim edilecek mukaddesler kurtarabilir. Bu hazine ise Anadolu insanının yani sizlerin elindedir.
- tarihinde hazırlandı.