Nereden Nerelere...
Seneler sonra; yani Almanya'ya gidip imkan sahibi olarak çok mükemmel bir arabayla memleketine dönmüştü. Arabasını kız kardeşlerinin evlerinin önüne çekmiş, çeşmeden su taşıyıp onu iyice gıcır gıcır olması için yıkıyor, o sırada bir at arabası geçiyordu. At çok susamıştı. Çeşmeden su içiyordu, ama ne içişti. Cızırtılarını duyuyordu. Hayvanın su içişini seyrederken araba üzerindeki beli bükülmüş ihtiyar dikkatini çekmişti. Daha dikkatli bakınca okulda kolundan tutup atan adam olduğunu fark etti. Bir şu andaki kendi haline bir de onun haline baktı. Doğru eve girdi. Kardeşine "Şu ihtiyar kim?" diye sordu. Söylenen isim tahminini doğruluyordu. Hemen iki rekat şükür namazı kıldı. O adama dua etti. Zaten hatırladıkça ona dua ediyordu. "Senin yaptığını babam bana yapmazdı. Sen beni çok iyi uyardın. Beni kamçıladın, Allah senden razı olsun!.." diyordu.
Bu dinamik, bu girişken Anadolu insanı birçok hayır kurumunda, birçok meslek kuruluşunda sosyal faaliyetler adına gayret gösterdi. Öncülük yaptı. Hep dürüst, ciddi, disiplinli düzenli oldu. Başarıdan başarıya yürüdü. Alman mahkemelerinde Türk TIR'larının Almanya'ya girişi ile ilgili çok mühim bir hakkı tescil ettirdi. Pek çok kişi onu emsal göstererek mahkeme ile tescil edilmiş bu haktan istifade etti.
Gün geldi Cumhurbaşkanı Demirel'i Çankaya'da ziyaret edenlerin arasında oldu. Gün geldi Türk büyükelçiliği huzurunda Avrupa'daki Türk işadamları, Türk varlığının korunmaları, gençlerin eğitimi konusunda dosyalar sundu.
Bir gün kendisi Alman Cumhurbaşkanı Johannes Rau tarafından, aralarında dini cemaat temsilcisi 10 Türk bulunan ve Alman kamu kurum kuruluşları, Başbakan Gerhard Schröder başkanlığındaki kabine üyeleri, Federal Parlamento Başkanı, başkan yardımcıları ve muhalif partisi liderleri ile beraber Belevue Sarayı'na davet edildi. Davetiyede herhangi bir hediye getirilmesine lüzum olmadığı; ama çok büyük bir şey olmamak kaydıyla getirilen şeyler olursa da kabul edileceği ifade ediliyordu. Şimdi düşündü "Acaba ne götürsem? Bir kitap olabilir. Ama ne götürsem? Zaman Gazetesi'nin verdiği Almanca Sonsuz Nur olabilir mi?" Zaten birkaç gün önce de Sonsuz Nur Hz. Muhammed Aleyhisselam'ı rüyasında görmüştü. Hanımına danıştı. O da arkadaşları ile istişare etmesini tavsiye etti. Pek vakti de yoktu. Trene bindi. Karşısında bir Alman oturuyordu. Masanın üzerinde dosyaları açmış çalışıyordu. O sırada kendisini Zaman Gazetesi'nden Süleyman Kutsi telefonla aramaya başladı. "Süleyman Bey, ben Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Sonsuz Nur" isimli kitabını hediye etmek istiyorum. Uygun mu? Almanca ismi "Das Unendliche Licht–Der Prophet Muhammed" değil mi?" dedi. O da "Çok uygun olur. Arkadaşlar hemen Berlin'de sana yetiştirsinler." dedi. Alman, konuşmanın Almanca kısmına dikkat etmiş ve kağıtlar üzerine "Das Unendliche Licht" diye yazmış. Telefonu kapattıktan sonra özür diledi. Sohbete başladılar. Kitabı ve ziyaretini anlattı. Adam büyük bir iş sahibi imiş. Rau'nun çok iyi bir dindar olduğunu söyledi... Herkes sıraya girmişti. CNN muhabiri yanına yaklaştı. Elindeki kitabı sordu. O da anlattı. Rau ile tokalaşırken, yılbaşını tebrik ettikten sonra "Sizin çok iyi bir dindar olduğunuzu biliyorum. Size Almancaya tercüme edilip yeni basılan bu kitabı hediye ediyorum." dedi. Ve kitap hakkında kısaca bilgi verdi. Rau, "Bu kitabı mutlaka başından sonuna kadar okuyacağım, söz veriyorum." dedi.
İşte bu kişi Almanya Türk Transportçular Birliği Genel Başkanı Osman Çat idi. Nereden nereye ulaşmıştı? Mühim olan, zirvelerde giderken kendi olabilmesi. Kendi öz değerleriyle beraber yükselmesi ve köküne bağlı kalabilmesi. Bu mozayikte, Anadolu'nun güzel yüzünü ve en parlak renklerde, en çarpıcı güzellikte yansıtan insanlarımıza takdir ve teşekkürlerimizi sunarız. Atılgan, üretken ve dürüst insanlarımız var olsun, sağolsunlar...
- tarihinde hazırlandı.