Şehadet Getire Getire

Doktor Can'ımız Mehmet Ayvacı Bey, üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren pek çok lise ve ortaokul öğrencisine ağabeylik, fedakârlık ve rehberlik yaparak onların çok iyi yetişmelerini sağlamıştır.

Şahsen ben kendim pek çok insandan onun hakkında "Üzerimde hakkı vardır." sözünü duymuşumdur.

Cenazesine yetişemeyince, kıymetli bir arkadaşımla baş sağlığı dilemek üzere memleketine gittik. İslâmî konularda çok hassas olan babası, lise yıllarından beri arkadaşım olan ağabeyi, diğer yakınları ve dostları ile dertleşip görüştük. Bilhassa Bediüzzaman Hazretleri'nin Mektubat isimli eserinden 20. Mektup'taki ölüm ve âhiret ile ilgili bölümü mütâlaa ve müzâkere ederken, sanki yeni yazılmış ve özellikle de bu vefat ile ilgili olarak yazılmış gibi bir hissi içimizde uyanmış bulduk. Bu güzelliği bütün yakınları ve dostları ile beraber yer yer yaşlı gözlerle paylaştık...

Merhum Mehmet Ayvacı kardeşimiz, dört yıl boyunca, Zaman Gazetesi Ailem ekinde okuyucuların dertlerini dinlemiş ve onlara güzel cevaplar ve nasihatlar vermeye çalışmıştı. Ekim 2005'te kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söylemişti:

"Kur'an-ı Kerim'i tefe'ül ederek açar okurum. Oradan aldığım bir hava ile gelen mektupları yorumlarım. Olaylara tamamen bir melek gözüyle bakarım. Ben bana zarar verse bile, bir mikrobun arkasında olan mükemmel hücrenin gerisindeki Allah'ı görmeye çalışırım. Gelen mektuplardaki dertlerin de dindarlıkla birleşmesi ve samimi yazılması beni ağlatır. Sabahlara kadar ağladığımı hatırlarım. Benim derdim, eğer okuyucularımın derdi biterse biter. Her mektup bana, merhume annem âhiretten gelmiş kadar sevinç verir. Okurlardan gelen her mektubu sandığımda saklıyorum. Onların, mezarıma konulmasını istiyorum. Onlardan yaptığım kanatlarla uçacağıma inanıyorum. Kabirde soru sorulduğunda o mektuplara verdiğim cevapları göstereceğim."

Dr. Can'ımız Mehmet Ayvacı kardeşimizde gelişen bu âhiret derinliğinde, herhalde bu mektupların rolü olsa gerek. Diyor ki: "Ben geçirdiğim bir kalp ameliyatından sonra kendi kendime 'Canım doktorum, evlilik, çocuk derken bugünlere geldin. Sen artık bundan sonra tamamen âhireti düşün.' dedim. Bir sürü ameliyat oldum. Dil altı kullanıyorum. Şeker hastasıyım. Ortalama iki-üç ayda bir gidip ameliyat oluyorum."

Doktorumuz, vefatından az evvel, hastaneye giderken "Ne olur ne olmaz, belki bir daha uyanamam" diyerek üç defa şehadet getiriyor... Allah rahmet eylesin... Hüsn-ü zannımız ve ümidimiz odur ki, güzel bir şekilde hüsn-ü hâtime ile dünyadan ayrılıp İlâhî rahmete kavuştu...

Onun bu hâli bana Barla Lâhikası'nda mektubu bulunan Üstad'ımızın kardeşi Molla Abdullah'ın oğlu merhum Abdurrahman Nursî'yi hatırlattı. Üstad'ın tespiti ile o da yedi-sekiz sene Üstad'ı amcasından ayrı kaldıktan sonra yazdığı mektubunda üç tane zâhir kerâmet göstermiş ve mektubunun sonunda da "Bismillahirrahmanirrahîm 'O gün onların ağızlarını mühürleriz; elleri bize yaptıklarını anlatır, ayakları kazandıkları günahlara şâhitlik eder." (Yâsin Sûresi, 65) Allah'ım! Bizi ancak dünyadan imân ve şehâdetle çıkar. Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine, ölümden sonraki dirilişin hak olduğuna imân ettim. Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed Aleyhisselam Allah'ın kulu ve resûlüdür." Abdurrahman, diye yazmıştır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri de mektubunun sonuna koyduğu, Birinci Hâşiye'de: "Cây-ı dikkattir, vefatını haber veriyor." diyor. İkinci Hâşiye'de: "Hem iman ile gideceğini ilân ediyor." diyor. Üçüncü Hâşiye'de ise: "Âhir nefesteki kelimât-ı imâniyeyi âhir mektubunda zikretmesi, dünyadan kahramancasına imanını kurtarıp öyle gideceğini işaret eder." diyor.

Biz de kardeşimiz, arkadaşımız Dr. Can'ımız Mehmet Ayvacı için aynı şekilde hüsn-ü zanda bulunuyoruz.