Şehzâde Mehmed'e Şâyeste

Manisa'dan bir doktor arkadaşımız Şehzâde Mehmet Koleji ile ilgili şâhit olduğu bazı olayları bana anlattı. Ben de anlattıklarını yine onun dilinden sizlere aktarmak istiyorum.

Arkadaşımız diyor ki:

Bornova'da ihtisasımı yaparken evimi taşımadığım için Manisa'da kalıyordum. 1995-2000 yılları arası kolejin inşaatı devam ederken hayırsever işadamlarıyla beraber ben de fırsat buldukça yanlarında bulunuyor, destek olmaya çalışıyordum. Bilhassa Osman Cenet Bey'in gayretleri bana çok tesir ediyordu. Onu hep örnek almaya çalışıyordum. O, başka bir vilayete ayrılmak zorunda kalınca, bana, inşaatla ilgili bazı bilgiler aktardıktan sonra okulun çevresi ile ilgilenmem gerektiğini, bunu benim yapabileceğimi söyledi. Okul çevresi çok geniş olmasına rağmen gözümü korkutmamak için karayoluna bakan neredeyse onda biri kadar olan ön cepheyi gösterdi ve orasını yaptırmamı, çünkü çok kötü göründüğünü, bunun için kum, taş gibi malzemeleri civardaki ocaklardan ücretsiz temin edebileceğimi söyledi. Bazı esnaf ağabeylerin de desteği ile taş ve kum ocaklarından malzeme bulduk. Kolejin karşısındaki Keçili köyünde oturan ve alperen ruhu taşıyan köy bilgesi merhum Sıtkı Sürücüler amcadan gerekli çimentoyu temin ettik. İnşaatta çalışan amelelerin ücretini de, sağlık problemlerinin çözümünde emeği geçen Almanya'dan gelmiş bir akrabam karşıladı. Çok mutluydum. Çünkü işe yarar gayretlerde bulunmuştum. Daha sonra bir de baktım, okulun bütün çevresindeki duvarlar tamamlanmıştı. Ummadığım insanlar, taş, kum, çimento gönderiyorlar, amelelerin parasını veriyorlardı. Bu arada basketbol sahaları, kanalizasyon bağlantıları Manisa Belediyesi'nin destekleriyle bitirilmişti. Ama okul biraz şehir dışında olduğu için çoğunlukla şehir şebekesinden su alınamıyordu, onun için itfaiyeye ücret ödeyerek tankerle su getiriliyordu. Öğrenciler bazen büyük sıkıntı çekiyorlardı.

Bu işin de altına girmem gerekiyordu. Ne yapabilirim diye düşünürken aklıma Keçili köyündeki Sıtkı amca geldi ve onun yanına gittim. Meseleyi anlattım. Hemen sondaj ve derin kuyu işleriyle uğraşan yeğeni Nuri'yi aradı. Bana "Nuri'ye uygun fiyata yaptırırız; ama işi sağlam yapmasına rağmen pek esnaflığını beğenmem." dedi. Okul civarında suyun az, kaynakların da derinde olduğunu söyleyen sondajı açacak kişiyle bir anlaşma yapıp işe başladık. Ama bir müddet sonra sondajcı bizden hemen 2000 yılının parası ile 500 milyon lira para istedi. Bir hafta mühlet verdi; ama biz parayı bulamadık o da işe ara verdi. Çok üzüldüm, stresten sakallarımda yer yer dökülmeler başladı. Bir gün kolejin bahçesinde çaresizlik içinde gezinirken ayağıma eski bir gazete parçası dolandı. Bu, 2000 yılının Ağustos veya Temmuz'unun bir nüshasıydı. Manisa'da yayımlanan "Hür Işık" gazetesine aitti. Gazete biraz tozlu ve çamurlu olduğu için sanki ayağımdan çıkmak istemiyordu. Eğilip elime aldım ve şöyle bir göz gezdirdim; küçük bir fotoğraf karesinin altındaki iki buçuk satırlık bir haber dikkatimi çekti: Manisalı olup İzmir'de oturan göz doktoru Faruk Bey, Manisa Valisi Muzaffer Ecemiş ile Manisa'da Ruh Sağlığı Hastanesi yanında bir ilköğretim okulu yapmak için protokol imzaladı. Bu okula 300 milyar lira bağışta bulundu." diye yazıyordu.

Sondaj parasının sıkıntısı başladığı günden itibaren hep "Hızır gelse de, görünmez hazineden şu ihtiyacı giderse..." diye düşünmüş ve ondan gelen yardımla işleri bitirdiğimizi hayal etmiştim. Bu haber karşısında "İşte Hızır!.. Git onu bul!" diye içimden bir sesin geldiğini hissettim. Haberi tekrar okudum; ama doktorun adresi yoktu... Beni zorlu bir arama işi bekliyordu.