Son Röportaj

Faruk Mercan Bey'in yazdığı "Fethullah Gülen" isimli kitap, roman tadında, akıcı ve sürükleyici bir üslûpla kaleme alınan, pek çok mühim soruya, iknâ ve tatmin edici cevaplar veren iyi bir araştırma mahsûlü... Cidden güzel olan bu eserde taramalar iyi yapılmış, olayların şâhitlerinin ifadeleri iyi değerlendirilmiş.

Kitaptan bazı aktarmalar yaparak bir nebze bilgi vermek istiyorum:

"Babası (Râmiz Gülen), Gülen'i doğduğu yıl (1938), nüfusa kaydettirmek üzere Hasankale'ye gitmişti. Ancak tek parti iktidarının hüküm sürdüğü o yıllardaki nüfus memuru, 'Ben bu ismi (Muhammed Fethullah) kaydetmem!' deyince babası kızarak nüfus kaydını yapmadan köye geri geldi. Bir süre sonra Râmiz Gülen, köyde ihtiyar heyetine seçildi. Râmiz Bey, köy karakolunun başçavuşuyla birlikte 1942'de yeniden Hasankale'ye, nüfus idaresine gitti. Bu sefer iki oğlunu da kaydedecekti. Sıbğatullah, ağabeyi M.Fethullah Gülen'den 2,5 yıl sonra dünyaya gelmişti. Başçavuş, 'Bu isimleri bu şekilde kaydedeceksin.' diye sert çıkıp oradan ayrıldı. Ancak her iki kayıtta da yanlışlıklar yaptı. Râmiz Gülen'in 'Muhammed Fethullah' olarak koyduğu isim 'Muhammed' olmadan, doğum tarihini de 1938 yerine 1942 olarak; kardeşi Sıbğatullah'ı ise 1942 doğumlu ve "Seyfullah" ismiyle kaydetti. Böylece Muhammed Fethullah Gülen, 1938 doğumlu olmasına rağmen nüfus kaydında 1942 olarak yer aldı. (...) Gülen, 450-500 lira olan aylığının bir kısmını ihtiyacı olan öğrencilere dağıtmak üzere, öğrenci başkanlığı yapan Mehmet Binici isimli öğrenciye veriyordu. (...) Onu (Hocaefendi'yi) gece yarısı yurdun tuvaletlerini temizlerken, günün bir saatinde yurdun önünü yıkarken, Kurban bayramlarında, herkesin uyuduğu saatlerde kalkıp onlarca kurbanın kesildiği yurdun bahçesini temizlerken görmek mümkündü. (...) Gülen, yurdun yemeğini yemediği (yediğinde ücret ödediği) gibi, kullandığı abdest ve banyo suyunun bile parasını hesaplayıp ödüyordu. (...) (Bu eğitim hareketine herkes sahip çıkıyordu.) Bir yurdun inşaatına gelen bir esnaf (Nevşehir'de merhum Mehmet Batmaz), 'Burada çalışan işçiler ne kadar kaliteli!.. Biri Doktor Fuat, biri teknik lisenin öğretmeni Mustafa, biri ilâhiyatçı Ünal!..' diyordu. Gülen bir gün, Mustafa ve Bahri Asutay isimli iki doktor kardeşin, paçalarını sıvayarak öğrenciler için kurbanları kestiklerini, pisliklerin içerisinde bağırsakları düğümlediklerini gördü ve o manzarayı gözyaşları içinde izledi. (...) Önce Türkiye sathına, ardından dünyaya yayılan okul faaliyetlerinin ilk çekirdeği olan Akyazılı Vakfı'nın ilk müdürü bir emekli subaydı. Albay Cemalettin Gürlek, 1973 yılı aralık ayında hacca giderken Ankara'da Esenboğa Havalimanı'ndaki mescitte Gülen'le tanışmıştı. Hem kendisi hem de eşi Fatma Gürlek dindar insanlardı. İtalyanca bilen Fatma Gürlek, yaşlılık günlerinde, 'Biz gidelim Dârülaceze'de kalalım. Kaldığımız bu evi de (verdiğimiz diğer evlerimiz gibi) öğrencilere verelim.' diyecek kadar, öğrencilere imkânlar sağlamanın önemini anlamıştı. (...) Dünya halter şampiyonu Naim Süleymanoğlu, 27 Nisan 1988 günü İngiltere'nin Galler bölgesindeki Cardiff şehrinde yapılan Avrupa Halter Şampiyonası'nda üç altın madalya kazanmış ve bir dünya rekoru kırmıştı. Gülen, o gün İzmir'de ikamet ettiği Bozyaka'da televizyonun karşısındaydı. Naim Süleymanoğlu, kürsüye çıkmıştı ve Türk bayrağı en üstteydi. O gün bazı öğrencileri de Gülen'in yanına gelmişlerdi. Onları bulunduğu salona çağırdı. Öğrenciler salona girdiklerinde Gülen'in gözlerinden yaşlar süzülüyordu. (...) Gülen'e göre bu manzara, Osmanlı döneminde III. Selim'den itibaren başlayan, Tanzimat'la birlikte daha da yoğunlaşarak süren Türk insanının Batı karşısındaki ezilmişliğinin ve aşağılık kompleksinin sonunu getirecek işaretlerden biriydi."

Faruk Mercan Bey, titiz bir çalışma sonucu hazırladığı bu eseriyle, pek çoklarının merak ettiği itirazlara ve önemli sorulara da doyurucu cevaplar vermiş oldu. Hem de çoğunun sorusu hiç sorulmadan...