"Yol Mülahazaları"nda Ülkenin Birlik Beraberliği İçin Fedakârlık Hatırlatmaları

Sıkıntı ve mahrumiyet dolu başlangıç devrelerinde sahabeler eşsiz bir ihlas ve tesanütle Bizans ve Sasaniler gibi büyük süper güçleri dize getirmiş, gönülden benimsedikleri feragat ve fedakârlık ruhu ile Afrika fethedilmiş, Anadolu içlerine kadar girilmiş, Çin Seddi'ne bile varılmıştı...

Ne var ki bu fetihlerden sonrakilerde başlayan DÜNYEVİLEŞME GİRDABI, vahdet-i ruhiyelerini bozmuş.. Sıffîn, Cemel, Nehrevan, Kerbela.. gibi ders alınması gereken yıkıcı ve yakıcı ayrılıkları da yaşatmıştı...

İşte bu gibi güzel başlangıcın üzücü sonuçlarına dikkat çeken Hocaefendi YOL MÜLAHAZALARI kitabında, ülkenin birlik beraberliğinin korunması için herkese, özellikle çevresine önemli hatırlatmalarda bulunmuş, feragat ve fedakarlıklar istemiştir. Fevkalade faydalı ve etkili bulduğum bu feragat ve fedakarlık örneklerini, köşemizin alabildiği kadarıyla özetleyerek arz etmek istiyorum.

Önce Hz. Hasan Efendimiz'in gösterdiği feragat ve fedakarlığını Resulullah Efendimiz'in (sas) nasıl bir takdirle övüp örnek gösterişine özel bir dikkatle bakalım. Birlikte okuyoruz.

* * *

- İki Cihanın Güneşi, bir gün Hz. Hasan Efendimiz'i kucağına alarak minbere çıkarıp halka işaret eder ve, "Benim şu yavrum, efendiler efendisidir. Allah bununla birbirine düşmüş iki İslam cemaatinin arasını bulacak ve önemli bir sulh gerçekleştirecektir." demek suretiyle belli dönemlerde barışın ne kadar önem arz ettiğini gösterir. Ve Hz. Hasan da -elhak- "Hz. Muaviye ile savaşa gir!" denilince, Müslüman kanı dökülmesin diye hilafetten feragat edip "Varsın o olsun" diyerek Müslüman kanının dökülmesine meydan vermez, Müslümanlar arasında barışı sağlamak için kendi hakkından feragat etme fedakârlığı göstermekte tereddüt etmez.

Allah Resulü daha o günlerde gelecek tehlikeli günler adına, "Aman birbirinize düşmeyin, birbirinize girmeyin, kılıcınızı kırın, sadece dine sahip çıkın, hakkın yanında olun ve hakkın hatırını âli tutun." diyerek hep barış tahşidatı yapmıştır!..

Bu sebeple bugün bize düşen şey de, (geçmişte yaşananlardan ders alarak) insanları hep barış istikametinde hazırlamaktır. Ülkemiz insanında bu konuda güvenilir özellikler vardır.

Bunlar dünyanın muhtelif yerlerinde makama, mansıba, menfaate bağlı hareketlerin sürdürüldüğü bir dönemde, ülkemizde mümin kardeşlerine karşı, (tâbiiyyeti metbuiyyete) tercih ederek onlara "Mademki ehl-i haksınız, varın siz yürüyün." diyecek ve katiyen rekabete, sürtüşmeye girmeyeceklerdir. Bu anlayış bütün Müslümanlar adına bana çok önemli geliyor ve önemsenmelidir de.. Hep söylemeye çalıştım:

- Aman dünyaya meyletmeyin.. farklı anlayışlardan dolayı birbirinize düşmeyin.. Müminlerin aleyhinde olmayın!.. Şayet bir gün Müslümanlar safvetini bozacak, makam sevdası, mansıp düşüncesi Kur'an hadimlerinin duruluğunu, sadeliğini sarsacak ise dileğimiz.. Rabbimiz'in, böyle acı günler göstermeden bizi huzuruna alması...

- Aslında demokrasi günümüzde gerçek manasıyla yumuşak bir hava oluşturarak tansiyonları aşağıya çekecek bir sistemdir. Keşke iman, İslam ve Kur'an karşıtları da ona sadık olsa, onu yaşasalardı.. Bence insanlar, demokrasilerden öte demokrat davranarak gelecekte mukadder bir kısım gaileleri aşabilirler.. Nasıl aşabilirler? Bu ülke ve bu millet yararına hizmet eden herkese sinesini açarak, her faydalı hizmete destek verip iyi geçinerek.. kavgaya giden yolları kapayıp huzura giden yolları açabilirler!..

- Bugün bunun emareleri var, Allah'ın inayeti de var, temsil eden bazı insanlar da var, kat edilen mesafeler de var; ancak hâlâ yürünecek yollar da var... Bu yollardan herhangi birinin durağı, konağı veya menzilinde sayılamayacak kadar şeytanların insanları şaşırtması, baştan çıkarması da var...

- Yiğit olmak gerekiyor ki, bu handikaplar ve terslikler aşılabilsin.. Ben şahsen endişelerimin varid olmamasını diliyor, yiğitlik yapanların önünün açık olması için hep dua ediyorum!.."