Dinlerarası Yakınlaşma Zarureti
Tabii ki askeri ve siyasi liderler dinlerden yararlanmak suretiyle kendi konumlarını ve iddialarını meşrulaştırmak isteyeceklerdir. Ama çatışmaların sahiden "saf dini sebepler"le olup olmadığı çoğu zaman tartışmalıdır. Bu durumda din müntesiplerinin, en azından dini değerler ve gerçek ahlaki idealler adına bu çatışmalarda dinin gerçek yerini tespit etme ve çok amaçlı manipülasyonların önüne geçme gibi sorumlulukları var. Bu, yani dinlerin saf ideallerinin siyaset tarafından suiistimal edilmesi ve krizleri derinleştiren tarafların konumlarına dini bir meşruiyet vermeye kalkışması, dinler arasındaki yakınlaşma ve işbirliğinin zorunlu psikolojik zeminini teşkil etmektedir. Her ne olursa olsun, sekülerliğin dominant değer durumunda her gelişmeyi etkilediği dünyada dinin tarafında yer alanlar, bu tahrip edici fenomenden uzak duramazlar.
Siyasilerin suiistimali olmasa bile, dinlerin ortak özü demek olan evrensel ve insani idealler, ahlaki norm ve sorumluluklar, farklı dinlere mensup insanların bir araya gelip ortak çözümler bulmasını gerekli kılmaktadır. Ortak sorumlulukları gerektiren ortak sorunların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
Yaygın açlık ve yoksulluk; yeni kutuplaşma; eşitsiz ekonomik büyüme, amaçsız ve dizginsiz tüketim kültürü; cevre tahribatı ve ekolojik dengenin karşı karşıya bulunduğu tehdit; cinsel sapmalar; ahlaki dejenerasyonlar; siyaseti derinden kirleten ve yönetimleri çürüten rüşvet, suiistimal ve yolsuzluklar; sosyal patlamalara yol açan işsizlik ve hayat pahalılığı; kürtaj; ailenin parçalanması; yaşlıların trajik durumu; alkol ve uyuşturucu bağımlılığı; şiddet ve terör; laikliğin inanç üzerinde bir baskıya dönüşmesi; totaliter ve otoriter rejimler; insan hakları ihlalleri; yaygın psikolojik hastalıklar; ayrımcılık, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile farklı kimlikler arasında bir arada yaşama konusunda ortaya çıkan zorluklar vb. daha birçok sorun!..
Şüphesiz bütün bu sorunların dinler açısından önemsiz olduğu yada laiklerin iddia ettiğinin aksine, sadece siyasetçilerin, iktisatçıların veya uzmanların ilgi alanlarına ve sorumluluklarına terk edilecek nitelikte oldukları söylenemez. Bu alanlarda dinlerin hem sahici ve gerçekçi çözüm önerileri olmalı, hem de çatışmacı bir kültür yörüngesi üzerinde 21. yüzyıla girmekte olan dünyamızla ilgili muhayyileleri bulunmalı. Eğer dünyamız küreselleşmeye paralel olarak bu global sorunlar karşısında halen acz içindeyse, global bir ahlaki perspektife ihtiyacımız var ve bu ahlak da dinlerin manevi ve bereketli kaynaklarından beslenerek şekillenecektir. Modernlik kendi kültür kaynaklarını kullandı ve tüketti. Sıra bir kere daha gerçekten dinlerin ortak özünü oluşturan hikmete ve ilahi çağrıya gelmiş bulunmaktadır.
Bu aşamada ana soru şudur: Geleceğimizin dünyasını "dinlerarası diyalog ve işbirliği" mi, yoksa "kültürlerin ve medeniyetlerin çatışması" mı tayin edecek? Bu soruya biz de cevap arayalım.
- tarihinde hazırlandı.