Hayal Değil, Türkçe Dünya Dili Olacak

On, on beş yıl önce biri kalkıp, "Türkçe bir dünya dili olacak" deseydi, ortada hiçbir belirti görülmediği için, bunun bir 'kızıl elma', bir rüya olduğunu söylerdim. Bugün böyle düşünmüyorum; bu rüyanın gerçek olacağına inanıyorum. Bu inancımı pekiştirmek için, bugün Ankara'dayım.

ASKİ Tesisleri'nde yapılacak "3. Uluslararası Yabancılar İçin Türkçe Yarışması"nın ödül töreninde… Dünyanın onlarca ülkesinde açılan Türk okullarında dilimizi öğrenen on bin öğrenci, 'Türkçe'yi en iyi konuşma' yarışmasına katılmış. Finale kalanlar, büyük ödül için Türkiye'ye gelmişler. Ankara'da, Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın himayesinde yapılacak törende ödüllerini alacaklar. Rusya'dan, Amerika'dan, Yemen'den, Arnavutluk'tan, Kenya'dan, Moğolistan'dan, Uganda'dan, Kamboçya'dan çocuklar var aralarında. Anadilleri, renkleri, dinleri farklı. Biricik ortak yanları var: Türkçe konuşuyor, üstelik iyi konuşuyor olmak… Bir de Türkiye'yi sevmek…

On, on beş yıl önce hayal edemediğimiz şey, işte buydu. Artık rahatlıkla söyleyebiliriz: Uzak bir gelecekte değil, en fazla çeyrek asır sonra Türkçe, bütün kıtalarda, dünyanın hemen her ülkesinde konuşulan, yazılan bir dil olacak. O gün, böyle bir yarışmaya yüz binlerce öğrenci katılacak. Yine o gün, 6 kıtada binlerce Türk lisesi, yüzlerce üniversite, Türkçe eğitim merkezi, enstitüler, kültür merkezleri kurulmuş olacak. O ülkelerin okullarında, kent kütüphanelerinde Yunus'un, Aşık Veysel'in, Yahya Kemal'in, Haşim'in, Necip Fazıl'ın, Nazım'ın, Necatigil'in, Hilmi Yavuz'un, Turgut Uyar'ın, Sezai Karakoç'un şiirleri; Ömer Seyfettin'in, Yakup Kadri'nin, Refik Halid'in, Tanpınar'ın, Tarık Buğra'nın, Yaşar Kemal'in, Selim İleri'nin, Mustafa Kutlu'nun hikâyeleri, romanları bulunacak. Çünkü çeyrek asır sonra o ülkelerde, Türk lisesi mezunu binlerce bürokrat, sanatçı, yazar ve işadamı yaşıyor olacak...

Yabancı ülkelerdeki Türk okullarını 'İngilizce eğitim yapıyor', 'Amerika'nın çıkarına hizmet ediyor' gibi gerekçelerle gizli ya da açık eleştirenler oldu. Bunlar arasında aydınlar, akademisyenler, siyasetçiler de vardı. Kaçırdıkları, anlamadıkları ya da anlamak istemedikleri nokta, sanırım yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım gerçekti. Bu okulların Türkiye ve Türk dostu insanlar yetiştirdiğini, Türkçe'nin dünya dili olmasının temellerini attığını ve dünya barışı için köprüler kurduğunu görememişlerdi. Hâlâ kuşku duyanlar varsa, onların, bugün 45 ülkeden gelen öğrencilerin ödüllendirileceği büyük Türkçe şölenine gelmesini isterdim. Hakikat konuşunca hayaller, bilmezlikten ileri gelen suizanlar susar. Susmuyorsa, ya eleştirilerinde samimi değillerdir ya da dertleri kıskançlık ve düşmanlıktır.

Dünyanın her kıtasından renkleri başka başka çocukların, gençlerin düzgün bir İstanbul Türkçesi ile şiirler okuduğunu, şarkılar söylediğini görünce, Türkçe'nin İngilizce gibi bir dünya dili olabileceğine inancım artıyor. Ama bütün bunlar, gönüllü kuruluşların, şirket ve vakıfların çabasıyla kotarılıyor. Bu hayale, bu insanlar kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti de inansa ve paralel adımlar atsa, Türkçe'nin dünya dili olma süreci hızlanacaktır. Geçenlerde İlber Ortaylı, 'Yunus Emre kültür merkezleri kurulsun' diye yazdı Milliyet'in hafta sonu ekinde. Yabancı ülkelerde, Türkiye'deki İtalyan Kültür Merkezi, Goethe Enstitüsü, Cervantes Enstitüsü gibi, Türk dilini ve kültürünü tanıtan, öğreten kurumlar açılsa ve bunlara Türkçe'nin ölümsüz ozanlarından birinin, Yunus'un adı verilse ne kadar anlamlı bir girişim olur… Bunun için sanırım önce Türkçe'ye, onun gücüne ve bir dünya dili olabilme yeteneğine inanmak gerekiyor. Buna inananlar, yıllar önce gidip Çin'de, Afrika'da, Balkanlar'da okullar, kurslar açtı. Şimdi ortaya çıkan meyveler, bir rüyaydı o gün. Onlar, bunun rüyasına bile vurgundular. Bugün, bu rüyanın sabahında ilk ışıklar çaktı, gerçek apaydınlık belirdi ufukta. Yaşarsak, hepimiz göreceğiz; bir gün, dünyanın uzak bir ülkesine gidip, mesela Afrika'nın ucuna; bir kütüphanede kendi kitaplarımızı bulacağız. Sonra Afrikalı bir okurumuzla oturup çay içerek İstanbul'dan, Boğaz'dan, belki Nedim'den, Yahya Kemal'den, Münir Nurettin'den söz edip dertleşeceğiz. Rüya değil artık bu, adım gibi eminim…