Türk taban hareketleri ümit veriyor

Geçen hafta okyanus ötesinde ve Türkiye'de uluslararası mahiyette iki büyük toplantıya katıldım.

Biri Amerika'daki sivil toplum çatı kuruluşu Türki Amerikan Birliği'nin (TAA) Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) ile Washington'da ortaklaşa düzenlediği yıllık kongre idi. Diğeri ise Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile Zirve Üniversitesi'nin desteğiyle İstanbul ve Gaziantep'te yapılan uluslararası Abant Platformu toplantısı. Her iki etkinlik, Türkiye'nin ve Türklerin bölgesel ve global arenada yükselişinin sosyolojik unsurları adına önemli ipuçları veriyordu. Ve bu yükselişin özünde, dünyada çevrenin (periferi) ve mahallinin artan rolünün bulunduğunu teyit ediyordu.

TAA'nın geçen çarşamba günü Grand Hyatt Oteli'nde düzenlediği kongrenin akademik panellerine ve gala resepsiyonuna 59 Temsilciler Meclisi üyesi, 8 senatör ve Türkiye'den 8 milletvekili katıldı. Bir başka deyişle, 435 üyeli Temsilciler Meclisi'nin onda birinden fazlası, 100 üyeli Senato'nun da neredeyse onda biri Türklerin davetine icabet etmişti. Peki ancak Yahudi, İtalyan, Yunan, Ermeni gibi Amerika'da geleneksel olarak güçlü etnik gruplara nasip olabilecek seviyedeki bu teveccüh nasıl gerçekleşebilmişti? Çevredekilerin ve mahallinin kabiliyetlerini bilmeyenler, henüz iki yıl önce kurulan TAA'nın en çok sayıda Türk ve Amerikalı siyasetçiyi bir araya getirmeyi başaran bir etkinliğe nasıl imza atabildiğini idrak etmekte zorlanabilir.

ABD'deki Türkler artık varlıklarını hissetiriyor

TAA galasında sohbet ettiğimiz bir Türkiye dostu emekli Amerikan büyükelçisi, konuk Temsilciler Meclisi üyelerinden birinin kendisine şunu söylediğini aktarıyordu: Bu insanlar tam iki ay boyunca kapımı çaldı. Artık öyle bir noktaya geldi ki, onlara hayır diyebilmem imkânsız oldu. Tercümesi: Amerika'daki başarılı etnik lobilerin yıllardır yaptığını artık Türkler de yapıyor ve varlıklarını Kongre üyelerine hissettirmeye başlamış bulunuyor. Tevekkeli değil, Türkiye'nin ABD konusunda en yetkin diplomatlarından Washington Büyükelçisi Namık Tan, TAA Kongresi onuruna Kançılarya'da verdiği resepsiyonda Amerika'nın dört bir yanından gelen gönüllüleri 'en doğru' şeyleri yapmalarından dolayı takdir ediyordu. Nedir o doğru metot? Merkezden çevreye değil, çevreden merkeze yürümek. Tepeden inmek değil, aşağıdan tepeye çıkmak. Yani, eyalet düzeyindeki taban (grassroots) faaliyetleriyle toplumsal temelleri sağlamlaştırıp, federal merkezi temsil eden Washington'da daha kaale alınır hale gelmek.

TAA'nın özellikle son on yılda teraküm eden taban gücünü kısaca tasvir edeyim. Halihazırda TAA, Amerika'da Türklerce kurulan en çok sayıda derneği bünyesinde bulunduran bir konfederasyon. ABD'nin tamamını kapsayan 6 bölgesel federasyonu ve onlara bağlı 220'yi aşkın derneği temsil ediyor. TAA mensupları, Anadolu'nun aktivizm, teşebbüs ve gönüllülük ruhunu Amerika'ya taşımış olmalarıyla tanınıyor. Bu bağlamda, ikinci yıllık kongrelerini Türkiye'de Anadolu kaplanlarının en geniş iş dünyası çatı kuruluşu olan TUSKON'la ortaklaşa düzenlemiş olmaları manidar. TAA ve TUSKON el ele, Türk-Amerikan ilişkilerinde öteden beri eksikliği hissedilen halk tabanında yapıcı etkileşim boyutunu takviye ediyor. Sadece üst düzey akademik ve siyasi platformlarla değil, iki ülkeden her seviyede sivil aktörü buluşturup kaynaştıran çift yöne gezileriyle öne çıkıyorlar. O nedenle aynı hedefi destekleyen Türk ve Amerikan hükümetlerinden teşekkürü hak ediyorlar.

Bastırılmış taban nihayet kabuğunu kırdı

TAA Kongresi'yle Abant Platformu arasında kurduğum paralellikte bana ilham veren, her şeyden evvel, bu yıl Anadolu kaplanlarının önde gelen mahallî merkezlerinden Gaziantep'te buluşulması oldu. "Arap Baharı'ndan Sonra Ortadoğu'nun Geleceği ve Türkiye" konulu uluslararası konferans, Arap tabanının tepedeki baskıcı rejimlere başkaldırması, gasp edilen haklarını araması şeklinde özetlenebilecek sosyal ve siyasi fenomeni masaya yatırdı. Söz konusu süreç, günümüz dünyasında çevrenin ve mahallinin artan önemini ve merkeze etkilerini ortaya koyuyor. Ulusal, bölgesel ve global seviyede çevreler artık merkezleri şaşırtıyor ve zorluyor. Bunu sadece Arap dünyası örneğindeki gibi antidemokratik ortamlarda değil, egemen düzenlere ısrarla meydan okuyan 'Wall Street'i İşgal Et' türü taban hareketlerinin yaygınlaştığı Batılı demokratik ülkelerde de gözlemliyoruz. 21. asır ister resmî ister gayri resmî olsun müesses nizamların sarsılacağı, ferdî hak ve özgürlük taleplerinin buna imkân vermeyen merkezleri artan oranda zorlayacağı, tabanların tepelere etkisini artıracağı bir tarihsel dönem olacağa benziyor. Görünen o ki, bu yüzyılı büyük ölçüde tabanı güçlü sivil hareketler şekillendirecek.

Türkiye'nin gerek bölgesinde gerek dünyada ekonomik ve demokratik yıldızının parlamasında, bastırılmış taban potansiyelinin en nihayet kabuğunu kırmasının etkisi inkâr edilemez. Mesela 'Gülen Hareketi' türü taban eksenli sivil oluşumlar, kendi sivil tabanını muhkemleştirmeye çalışan Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya (arzu ederlerse) örnekler sunuyor. Özellikle Avrupa ve Amerika'da farklı diaspora Türk tabanlarının etkinliğini artırmasının stratejik değeri, halkla daha barışık hale gelen devlet tarafından da anlaşılıyor ve yönlendirilmeye çalışılıyor. Bu noktada devlete düşen, yaşananların bağımsız ve sivil keyfiyetini göz ardı etmeksizin, emredici olmayan bir üslupla kolaylaştırıcı rolü oynamak. Sözün özü, Türkiye'nin dünyanın önde gelen güçlerinden biri haline gelebilmesi, globalleşen dünyada mahallinin merkeze yürüyüşü muvacehesinde, yurtiçindeki ve diasporadaki sivil potansiyelini verimli şekilde değerlendirmesine çok bağlı.