Abant Paris Buluşması

Paris'e geldiğimden bu yana en çok dikkatimi çeken şey Türkiye ve Fransa arasındaki benzerlikler oldu. Bugün Türkiye'de özellikle siyasal ve sosyal alanlarda yaşanan sıkıntıların, hatta krizlerin, benzerlerini Fransız tarihi içerisinde görmek beni yer yer şaşırttı. Bu benzerlikler laik-dindar çatışmasından siyasal kurumların işleyişine bir çok alanı ilgilendiriyor. Örneğin, Fransa'da bir asır önce dindar subayların fişlenerek ordudan uzaklaştırıldığını biliyor muydunuz? Ya da, dindar öğretmenlerin 'cumhuriyet mabedi' olarak görülen okullardan uzaklaştırıldığını, hatta sürgüne gönderildiğini. Ve toplumun laik ve anti-laik olarak ikiye bölündüğünü.... Fransa'yı neredeyse ölüme sürükleyen 'İki Fransa'nın savaşını'.

Bu benzerliklerin arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularının devlet modeli olarak Fransız 'cumhuriyet ideolojisi'ni benimsemesi yatıyor. Fransa'da 1789 ihtilaliyle başlayan süreçte Katolik Kilisesi'ne karşı yürütülen mücadele Türkiye'de üç aşağı beş yukarı İslam'a karşı yapıldı. Dinin toplumsal hayattan tamamen dışlanmasını öngören bu ideoloji kendisine göre de bir halkı dönüştürme projesi ve idare biçimi üretti.

Cumhuriyet modelini bu ideoloji üzerine kuran Türkiye bugün, biraz geriden de olsa Fransa'da yaşanan tecrübelerin aynısı yaşadı ve yaşıyor. Türkiye'yi çok yakından izleyen üst düzey bir Fransız diplomat, bir keresinde bu tarihi benzerliklere dikkat çekerek 'Siz bizim Üçüncü Cumhuriyet'imizi yaşıyorsunuz' demişti. Dindar-laik çatışmasının ülkeyi esir aldığı 19. yüzyılın son çeyreğine göz atıldığında Fransız diplomatın kıyasının pek de yanlış olmadığı görülecektir.

Ortak tecrübeler sadece din ve laiklik konularıyla sınırlı değil aslında. Dünün ve bugünün Türkiye'sinde gündemi işgal eden kriz konularının bir çoğunun referanslarına Fransa'da ulaşmak mümkün.

Bu yüzden Türkiye'nin model aldığı Fransa'da yaşanan tecrübeleri tahlil etmesi krizlerin daha kolay aşılabilmesi için büyük önem arzediyor. Daha da ötesinde, iki ülkenin aydınlarının ve siyasetçilerinin karşılaşılan sorunları irdelemek ve tecrübelerini paylaşmak için bir araya gelmeleri her iki toplum için de faydalı gözküyor. Hatta tüm Avrupa için.

Geçtiğimiz hafta sonu Paris'te gerçekleştirilen 10. Abant Platformu bu yönde büyük bir adım oldu. Öğrenci isyanıyla sarsılan başkentte bir araya gelen üç yüze yakın Türk ve Fransız aydını cumhuriyet, din, laiklik, çoğulculuk, kimlik ve Avrupa gibi her iki ülkede de tartışılan konular üzerinde kafa yordu.

Zamanlama çok iyiydi. Toplantılar, Fransa'nın hem içerde hem de dışarda 'hasta olmakla' itham edildiği bir döneme denk geldi. Geçen yıla kadar Türkiye tartışmaları ile yatıp kalkan Fransız kamuoyu, Fransa'yı model alan laik Türkiye'nin Avrupa ailesine katılmasına en çok muhalefet eden halk olduğunu göstermişti.Türkiye karşıtlığı için kullanılan argümanlar 'çıldırtıcı' boyutlara ulaşmıştı. Aynı Fransa, bugün de müzakerelerin en kısa zamanda tıkanması için yoğun çaba harcıyor. Öte yandan, geçen kasım ayında banliyölerde patlak veren isyanın ardından bugün de öğrenciler ayakta. Türkiye'de ise Doğu bölgesinde patlak veren olaylar, Türkiye'de milliyetçilik dalgasının yükselmesine ilişkin tartışmalar ve AB süreci... Gelişmeler, katılımcıların tebliğlerine somut örnekler olarak yansıdı ve toplantıları zenginleştirdi.

Toplantıya, her iki ülkeden de seviyeli bir katılım vardı. Dünyanın yaşayan en önemli sosyologlarından Alain Touraine, Alexander Adler, Gilles Keppel, Nilüfer Göle, Pierre Nora, Dominique Schanapper, Jean-François Bayart...

Yer yer iki ülkenin aydınlarının 'çekişmelerine' sahne olan toplantılarda, özellikle eğitimini Fransa'da yapan Türk entellektüellerin Fransa'yı kıyasıya eleştirmesi dikkat çekti. Toplantıları izleyen The Guardian yazarı Fiachre Gibbons'un yorumu ise oldukça ilginçti: "Türk ve Fransız aydınlar birbiriyle anlaşamayan iki kardeş gibi tartıştılar."İki gün boyunca, Fransız ve Türk devlet adamlarına ışık tutacak yapıcı eleştiriler, öneriler ve uyarılar ortaya kondu. Umarız dikkate alınır.

Abant Paris buluşması, Nilüfer Göle'nin ifadesiyle, bilimsel toplantıların çerçevesini de aşarak "Türk ve Fransız aydınların muhabbetine sahne oldu." Bu diyaloğun, Türkiye'yi önümüzdeki yıllardan en çok zorlayacak olan ülkerden birisi olan Fransa'da başlaması o kadar önemliydi ki...Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, mükemmel bir açılış yaptı. Devamı gelir inşallah.