Herkesin 75'i

Cumhuriyet'in 75. kuruluş yılı ile ilgili olarak bazı kuruluşlar veya yazarlarca, herkesin kendine göre 75 kitaplık bir listesi yayınlanıyor. Her bir insan, diğer varlıklara göre bir türü temsil eder; yani her bir insan, başlı başına adeta bir varlık türüdür; karakteri, idealleri, inancı, düşüncesi ve dünya görüşü, hayattan beklentileri, şahsi pek çok hususiyetleri, duygularının boyut ve keyfiyeti, fiziki görünümü, kısaca bütün özellikleriyle başka herkesten ayrı bir dünya ve ayrı bir varlık türü. Dolayısıyla, herkesin tercihine, görüşüne saygı duymak, insan olmanın gereğidir. Bununla birlikte, bu konuda herkesin paylaşabileceği bazı noktalara temas etme mecburiyeti de kendini hissettirmiyor değil.

"Herkese göre 75" akımı, birkaç önemli hatıramı tedai ettirdi:

Bir zaman, İslam'ın inşallah şuurunda olan tanınmış bir grubun uzun süre çıkardığı bir edebiyat dergisinde bir yazı okumuştum. Sayın yazar, şöyle başlıyordu yazısına: "Rilke'yi 105 defa okudum. Fakat yine de tam anladığımı söyleyemem. 106'ncı defa da okuma gereği duyuyorum." Bu yazıyı okuyunca iç tepkim şöyle olmuştu: "Keşke bir defa ve en azından mealinden olsun, Kur'an-ı Kerim'i okusaydın."

Yine, geçen yıl Fethullah Gülen Hocaefendi'yi ziyarete gelen bir grubun içinde bulunan önemli ve etkili bir yazar, Hocaefendi'ye şöyle demişti: "Son zamanlarda Zaman gazetesinin Akademi sahifesinde tasavvufla ilgili yazılarınız çıkıyor. Buna sevindim." Kendimi tutamamış ve şu tepkiyi vermiştim: "Hocaefendi, 7-8 yıldır bir dergide Kalbin Zümrüt Tepeleri'ni yazıyor." Bir defasında genç bir arkadaşla şiir üzerinde konuşurken, genç arkadaşımız bir şiiri ve şairi çok övünce, "getir bir şiirini de görelim" dedim. Takdir ettiği şairin sevdiği bir şiirini getirip, okudu. "Şu ilk mısraında olsun ne demek istiyor, bana açıklayabilir misiniz?" diye sorduğumda, muhatabım tek kelime edememişti. 16-17 yıl önce, o zamanlar yayınlanan Yeni Devir gazetesinin yazı işleri müdürü ve şimdi Büyükşehir Belediyesi'nde başkan müşaviri olarak çalışan Sayın Hüseyin Evliyaoğlu ile sohbet ederken, o da şöyle bir hatırasını anlatmıştı: "Gazetenin, okuyucu yazılarını yayınladığımız Forum köşesinde bir kızın bir yazısını yayınlamıştım. Kız, daha sonra bir yazısını daha getirdi. İfadeler anlaşılacak gibi değildi. 'Kızım' dedim, 'biraz açık yazsan da ne demek istediğin anlaşılsa.' Forum köşesinde bir yazısı yayınlanmış ve ikinciyi yeni getirmiş bu kızın tepkisi şöyle oldu: 'Kolay anlaşılmaktan nefret ederim.'

Bütün bu hatıraları, tabii ki bir maksada matuf olarak yazdım. Bir defa, Türkiye'de ideolojik bağnazlık ve grup taassubunun yanı sıra, herkes muhasebesini kendi vicdanında yapabileceği için ayrıntıya girilmesinde gerek olmayan bazı nefsi-şahsi faktörlerden dolayı da, pek çok gerçek değerimizden istifade edemiyor ve birbirimizden habersiz yaşıyoruz. Mesela, ülkemizde İslam'ı dünya görüşü olarak benimsemiş kesim içinde solu da okuyan pek çok aydın olmasına mukabil, solda ve resmi ideoloji katında İslami eserleri okuyan ve tanıyan yok denecek kadar azdır. Ayrıca, İslami kesim içinde pek çok değer ve değerli eser, ulaşması gereken pek çok yere ulaşmamakta ve çok defa da görmezlikten gelinmektedir. Mesela, Risale-i Nur talebeleri için, "Risaleden başka bir şey okumuyorlar" eleştirisi yapılır. Böyle bir şey varsa, elbette tenkit edilebilir. Fakat, rica ederim, bunu söyleyenlerden kaç tanesi anlayarak Risale-i Nur'u okumuş ve tatmin olmayarak, 'tatmin' için başka şeyler de okuma gereği duymuştur? Ayrıca, mesela, yurtiçinde ve dışında hiç de küçümsenmeyecek bir etkisi olan ve 'entelektüel bir alim-arif' olduğu kadar bir aksiyoner olan Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 30'u aşkın kitaplarının her biri, şu ana kadar ortalama 70 binin üzerinde satmıştır. Yani, Hocaefendi'nin 2 milyondan fazla kitabı satılmış ve okunmuştur.

Şimdi, bunlara bigane kalınmasına mı, "derya içinde deryayı bilmeyen mahiler olma"ya mı, bu cevherleri ulaşması gereken yerlere ulaştıramamış olmaya mı yanalım!..