Durban'daki Çilli Gencin Azmi

Güney Afrika'nın Durban'daki şehrindeki mütevazı Türk toplumunun ileri gelenlerini tanımaya çalışıyoruz. Aralarında, her kesimden ve değişik meslek grubundan insan var. İçlerinde, gökçek yüzlü ve cevval bakışlı birisi var ki hemen dikkatimizi çekiyor.

Yüzü hafifçe çilli. Liseyi yeni bitirmiş, Üniversite tahsili yapmakta olduğunu izlenimi veren gence soruyorum:

Sen ne üzerine tahsil yapıyorsun? "Ben okumuyorum Abi" diyor, Konya aksanıyla. (Sonradan Tokatlı olduğunu öğreniyorum).

Şaşkınlıkla soruyorum: Peki ne yapıyorsun buralarda? "Abi ben çiftçilik yapıyorum" diyor.

Cevabındaki "ben" vurgusu dikkat çekici. Yani bir aile şirketi olarak mı? diyorum. Adının Atilla olduğunu öğrendiğim genç beni bir daha şaşırtıyor: "Yok abi, benim kendi şirketim var" diyor.

Tokatlı Atilla 23 yaşında. Sekiz ay önce Durban'a gelmiş. Geniş araştırmalardan sonra, Türkiye'den tecrübe sahibi olduğu çiftçilik konusunda çalışmalar yapmak üzere bir arazi kiralamış. Arazi 6.000 dönüm büyüklüğünde. İçinde iki tane gölü ve ortasından geçen bir de akarsuyu var. Atilla, ilk beş yıl boyunca bu araziye besicilik ve ziraat yapmak üzere yatırım yapacağını, ikinci beş yılda da büyük kârlar elde edeceğini söylüyor.

Atilla gün boyunca, Hz. Mevlana'yı anlatmak üzere geldiğimiz bu şehirde grubumuza rehberlik yapıyor. Hiçbir İngilizce kursuna gitmediği halde, kulak aşinalığı ile İngilizceyi orta seviyede ve düzgün bir telaffuzla konuşuyor.

Daha sonra, grubun diğer üyeleri ile de tanışıyoruz. Ağırlıklı olarak işadamları, eğitim gönüllüleri ve öğrenciler. Her biri farklı bir macera ile buralara gelen ve değişik işlerle iştigal eden bu güzel insanların dostluğu ve kaynaşması insana gerçekten huzur veriyor. Allah'ım bu ne güzel manzara ! Sanki, Katip Çelebi'nin o güzelim ifadesiyle, Osmanlılıyı oluşturan üç ana taife, "Ahiyân-ı Rûm-Anadolu esnaf ve tüccarı, Bâcıyân-ı Rûm- Anadolu kadını ve Abdalân-ı Rûm-Anadolu gönül ve maneviyat erleri yeniden dirilmiş de, 21. yüzyılın şartları çerçevesinde karşımızda arz-ı endam ediyor. Kendileri ile duygularımı paylaşırken İslam tarihinden iki mefhumu çekip alsak, ortada ne bir İslam Medeniyeti ve ne de "Ufukların Efendisi" Osmanlı'nın dört kıtaya yayılmış muhteşem medeniyet mirasının olamayacağını anlatmaya çalışıyorum. Bu kavramlar: Hicret ve Gurbet.

Ne mutlu o gariplere! Ve binlerce teşekkür, bizi bu kavramlarla yeniden tanıştıran ve kaynaştıran müstesna şahsiyete ve kutlu emeğine. Dubai üzerinden İstanbul'a dönerken, beş yüz kişilik Emirates uçağının hemen yarısını Türklerin teşkil ettiğini görüyoruz. "Bu kalabalık da neyin nesi? Dubai'de bir milli karşılaşma vardı da, haberimiz mi olmadı? Peki, hani ya ay yıldızlı bayraklarımız ve milli takım flamaları?" diye zihnimde sorular üst üste binmekte iken, hemen yanımda duran zarif hanımefendiye soruyorum, "Bu ne iştir?" diye. "Uluslararası mermercilik fuarından dönüyoruz" diyor.

Bir sektörel fuara Türkiye'den bu kadar katılımın olması gerçekten sevindirici. Hayalim 70'li, 80'li yıllara gidiyor; Japon pazarlamacıların bütün dünyaya, karınca sürüsü misali dağıldığı yıllara. Japonya'nın bu gün dünya konjonktüründeki yerini ve Türkiye'nin geleceğini düşünüyorum. İçimi tatlı bir sevinç ve heyecan kaplıyor.

NOT: Atilla ile iki yıl sonrasına bir randevu tarihi belirliyoruz. Çiftliğinin ortasından geçen ırmak kenarına yaptıracağı villanın bahçesinde, Güney Afrika'nın tüm renklerinden seçkin bir topluluğun katılacağı sema töreninde ve tasavvuf musikisi konserinde buluşacağız. Kısacası Hazreti Pir'in, Mevlana'nın "Gel!" davetini Atilla da kendi çapında uygulayacak. Okuyucularımdan bu olayın heyecanını hissedenler varsa, listeye kaydedebilirim.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.