Türkiyeli 100 Aydının Kuzey Irak'taki Gücü...

Erbil'e sabaha karşı vardıktan sonra üç buçuk saatlik bir uyku ve vuruyoruz Süleymaniye yoluna. İki saatlik araba yolculuğu için çeşitli güzergâhlar mümkün. Bu kez, kıvrıla kıvrıla Heybet Sultan Dağı’nı aşıp Dukan üzerinden, Küçük Zap boyunca Süleymaniye'ye ulaşıyoruz.

Nuşirevan Mustafa Emin, Irak Kürt mücadelesinin kıdemli liderlerinden. Komala'nın lideri, Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin kurucularından. Yakın zamana dek Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin örgüt içinde 'iki numarası' konumundaydı. Evinde sohbetteyiz, “Türkiye, bizim için stratejik geleceğimizdir” diyor ve ekliyor “Zaten, biz Irak Kürtleri, ismimiz öyle de değilde ya, Viyana önlerinde, Balkanlar'da, Çanakkale'de birlikteydik...”

Böyle bir tarih referansı ilk bakışta 'hamasi' görünebilir ama bugün Irak Kürtleri arasında Türkiye'ye ilişkin ve 'ortak geleceğe' ışık tutacak algılama ve ruh haletini de yansıtıyor.

Aslında Türkiye'nin yoğun ve baş döndürücü gündemi bakımından sessiz sedasız ama Türkiye'de sık sık gündemin birinci maddesine yükselen Kuzey Irak'ta çok büyük yankılar yaratan bir girişim ile yanıbaşımızdaki coğrafyadayız. Türkiye kamuoyunda isimleri gayet iyi bilinen 100 dolayında aydının 'Erbil çıkartması'nda. Bugüne dek görülmemiş, rastlanmadık bir olay.

'Abant Platformu', 1998'de 28 Şubat şartlarında ilk kez 'laik ve İslami eğilimdeki aydınları görüş farklılıklarını koruyarak uygar bir diyalog zemininde hoşgürü kültüründe bir araya getirmek' amacıyla toplanmıştı. Aradan geçen 11 yıl içinde her yıl Abant'ta yaptığı toplantıları, dışarıya Washington'a, Brüksel'e, Paris'e ve Kahire'ye de taşımıştı ama ilk kez bizdeki adıyla Kuzey Irak'a, buradaki adıyla Irak Kürdistanı'nın merkezi Erbil'e taşıdı.

Erbil'e bölgenin 'idari' merkezi ama Süleymaniye, 'kültürel-düşünsel merkezi' kimliğini korumaya devam etti. Erbil'e gelmişken Süleymaniye'ye de uzandık...

* * *

Bir uçak dolusu Türkiyeli aydının sabaha karşı Erbil'e konması, taraflar arasında yakın tarihteki ilişkilerin tabiatına ve seyrine bakılırsa pek öyle sıradan bir olay değil. Türkiye için de değil ama Türkiye sarsıntılı iç gündemi içinde buna dikkat edecek halde de değil. Ama, izdüşümünü Türkiye'nin Güneydoğu'suna ve başkent Ankara'daki siyasi karar merkezlerine düşürecek önemde bu gelişme, burada özel bir heyecan yaratmış durumda.

Bunu Süleymaniye'deki uzun yemek masasının çevresine dizilen insanların isimlerine ve kimliklerine bakarak anlayabiliyoruz. Süleymaniye Valisi, bu ziyaretten 'onur duyduğunu' söylüyor, yemek masasında Kürtlerin sokaktaki çocuğun adını bildiği en büyük şairleri Şerko Bekes'ten, Süleymaniye Üniversitesi Rektörü Dr.Ali Said'e, Kürdoloji Enstitüsü Başkanı Dr. Refik Sabır'a, Irak Kürt gazetelerinin ve televizyonlarının genel yayın yönetmenlerine, tanınmış köşe yazarlarına, ileri gelen akademisyenlerine dek, herkes mevcut.

Türkiye'ye ilişkin ve Türkiye ile Irak Kürtleri ilişkileri konusunda hararetli, övücü, heyecanlı konuşmalar ve Türkiye'den 100 dolayında aydının buraya gelmesinden duyulan mutluluk konuşmaları dinliyoruz.

Aklıma iki yıl önce, bir Erbil-Süleymaniye dönüşü yazdığım yazının başlığı geliyor; 'Kuzey Irak'a TSK ile değil, Kürdistan'a TPAO ile girmek' idi. Henüz TPAO buraya gelmiş değil, bölgenin 20-25 milyar varillik ve günde 1 milyon varil petrol üretebilecek rezervi toprağın altında işlenmemiş duruyor. Bu rezerv, petrol zenginliği kanıtlanmış olan Kerkük'ün iki misline yakın. Türkiye'nin nice sorununu çözecek olan zenginlik, burada. Irak'ın henüz aşılmamış binbir sorunu içinde belirsiz bir geleceği bekler halde.

Evet, TPAO, bir dizi siyasi ve teknik sorundan ötürü henüz burada değil ama ilk kez 100 Türkiyeli aydın Irak Kürdistanı'nda. Abant Platformu, bölgede 100 Türkiyeli aydının 'Erbil çıkartması' Irak Kürt toplumunun her katmanında heyecan dalgasını kabartmış vaziyette.

* * *

Yolda gelirken, bugüne dek nasıl olmuş da okumamış diye hayret ettiğim bir metni okuyordum, 'Kuzey Irak Kürtlerin Piemonte'si mi?' başlığını taşıyordu.

Piemonte, merkezi Torino olan ve İtalyan milli birliğinin 1870'lerde kurulmasına öncülük eden merkez. Bu benzetmeden kalkarak Kuzey Irak ya da Irak Kürdistan'ı, tüm Kürtler için bir çekim alanı olacak bir 'bağımsız Kürt devleti' olabilir mi?

Türkiye'nin buraya ilişkin korkuları, hep 'Kuzey Irak'ın Kürtlerin Piemonte'si' olması üzerine odaklandı. Oysa, aynı yazıda, Sovyetler Birliği'nin dağılışından sonra bağımsız olan Moldova'nın aynı etnik kökene sahip olmasına rağmen Romanya ile birleşme yolunu seçmediği hatırlatılıyor; Norveç'in petrol zenginliğine kavuştuktan sonra İskandinav kardeşleri İsveç'le hiç birleşme güdüsü taşımadığı vurgulanıyor. Bu olgulardan hareketle, AB yolunda kültürel haklarını tümüyle edinecek Türkiye Kürtlerinin, Irak Kürdistan'ı ile birleşik-bağımsız bir Kürt devleti kurmak istemelerinin düşünülemeyeceği üzerinde duruluyor.

Bu nedenlerden kaynaklanan Türkiye'nin Kuzey Irak korkusunun 'anakronik' olduğuna değiniliyor.

Erbil-Süleymaniye hattında kısa bir tur, 2009 yılında 'çekim merkezi'nin, Kürtçe TRT yayınına başlamış, üniversitelerinde Kürdoloji enstitüleri kurulmasını düşünen bir Türkiye olduğunu bize gösteriverdi.

Türkiye Kürtleri için Kuzey Irak'ın çekim alanı olmasından çok daha kuvvetli bir çekim alanı, Irak Kürtleri açısından Türkiye olarak söz konusu.

Abant Platformu toplantısı için Erbil'e ayak basan üniformasız 100 Türk aydınının buradaki oluşturduğu 'sinerji'den üreyen gücün, 700 bin üniformalı personele sahip TSK'nın Kandil Dağı üzerindeki etkisinden çok daha etkili olduğunu yerinde gözlemledik...