Avustralya İzlenimleri

24 saate yakın bir süre havada olmak insana garip duygular yaşatıyor. İstanbul'dan uçağımız kalktığında yolculuğumuzun hiç bitmeyeceğini düşünmüştüm. Gerçekten de çok uzun bir yolculuk oldu. 4,5 saat süren bir uçuştan sonra Dubai'ye indik. Bir saat sonra Singapur'a hareket etmek için tekrar uçağa bindik. 2,5 saat havaalanında bekledikten sonra tekrar uçağa bindik ve 7- 8 saatlik bir uçuşun ardından Melbourne'a hareket ettik. Yine bir 7 saat süren uçuşun ardından Melbourne Havaalanı'na indik. Artık takatimiz kalmamıştı. Otele vardığımızda gerçekten de çok yorulmuştuk.

Bir ülkeye gittiğinizde orada geçirdiğiniz ilk birkaç saat önemlidir. Orayı sevip sevmeyeceğinizi hemen hissedebilirsiniz. İçimdeki his buranın çok şirin ve güzel bir yer olduğunu fısıldıyordu.

Avustralya gerçekten de güzel bir ülkeydi. Her yerini dolaşma imkanı yoktu elbette. Melbourne ve Sydney'i gezebildik ancak. Gördüğümüz yerler oldukça etkileyiciydi.

Beş gün sürecek olan gezimiz başlamıştı. Ben ise hem dolaşıyor hem de kısa notlar alıyordum:

Avustralya denince aklıma gelen ilk üç şey; Kanguru, Kuala ve Bumerang… İlk ikisi Avustralya'yla özdeşleşmiş çok sevimli hayvanlar… Bumerang ise Avustralya yerlilerinin (Aborijinler) silah olarak kullandıkları bir çeşit sopa…

Avustralya tarihi çok eski olmakla birlikte 150 yıllık bir geçmişi var….

Türkler ilk kez 1967 yılında Avustralya'ya ayak basıyor… Bu sene tam 40 yıl olmuş…. Ziyaret ettiğimiz Melbourne'daki Göçmen Müzesi'nin bir salonunda bu yolculuk fotoğraflarla anlatılıyordu.

Yaklaşık 120 bin Türk yaşıyor Avustralya'da… Trakyalıların kurduğu bir derneği ziyaret ediyoruz… Türkiye'den gelen bizleri görünce çok seviniyorlar…

Türklerin yaptırdığı çok güzel bir cami var. Adı da ilginç: "Auburn Gallipoli Mosque". Yani Gelibolu Camii…

Burada yaşayan Türkleri gözü kulağı tabiî ki Türkiye'de… Kime rastlasak "Kuzey Irak'a operasyon yapılacak mı?" sorusu soruluyor…

Melbourne'da 4,5 milyon insan yaşıyor… Ancak şehir çok düzenli ve temiz… Bol yeşili var… Şehrin merkezinde yükselen gökdelenler dışında, konutların çoğu villa türü yapılardan oluşuyor. Dünyanın yaşanabilir kentleri sıralamasında Melbourne 2. sırada…. Gerçekten hak ediyor…

Melbourne'da hâlâ troleybüsler var…

Melbourne, kültürel zenginlik, iklim, sağlıklı altyapı, düşük suç oranı, yaşama standardı ve spor alanlarıyla yaşam için dünyada en uygun koşulları sunan kentlerden biri...

Sydney'de ise daha çok Amerikan tarzı hakim… Yani şehir merkezi, belli bir yerde toplanmış ve yüksek gökdelenler Amerikanvari bir şehir görüntüsü veriyor Sydney'e…

Sydney denince opera binası akla geliyor… Bizim gittiğimiz tarihte orada bizim pop star yarışmalarına benzer bir program vardı… Büyük bir kalabalık toplanmış… Her taraf insan kaynıyor.

Avustralya'ya Kültürlerarası Diyalog Merkezi'nin davetlisi olarak geldik. Tabii ki Türkiye'den gelenler sadece biz değildik. Davet edilen daha başkaları da vardı. Akademisyenler, Milletvekilleri ve gazeteciler: Prof. Dr. Nazif Gurdogan, Prof. Ahmet Güç, Doc. Dr. Abdurrahman Kurt, Prof. Dr. Recep Kaymakcan, Prof. Dr. Hüseyin Algül, Prof. Dr. Abdullah Ozbek, Prof. Dr. Yusuf Ziya İrbeç (TBMM Antalya milletvekili), Prof. Dr. Suat Yıldırım, Prof. Dr. Alparslan Açıkgenc, Prof. Dr. Huseyin Elmalı, Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan, Prof. Dr. Doğu Ergil, Prof. Dr. Vahit Kirişci (TBMM Adana Milletvekili), Mahmut Övür, Hadi Özışık.

Avustralya Kültürlerarası Diyalog Merkezi'nden Orhan Çiçek Bey seyahatimizin ilk gününden itibaren yoğun bir program koymuştu. Program, eyalet valisini ziyaretle başladı… Ardından parlemento binasını gezdik. İlgililerle görüştük. Türk, Suriye, Lübnan ve Avustralya kökenli milletvekilleri ile bir araya geldik … Daha sonra emniyet müdürlüğü binasına götürdüler bizi… Sıkı bir güvenlikten geçiyoruz ve büyük bir salona alınıyoruz… Meraklanıyoruz…. Diğer yerler neyse de burada ne işimiz var diye. Heyetimizde hemen herkes birbirine "Neden emniyet müdürlüğüne geldik ki?" diye soruyordu. Ancak belki de seyahatimizin en önemli bölümlerinden birinin burası olacağını sonradan anlayacaktık.

Büyük bir salona girdiğimizde çok şaşırdık. İçeri girer girmez herkesin dikkatini çekmişti; Türkiye'den gelen heyet için bazı ikramlar ve hazırlıklar yapılmış. Özellikle yurt dışına gidenler ve hele de çay tiryakisi olanlar bilirler; oralarda en zor şey Türk kahvesi ve ince belli cam bardakta çay içmek. Hele de "sallama" denilen poşet çaylardan hoşlanmayanlar için ince belli cam bardakta çay tam bir nostaljidir.

Avustralya Emniyet Müdürlüğü binasında tepsinin içinde ince belli cam bardaklarda bizim tavşan kanı(!) çayları görünce gözlerimize inanamadık. Burası bir Türk'ün evi değildi. Bir devlet dairesiydi. Herkes çaylara hücum etti. Olağanüstü bir incelik. Güzel bir jestti doğrusu. Emniyet Müdürü ve yardımcıları heyetimizi oldukça sıcak ve dostça karşıladı. Hepimizle tek tek ilgilendi. Yaptığı kısa konuşmadan sonra neden buraya geldiğimizi ve ince belli cam bardaklardaki jestin bir dostluk nişanesi olduğunu anlamıştık. Emniyet müdürü oldukça güleç bir yüzle konuşuyordu: "Sizler de bilirsiniz, bir yere yeni bir emniyet müdürü atandığında onu ilk ziyaret edenler genellikle orada kanun dışı iş yapanlar olur. Yani emniyetle aralarını iyi tutmak zorunda olanlar ziyarete gelir ve hatta sus payı olarak bazı hediyeler sunarlar. Yaptıkları kanun dışı işleri görmezden gelmek için… Kanun dışı ve yasal olmayan işlerle uğraşanlar, mafya vs… Bu her yerde vardır… Sizin ülkenizde de vardır…. Oysa buradaki Türkler, Orhan Bey ve arkadaşları buraya bizi ilk kez ziyarete geldiklerinde, bunların da bir beklentileri ve bazı kötü işleri var diye düşündük. Oysa Orhan Bey ve Avustralya Kültürlerarası Diyalog Merkezi'ndeki arkadaşlar kendilerini anlatmak ve yaptıkları işler hakkında bizleri birinci elden bilgilendirmek için ziyaretimize gelmişlerdi. Doğrusu çok şaşırdık. Böyle bir şeyi ilk kez yaşıyorduk. Ancak daha sonra yakın dost olduk. Dostluğumuz her geçen gün daha da büyüyor. Onları çok seviyoruz."

Neden emniyet müdürlüğüne geldiğimiz şimdi daha iyi anlaşılıyordu.

Buraya asıl geliş sebebimiz bir açılış; bir üniversite kürsüsü açılışı. Avustralya Katolik Üniversitesi Avustralya'nın saygın üniversitelerinden biri. Üniversite senatosu üç yıl önce, bünyesinde İslami Bilimler Kürsüsü kurma kararı vermiş. Sonra da buraya dinler arası ilişkiye katkı sunan birinin adını vermek istemişler. Avustralya Kültürlerarası Diyalog Merkezi'nin özellikle Melbourne'daki etkin çalışmalarını yakından takip eden ve tanıyan üniversite yetkilileri bu düşüncelerini onlara açmışlar. Bu çok doğal çünkü söz konusu merkezin faaliyetleri sadece Melbourne'da değil, tüm Avustralya'da tanınıp takdir edilen çalışmalar. Herkes tanıyor. Bölge valisinden parlamento başkanına, emniyet müdüründen iş dünyasının önde gelen isimlerine ve daha da ötesi dini cemaatlere uzanan geniş bir yelpazede her kesimle sağlıklı ve dostane ilişkiler kurmuşlar.

Dolayısıyla üniversite bünyesinde böyle bir kürsü kurma fikri ortaya çıkınca birçok aday arasından Fethullah Gülen ismi seçilmiş.

Üniversitenin halkla ilişkiler bölümü heyetimizi kapıda karşılıyor…. Güler bir yüzle tek tek herkesin elini sıkıyorlar. Kısa bir tanışma seremonisinden sonra üniversite hakkında bilgiler veriyorlar. Rektör adına bir profesör üniversiteyi gezdiriyor. Üniversitenin bulunduğu bölüm şehrin ne tam içinde ne de büsbütün dışında. Üniversite büyük ve güzel bir kampus alanı içinde….

Bölümleri gezdikten sonra bizi yemeğe alıyorlar….

Sıcak bir ilgi ve masalardan koyu bir sohbet havası etrafa yayılıyor. Vakit öyle de çabuk geçiyor ki, meğer açılış için ilan edilen zaman çoktan gelmiş…

Açılışın yapılacağı yere geçiyoruz. Burası kampus içinde başka bir bina… Büyük bir salona giriyoruz… Salona girer girmez büyüleniyoruz: İğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık. Gelenlerin seçkin bir topluluk olduğu hemen fark ediliyor.

Sahne dekorunda protokole ayrılan bölüm, Avustralya tarafı ve Türk tarafı olmak üzere ikiye ayrılmış. Orta da şık bir kürsü...

Avustralya yöneticileri en üst seviyede hazır. Üniversite yetkilileri de öyle…

Viktoria Eyalet Valisi aynı zamanda bir akademisyen: Prof. David de Kretser eşi ile birlikte katılıyor açılışa. Avustralya Katolik Üniversitesi Rektörü Prof. Peter W. Sheen ve üniversite öğretim üyeleri neredeyse tam kadro hazır. Avustralya milletvekilleri… Melbourne Emniyet Müdürlüğü üst düzey yöneticileri… Katolik cemaatinin ruhani reisi ve Avustralyalılar… Ayrıca salonda pek çok Türk vatandaşı var. İçeri girenler dost bir atmosferi ve sıcaklığı hemen hissediveriyor. Böylesine bir protokol ve sıcak bir karşılama adeta kuşatıyor herkesi. Yanımda oturanlardan biri karşılaştığımız bu manzara karşısında eğilerek kulağıma fısıldıyor: "Olağanüstü bir manzara bu! Burada çok ciddi bir olay var. Siz gerçekten bayağı ciddi işler yapıyorsunuz!".

Program ilan edildiği üzere tam vaktinde başlıyor. Önce, İncil'den bölümler okunuyor, sonra başında beyaz takkesiyle ile 20 yaşlarında genç bir Türk delikanlısı, Kuran-ı Kerim'den Meryem Suresini tilavet ediyor.

Konuşmalara geçildiğinde hafif kaykılıyorum, omzumun üzerinden salona gururla bakıyorum. Avustralya'nın önemli üniversitelerinden birinde, bir Katolik üniversitesinde kürsü kurulması tabiî ki önemli ve gurur verici. Ancak bir o kadar önemli olan bu kürsüye Türkiye'den saygın bir din adamının adının verilmesi… Önüme döndüğümde salonda bulunan tüm Türk vatandaşlarının yüzlerindeki sevgi dolu bakışlarda da aynı gururu görmenin hazzını yaşıyorum…

Teşekkürler Avustralya, teşekkürler Avustralya Kültürlerarası Diyalog Merkezi!..