Bir Cinayetin Ardından Medya

Necip Hablemitoğlu'nun geçen çarşamba gecesi haince öldürülmesi, daha önceki seri cinayetleri hatırlatıyordu. Acaba önceki suikastlarda yapılan sorumsuz yayıncılık bu kez de gündeme gelecek miydi?

Maktulün sevmeyeni çoktu; çünkü delilsiz iddialar yumağı içinde yazılmış kitapları hemen herkesi suçluyordu. Üstelik kitaplar bilimsel araştırmalardan ziyade, önyargı ve yargısız infazlarla doluydu. Buna rağmen Hablemitoğlu'nun öldürülüş biçimi ve kimliği, daha önceki tepkileri doğurabilir ve menfur cinayet, toplumsal kamplaşmalara neden olabilirdi.

Medyanın oynayacağı rol çok önemliydi. Olay gece vakti gerçekleştiği için acemice yorumlar, zeka yoksunu değerlendirmeler yapılabilirdi.

Nitekim devlet televizyonu TRT, daha ilk dakikada sınıfta kaldı. Ardından NTV ve CNN Türk gibi habercilikte duyarlı kanallar bile aynı telaşlı ve hedef gösterici yayınlara başladı. Televizyonlar, Hablemitoğlu'nun kitaplarında Fethullah Gülen ve Alman vakıflarını suçlamasına büyük önem verdi. İyi de, profesyonelce işlenmiş bir cinayette bunun ne anlamı olabilirdi ki! Maktulün Türkiye'de suçlamadığı adam ve kurum kalmamıştı. Ayrıca o, kimine göre 'derin ilişkiler'i olan bir insandı.

Vaktin dar, hadisenin sıcak olması, televizyonları vebalden kurtarmaz. En cahil medya mensubu bile, bu tarz bir cinayette kişi ya da kurumları bir saat içinde suçlamanın medyatik linç olduğunu bilir.

Olayın üzerinden iki gün geçmesine, yazılı basının sağduyulu yaklaşımına rağmen yılların 'araştırmacı gazetecisi' Uğur Dündar bile inanılmaz hatalar yaptı. Aman Allah'ım neydi o haber–kurgu fecaati. Kurşun sesleri, FBI ajanları.. ve ekranın bir bölümünde Fethullah Gülen'in resmi. Sayın Dündar'ın kariyeri fena sarsıldı; çünkü bunun adı dünyanın her yerinde medyatik linçtir. Bu yanlışı, araya serpiştirilen 'objektif' nutuklar kurtarmaz.

Cinayet gecesi TV yayınlarını görünce 'Eyvah, tetiği çekenlerin hesapları tuttu, Türkiye kaosa sürüklenecek, kargaşa ortamı doğacak..' demeden edemedim. Devletin televizyonu bunu yaparsa, sorumsuzluğu ile sabıkalı gazeteler neler yapmazdı ki! Yanılmışım. Gazeteler olaya çok daha duyarlı yaklaştı. İlk günün sıcaklığına rağmen hemen her gazete sorumlu yayıncılık örneği verdi. Ertuğrul Özkök, çok hoş bir benzetme yaparak 'Kurşun hedefini bulmadı.' dedi.

Herkesçe anlaşılmıştı ki hedefte medyayı gaza getirmek de vardı. Vakıa, yazılı basında da yanlış bilgiler, yanlı yorumlar vardı; ama olayı hemen bütün gazeteler 'bu filmi daha önce gördük, bu provokasyonu yutmadık' tarzında verdi.

Bild'ten bozma bir gazete ile yerli Pravda'yı konuya dahil bile etmiyorum; çünkü onların gazetecilik yapma gibi bir niyetleri yok.

Her olay bir tecrübedir. Bu feci cinayette ortaya televizyonların acemiliği, aceleciliği ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Sezer'in temennisine katılmamak mümkün değil. Biz de umuyoruz ki bu hain cinayet, bir başlangıç değildir.

Eğer bunun devamı gelecekse görsel basının kendine acilen çekidüzen vermesi gerekiyor. Aksi takdirde yıkılacak toplumsal barış binasının altında koca bir millet kalacak. En başta da medya...