Bahar Türküsü

22 Şubat akşamı üniversite talebeleriyle mutat olan çay muhabbetinden hemen sonra çalan telefon kesik kesik gelen bir ses ve bir şeyler demek isteyen okul müdürü arkadaşımız. "Hayırdır Mehmet hocam bir şey mi oldu bir mesele mi var" dedim. "Yok, hocam sadece sesini duymak için aradım" dedi. Ama ne dediğinin ve ne de demek istediğinin farkında değildi belki de. Bu bugüne kadar pek alışık olmadığımız (aramızda) bir telefon görüşmesiydi. Ertesi sabah erkenden Murat Süngü Bey'le Batum'a gitmek için yola çıkacaktık. Yine bir başka arkadaşın "Abi bir misafirimiz var beraber kahvaltı yapsak sonra yola çıksanız" demesi üzerine yola çıkışımız 1-2 saat gecikmişti. Kahvaltı yapıyorduk telefon çaldı. Arayan önceki akşam ki Mehmet Beydi. "Hayırdır inşallah" dedim. Sesi çok üzgün olduğunu anlatıyordu zaten. "Hocam" dedi ve kesik kesik ifadelerle "Yasin beyin kızı vefat etti" diyebildi sadece. Adeta şok olmuştum. Hasta falan da değildi. Hemen hastaneye koştuk ama çocuk gerçekten vefat etmişti.

Bir gün önce biraz rahatsızlanmış doktora götürmüşler ateş düşürücü ilaç vermiş bir şeyi yok demiş. O gece sabaha karşı çocuk tekrar rahatsızlanınca sabah apar topar hastaneye götürmüşler ama çocuk babasının kollarında ruhunu Allah'a teslim etmiş.

Tam da baharın kendini yavaş yavaş hissettirdiği şu günlerde Bahar, baharı göremeden, dünyanın isine pasına bulaşmadan cennete kuş gibi uçuyor, annesine ve babasına ebedi bir evlat muhabbeti tattırmak için Rabbi onu yanına alıyordu. Ne mutlu anne babaya ki Bahar onların kurtuluş vesikası olacaktı inşallah.

Anne ve baba "Günümüzün Kara Sevdalılar" kervanına katılmış hicret deyip bu diyarlara gelmişlerdi. Onlar zaten bu yolun sarp ve yokuş olduğunu baştan kabul etmiş candan canandan geçilmeden hedefe ulaşmanın mümkün olmadığını biliyorlardı. Evlatlarının burada vefatı onları tabiî ki fazlasıyla üzmüştü ama onların sevindiği bir şey vardı. Hicret diyarında ölmek lazım diyen rehberlerinin gösterdiği hedefi yakalama adına Bahar'ı geçici kaybediyorlardı ama Gürcistan'da bahar çiçeklerinin her yanı bir gün kaplayacağından emin oldukları için bahar türküleri söylüyorlardı. Çünkü Bahar'a yas tutulmayacağının farkındaydılar.

Annelerin çocuklarına olan şefkatini bilmeyen yoktur. Ama bu annedeki metanete bakın ki Bahar zaten bize emanetti, Bahar'a sahip çıkmak onu baharda olsa kısa süreli gelip geçen tipiden borandan korumak güllerini soldurmadan muhafaza etmek zordur. Emanete hıyanet ettirmemek için Rabbim onu yanına aldı bizi de hem mesuliyetten kurtardı hem de ebedi kurtuluşumuza vesile yapacağına inanıyorum diyerek Bahar'ını kimselere dokundurmadan kendi elleriyle yıkadı, kefenledi. Gözyaşlarını içine akıtarak Rabbine olan saygısını gösterdi. Bizlere de ibret levhası olacak numune-i misal oldu.

Baharı toprağın kara bağrına gömdük. Çünkü toprağın altında neşv ü nema bulacak bir gün sürgün verecek onunla beraber her yer yeşerecekti inşallah.

Ayrıca toprağın kara bağrına ekilen yalnızca o değildi. Orada yan yana üç tane ana kuzusu kaderleri beraber yazılmış NİHAL, NAİDE ve BAHAR. Üçü de beraber yatıyorlar. Ama gelecek nesillere nişane olacak. Hicret erlerinin hayırla yâd edilmelerine vesile olacak. Kabirleri buraların inşallah tapuları olacak. Hicret beldesinin solmayan gülleri olarak her zaman doya doya koklanacak. Koklayanlara da doymak bilmeyen hazlar verecekler.

Varsın hala bu kutlu yolcuların dünyadan bir beklentilerinin olmadığını anlamayan anlamak istemeyen gafiller bulunsun. Hocam sizler rahat olunuz. Kervana katıp yolcu ettiğiniz yolcular yolun sarp ve yokuş oluşuna aldırmadan devam ediyorlar. Sizlerin dualarıyla, manevi destekleriyle dünyayı bahara çevirmek için geçici Bahara da takılmadan ebedi baharın geleceğine inanarak azimle kararla yollarına devam ediyorlar. Adını koyduğunuz Bahar'ların gelmesi için.