Devlet, Diyanet, Alevilik
Abant Platformu 13. toplantısını alevilik ve aleviler konusuna ayırarak yine ülkemizin önemli bir meselesini toplumun gündemine taşımış oldu.
Kısmen doğrudan, kısmen de basından izlediğim toplantılarda konuşulan konuların tematik içeriği zaten benim konuya ilişkin müktesebatımı aştığı için doğrudan bir değerlendirme yapabilme konumunda hiç değilim.
Ancak, alevilik ve aleviler ve daha genel olarak inanç ve ibadet özgürlüğü konusu günümüz devlet örgütlenmelerinde bir siyasal konu olduğu için meseleye kamu yönetimi ve genel laiklik ilkeleri açısından yaklaşabilmek mümkün.
Devlet bir inanç sistemini tanımlamaya kalkar mı?
Toplantının benim de dinleyici olarak katıldığım bölümünde alevilik inanç ve ritüelinin tarihsel, toplumsal ve teolojik yönleri tartışıldı ve bu tartışmalarda beni yadırgatan yan, herkesin, farklı alevi kesimlerin ve alevi olmayanların aleviliği tanımlama, bir çerçeve içine yerleştirme merak ve gayreti oldu.
Tartışmak, anlamaya çalışmak başka, çerçevelemek, tanımlamaya çalışmak başka gibime geliyor.
Kavramların hele kamu yönetimini ilgilendiren, Anayasa'da ya da yasalarda sözü edilen kavramların mesela milliyetçiliğin, Atatürkçülüğün, demokrasinin, laikliğin tanımlanması bana zorunlu gelir zira bu kavramlar üzerinden insanlar suçlanıyor, hapse atılıyor, öldürülüyor yani hepimiz anayasada sözü geçen milliyetçiliğin, laikliğin vs. ne anlamda kullanıldığını bilme durumundayız.
Ancak, laik bir ülkede yani inanç sistemlerinin kamu yönetimini doğrudan etkilemediği bir ülkede alevilik gibi inanç, felsefe ve ritüele dayalı bir sistemin tanımını yapmaya çalışmak ve tüm alevileri bu sistem içinde gösterme gayreti bana oldum olası aykırı gelmiştir.
Alevilik, şayet bir kültür ve inanç çerçevesi ise her bireyin ve ortak görüşleri paylaşan grupların bu kültürel çerçeveyi kendilerince tanımlamalarını çok daha insani ve demokratik buluyorum ve bunun tersi girişimleri de yine itiraf edeyim, son derece baskıcı telakki ediyorum.
Bu çerçeve içinde birilerinin, üstelik alevi inancını paylaşmayan birilerinin aleviliği tanımlamaya çalışmaları, bu inancın islam dini ile ilişkisini belirlemek istemeleri beni rahatsız ediyor.
Bu görüşüm başka inançlar ve ritüeller için de geçerli; kimsenin, hele devletin böyle tanımlama gayretkeşliği içine girmemesinde büyük fayda mülahaza ediyorum.
Bu mesele yani insanların ve toplulukların karşılıklı olarak birbirlerinin inanç ve düşüncelerine saygı duymaya başlamaları ve birbirlerini kendilerinin tanımladığı biçimde kabullenmesi çok önemli bir aşama ama bu bile ülkemizde inanç farklılıklarına dayalı bir birlikte yaşamayı adil ve demokratik olarak mümkün kılmıyor zira anayasal bir tekelci kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı Kurumu, bu toplumsal barışın önünde bir engel.
Farklı alevi, sünni görüşler beraber yaşamayı kabullenseler dahi bu tekelci diyanet yapısı en azından vergi gelirlerinin din hizmetlerinde kullanımı ile çok temel bir kamusal yanlış yapmaktadır.
Sözün özü
Bu kurum yani Diyanet İşleri Başkanlığı, hem anayasal tekelci yapısı ve hem de Siyasal Partiler Kanunu'nda (madde 89) kendine tanınan anti demokratik aşırı bir koruma ile ülkemizin inanç dünyası ve ilişkilerinin normalleşmesinde temel bir engel olarak durmaktadır ve bu engel demokratik bir biçimde ortadan kaldırılmadıkça benzer konularda daha nice toplantılar yapılır ve sonuç alınamaz zira temel sorun bu tekelci yapının kendisinde, finansman biçiminde ve anayasal, yasal statüsündedir.
- tarihinde hazırlandı.