Sahneden Sürgüne Cem Karaca
Sevgili Cem Karaca! Hatırlar mısın, seninle tanıştığımız 1994 baharında, sen ellilerinde ben yirmilerimde, ilk sözlerin 'Meslek doğru, memleket yanlış evladım!' olmuştu?
Ben gayet umarsız bir tavırla, 'neden?' diye sorunca, rahmetli baban Mehmet İbrahim Karaca'nın ruhunu yâd etmen farz olmuştu. Kendisi de müzisyen olmasına rağmen baban, sanatçı olmana karşı çıkıyordu. Siyasal'a gidip Dışişleri'nde çalışmanı istiyordu. Sen 'neden' diye sorduğunda, 'Meslek doğru, memleket yanlış evladım!' diyordu.
Benim hayatımın baharında sorduğum ne–den–siz sorular, senin bir ömür neden'in oluyordu! Seninle yaptığım unutulmaz söyleşi, medyada acımasızca eleştiriliyordu. Endişeli tavrıma karşılık acı acı gülen gözlerinden, Nazım'dan bestelediğin, o en sevdiğin şarkı dökülüyordu;
Çok yorgunum...
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Kubbeli, çınarlı mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın
Çooook yorgunummmm!
Cumhuriyet'in ilk kadın tiyatrocularından annen Toto Karaca, sana ve gırtlaktan çıkan o güçlü sesine sonuna kadar inanmıştı. Babanın haklı itirazlarına ve seni sahneden uzaklaştırmak için, parayla 'yuhalayan adamlar' tutmasına rağmen, sonuna kadar arkanda durmuştu.
Ne de olsa, daha altı aylıkken seni karnında sahneye taşımıştı. Yorgun seyir defterini daha sen doğmamışken sahnede annen yazmıştı! Yüz binler şarkılarınla coşarken annen haklı çıkmıştı, 12 Eylül generalleri memlekete girişini yasaklarken baban!
Ve sen sevgili Cem Karaca, ahdetmiştin! Her ikisini de haksız çıkarmayacaktın. İmparatorluktan Cumhuriyet'e yorgun seyir defterini şarkılarınla yazacaktın...
Robert Kolej'i bitirdikten sonra kendi tabirinle 'papağan gibi Elvis Presley taklidi' yaptın. Üç günlük evliyken Antakya'da askerliğe başladın. Antakya dağlarına özlem ve hasretle bakarken, kulağında dalgalanan bağlama eşliğindeki uzun havanın etkisine kapıldın. Yanık sesli askere yaklaşıp; 'Hangi Elvis Presley şarkısı şu anda senin ve benim hissiyatıma tercüman olabilir ki?' diye sordun. Ve hemen orada halk ozanı Emrah'ın şiirini 'yarım yamalak' besteledin. Sonradan beğenmediğini söylesen de bu besteyle Altın Mikrofon Ödülü'nü kazandın. Anadolu rock'unun isyankar sesi oldun!
On binlerin önünde 'Meslek doğru, memleket de olacak evladım' diyen annenin haklılığı için haykırdın. Namus belasına kıyılan canların gölgesinde ideolojik bir rüyaya daldın. Marksizm'e kendi köklerinden karşılıklar ararken, babanın; 'Meslek doğru, memleket yanlış evladım!' uyarısıyla uyandın.
Ferman ihtilalcilerinse Almanya gurbeti bizimdir deyip yola koyuldun. Sahnede başlayan seyir defterin, sürgünde devam etti. Derken Özal'la tanıştın ve onun yardımıyla 1988'de ülkene döndün. 'Acaba babam yaşasa hâlâ 'memleket yanlış evladım' der miydi?' diye düşünürken, memleketine döndüğün için 'dönek'likle suçlandın! Yılmadın, annenin sesine kulak verip şabloncu sola nazire yaptın 'Döndüm işte oh be!'
Baktılar olmadı, bu kez bakışlarından etkilendiğin Fethullah Gülen ile dostluğunu dillerine doladılar. Ne gericiliğin kaldı ne oportünistliğin! Hiç aldırmadın. Geçmişini inkar edenlere inat 'Nerede kalmıştık?' diye albüm yaptın. Ama ne acı ki sesine kulak veren olmadı. Daha babana memleketin yanlış olmadığını ispat edememişken, mesleğin de yanlış olabileceğini fark ettin!
Pop starların gölgesinde sahnede sürgün yaşadın!
Biliyor musun, sevgili Cem Karaca, dün akşam sana sürpriz yapacaktım. Her salı bir avuç dostunla buluştuğun Üsküdar Deniz Restaurant'ta sahne sürgününe ortak olacaktım. Ama geç kaldım. Sen beni, Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı'nda dünya sürgününe ortak ettin. Vasiyetin gereği ne devlet töreni ne de alkış, kubbeli, çınarlı mavi bir limana tekbirlerle uğurlandın. Nur içinde yat...
Son yolculuğunda bile bir imkansızı başardın; annenle babanı haklı çıkardın. Sahnede senden alkışı esirgeyenlere, musalla taşından yükselen 'Allahuekber' sesleriyle cevap verdin. Çünkü sen mesleğini ve memleketini hep doğru algıladın.
Sevgili kaptan, şimdi sen o mavi limandasın...
- tarihinde hazırlandı.