Türkiye, Garip Ülke

Türkiye epeydir garip bir ülkeydi, ama son zamanlarda garipliği daha da arttı. Güvenliğimizden sorumlu devlet birimleri güvenilmez işler yapmaya başladılar: Yasallığı sağlamak ve titizlikle korumakla görevli kişi ve kurumlar, yasadışı yollara tevessül etmekte beis görmüyorlar... Devlet görevlileri statülerinin sağladığı gücü kişisel ve zümresel çıkarları için kullanmaktan kaçınmıyorlar... Birbiri ardına sıraladığımız bu gariplikleri, yeni içişleri bakanı Sadettin Tantan'ın ayağının tozuyla karşı karşıya kaldığı sorun ve verdiği kararın sonrasındaki gelişmelere baktığımızda kolayca müşahede etmek mümkün.

"Tele-kulak", sadece suçluların yakalanması için ve mahkeme izniyle kullanılmak üzere devlete verilmiş bir yetki; bazı kurumlar, bu amaçla, dünyanın en ileri teknolojisine sahip hale geldiler. Ama olan olması gerekenden çok farklı: Devletin bazı kurumlarında önemli konumlarda bulunan kişiler, teknolojik imkânları, yasallık dinlemeksizin kullanmışlar... Öyle anlaşılıyor ki, cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, politikacılar, işadamları, gazeteciler bu yolla izlenmiş...

İddialar doğruysa, konuşmalarına kulak verilen işadamları, elde edilen bilgilerin menfaat karşılığı rakiplerine sunulması yüzünden mağdur olmuşlar. Politikacıların dinlenmesiyle elde edilen bilgilerin başka politikacıların veya bu dönemin fazlaca öne çıkardığı bazı bürokratların emrine verildiği iddiası da var. Beklenen, zamanı geldiğinde, kıyak yapılan politikacı veya bürokratın zora düşen kişiye arka çıkması; bu 'al gülüm - ver gülüm' taktiğinin uzun süre etkili olduğu belli.

Zımnî anlaşmaya taraf olmayan ve tepkilerden ürkmeyecek bir politikacının yetkili hale gelmesi (sözgelimi, Sadettin Tantan'ın içişleri bakanı olması) durumunda da tedbir düşünülmüş. Bazı çevrelerin hassasiyetlerine cevap verecek 'raporlar' bunlar... Dinlenilen telefonlardan elde edilen bilgilerin sökmediği ortamlar için, o raporların basına sızdırılmasıyla, suçüstü durumundan kurtulma yöntemi devreye sokuluyor... Bu yöntemin bir örneğini şu günlerde gazete manşetlerinde görüyoruz. Yasal olmayan yollardan telefon dinledikleri, elde edilen bilgileri usulsüz değerlendirip başkalarına kullandırdıkları kuşkusuyla açığa alınan bazı devlet görevlileri, gazete manşetlerine tırmanan bir raporla kendilerini aklamak istiyorlar. Şuna inanmamız isteniyor: "Bu kişiler, Fethullah Gülen ve cemaati hakkında rapor hazırladıkları için mağdur edilmişler..." Devletin gizli kalması gereken raporu, sırf bu hava oluşturulsun diye, gazetelere servis ediliyor...

Oysa, o rapor ortalıkta dolaşmadan önce de, birilerinin, kendilerini engellemek isteyenleri, ellerinde kara çalmak için hazır beklettikleri 'Fethullahçı' sıfatıyla yaftaladıkları biliniyor. Hazırladıkları "Emniyetteki Fethullahçılar" listesinde, o sıfatın üzerine oturmayacağı (aralarında Alevi kökenli polisler de var) bir sürü isim bulunuyor. Belli ki, o sıfatı, etkilemek istedikleri çevreyi yanlarına almak için kasıtlı olarak kullanıyorlar.

Fethullah Gülen'in isminin böylesine uluorta kullanılmasının yanlışlığını hedefteki sorumluların ön safında bulunan kişi çok iyi bilir. Şimdi kendisiyle birlikte hareket edenler, zaman zaman câmide görüldüğü ve eşi başını örttüğü için, o müdürlerini de 'Fethullahçı' diye gammazlamışlardı geçmişte. Kaderin garip bir cilvesi, geçmişte kendisi için icat edilen sıfatı, şimdi aynı kişi kullanabiliyor... "Hazırladık" dedikleri raporun, bugüne kadar yüzlerce defa tekrarlanmış aslı astarı bulunmayan iftiralara dayandığı, "Bugün böyle değiller, ama yarın ne olacağı belli değil" türü zevzekliklerden ibaret olduğu hemen anlaşılıyor... Bir an durup düşünseler anlayacaklar: 'Rapor' diye ortaya sürdükleri kâğıt parçasında anlatıldığı gibi biri olsaydı, o kişiye, hemen her meslekten insanın saygı göstermesi mümkün olur muydu? O kadar insan tavsiyelerini tutmak için maddî varlıklarını feda edebiliyor, uğruna meşakkatleri göze alabiliyor, başkalarının çocukları daha iyi yetişsin diye kendi aile huzurlarından vazgeçebiliyorlarsa, bu, bozukluğun raporcuların gözlerinde olduğunu ispat etmez mi?

Güvenliğimizden sorumlu olanlar yüzünden güvenliğimiz kalmadı; Türkiye'de ve Türk Dünyası'nda yaptıkları hizmetleri başka ülkelerde yapsalar Nobel ödülüne aday gösterilecek, huzura katkıda bulunan insanların 'suçlu' ilân edildiği bir ortam ise huzurumuzu bütünüyle kaçırıyor. Türkiye çok garip bir ülke oldu, çok...