Yine Aynı Kitapçık

Devletin "MGK'na sunulan Fethullah Gülen raporu" iddiasıyla ortalığa sürülen metinle arasına mesafe koymada titiz davrandığı hemen fark ediliyor. MGK genel sekreterliği ve Genelkurmay başkanlığı raporun varlığını yalanladı. Suç duyurusu işleme konulan avukat Kezban Hatemi'nin bilgisine başvuruldu. DGM'nin, inançlı insanları rencide eden, dine, İslâm'a ve dince kutsal değerlere saygısızca saldıran 'sözde rapor' ile ilgili soruşturma başlattığı da biliniyor.

Bunlar önemli gelişmeler.

Ancak, aynı devletin, benzer girişimlerin yine kendi adına sürdürülmesine ses çıkartmadığı da açık. Daha en başında yer alan satırları bölücülük ve ayrımcılık kokan, Kur'anın 'Tanrı sözü' olduğu inancına karşı çıkan, "İslâmlar ve Türkler tarih boyunca yıkıcı ve yok edici olmuşlardır" iddiasını seslendiren Kültür bakanlığı tarafından yayımlanmış beş ciltlik "Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi" adlı kitapla ilgili hiçbir tepki almadık. Kültür bakanı İstemihan Talay'ın bütün yaptığı, "Yeniden inceleyeceğiz" demekten ibaret...

İslâm'a karşı dünya ölçeğinde maksatlı bir saldırı başlatıldığı görülüyor. İslâm'ın en temel inançlarını sarsmayı amaçlayan özelliği itibarıyla nâfile bir çaba bu; ama yine de sürdürülüyor. Popüler dergiler eliyle devreye sokulan iddiaların temelsizliği önemli değil; sonuçta zihinler karıştırılıyor ya, bu yeterli kabul ediliyor. Yeni Dünya Düzeni, zapturapt altına alamadığı taktirde, İslâm Dünyası'nda büyük bir 'ilhad' (dinden çıkarma) dalgası başlatmaya kararlı gibi.

İki gün üst üste burada mercek altına yatırdığımız "Lâiklik mi, Şeriat mı?" adlı kitapçık bu bakımdan önemli. Önemi, başka yerlerde de rastladığımız 'pozitivist' mantığın bu kitapçıkta bütün özellikleriyle karşımıza çıkmasından kaynaklanıyor. Kitabın yazarı (içinde İlhan Uran adı veriliyor), dinin insanların icadı olduğu iddiasında. Bu iddiayı demokrasi ve lâikliğin Türkiye'de neden yerleşemeyeceğinin kanıtı olarak sunuyor. Tanrı inancı sorgulanıyor, İslâm Peygamberi ve arkadaşlarının kişiliklerinden hareketle yanlış değerlendirmeler yapılıyor. İbadet ise, Atatürk'e de bir vakit ayrılması gereken sıradan bir eylem olarak gösteriliyor.

Kitapçıkta gazete ve dergilerde karşımıza çıksa şaşırmayacağımız siyasî değerlendirmeler de yer alıyor. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den başlayarak günümüzün siyasîleri, bazen ağza alınamayacak sözcüklerle ve en acımasız biçimde eleştiri yağmuruna tutuluyor. Dün verdiğimiz örnekleri özetleyen başka bir cümleyi buraya alabiliriz: "Evet, 1995'in Türkiyesi'nde hükümet etmek için ortaya dökülmüş çerden-çöpten başbakanlara, bakanlara, milletvekillerine rağmen..."

1995 yılında kaleme alınmış ve aynı yıl çıkartılmış kitapçığın özelliği üzerinde "Harp Akademileri Komutanlığı Yayınlarından" notunun bulunmasıdır. Metne egemen olan dilden, Harp Akademileri'nde okutulan bir dersin notları olduğu düşünülebilir. Ancak, hem dinle ilgili bölümleri hem de siyasî söylemi, kitapçığın kaynağının askerî olduğundan kuşku duymamızı gerektiriyor. "MGK raporu" diye ortaya sürülen metne gösterdiği tepki kayıtlara geçen Genelkurmay başkanlığının, Harp Akademileri'nde böyle bir ders okutturduğuna veya böyle bir kitabın yayımlanmasına izin verdiğine inanmak çok zor. Askerlerin güncel siyasetle ilgilenmesine olumsuz bakan Genelkurmay'ın, son satırları, "Yazık o günahkârlara ki, iş adamıdırlar, bürokrattırlar, milletvekilidirler, bakandırlar, başbakandırlar, hatta bazen de cumhurbaşkanıdırlar. Kurtuluş savaşımızın ünlü sloganı 'Ya istiklâl ya ölüm!' yeniden gündemde: Ya lâiklik ya uçurum!" olan bu kitapçığa da hoş bakacağını sanmıyorum.

İki gün üst üste değerlendirmeye aldığımız kitapçıkla ilgili bir yalanlama (veya doğrulama) gelmedi şimdiye kadar. Bu sebeple, elimizdeki kitapçığın menşei hakkında sağlıklı bir bilgimiz yok. Galiba en iyisi, Kezban Hatemi'nin yolunu izleyip "Lâiklik mi, Şeriat mı?" kitapçığıyla ilgili bir suç duyurusunda bulunmak... Bunun için de, Genelkurmay'ın öfkesine hedef olmuş raporla ilgili soruşturmanın sonucunu beklemekte yarar var.

Bu konularda duyarlı olmak ve kararlı davranmak gerekiyor.